Bir kadının tecavüze uğraması haber değeri taşıyan bir olaydır. Bu kadın, tanınmış bir oyuncu ise, yani “ünlü” sınıfına mensupsa olayın haber değeri daha da yüksektir.
Tecavüz, bu haberde ikinci planda kalmıştır. Haberi yapılmaya değer görülen şey bir kadının cinsel istismara uğraması değildir artık. Ünlü bir kadının cinsel istismara uğramasıdır.
"Enayi derler insana"
Hal böyle olunca ünlü bir kadına tecavüz edilmesinin büyük haber değeri karşısında “Meslek Etiki”nin lafı edilebilir mi?
Peki özel hayata, kişilik haklarına saygının, haber yaparken, habere konu olan mağdur kişinin haklarını korumanın lafı edilebilir mi?
Edilemez elbet. Bu gibi saçma değer yargıları ve kurallar nedeniyle değeri yüksek bu haber es geçilemez. Enayi derler insana.
İşte bu sebeptendir ki ünlü/oyuncu/kadın/insan böyle bir acar gazetecilik örneğinin kurbanı oluyor günlerdir.
Kadının beş ay önce tecavüze uğradığını öğrenen iyi haberin kokusunu aldı mı duramayan acar bir gazetecimiz, kadının iddiasına göre, kendisinden bu olayı haber yapmamasını istediği halde, “Bu olayın haber değeri yüksek, yapabileceğim bir şey yok.” diyerek, göz göre göre, kör gözüm parmağına dercesine, sevgili acar gazeteci kimliğini, kadın oluşunun, insan oluşunun, her bir şeylerin üstünde tutarak artık kim bilir nasıl kör edici ve yere batasıca bir meslek aşkıyla yanarak, bu olayın haberini yapıyor.
İsmini gizlerken...
Önce her yerde isminin baş harflerini okuyoruz oyuncunun. Kimliği gizli tutuluyor. “Meslek Etiki” ne uygun bir durum.
Ama hayır. Öyle olmuyor. Evet, isim gizli tutuluyor; ama ünlü oyuncunun, yapılan haberlerin kenarına köşesine yerleştirilmiş fotoğraflarının üzerine yapılan mozaik, incelikle döşeniyor:
Tanımayalım diye değil, tanıyalım diye. Bir süre sonra da ismi pervasızca dolanmaya başlıyor medyanın değeri yüksek haber diline.
Kadın beş ay önce yaşadığı bu travmayı belki de atlatmaya başladığı, yaralarını sarmaya çalıştığı günlerde her köşe başında haber olarak görüyor, duyuyor, izliyor başından geçenleri.
Basın onun kişilik haklarına, ruhuna, hafızasına günlerdir tekrar tekrar tecavüz ediyor. Ama ne yazık ki bu tecavüz, haber kisvesi altına büründüğü için suç teşkil etmiyor.
İkinci tecavüz
Tüm bu saçmalığa isyan eden kadın., bir haber bültenine telefonla bağlanarak basından anlayış istiyor. Ve şöyle diyor:
“Başıma gelen şey korkunçtu. Ancak benim mağduriyetim asıl şimdi başlıyor. Ailem olayı bilmiyordu, şimdi öğrendiler. Ben insanların aklında tecavüze uğrayan kız olarak kalmak istemiyorum. Şimdi yaptığım işlerle değil, bu olayla hatırlanacağım. Polise verdiğim açık ifadem yapılan haberlerde en ince ayrıntısına kadar anlatılıyor. Bu şekilde haber yapılmış olmuyor. Bu şekilde yapılan haberler, yalnızca bazı ruh hastası insanları tatmin ve beni rencide etmeye yarıyor. İşin saldırı kısmı şimdi başladı. Ben şu anda saldırıya uğruyorum. 5 ay sonra, olayı atlatırken... Şimdi bilmeyenler de biliyor, bin kişi, on bin kişi, milyonlarca kişi biliyor. Ben bunun karşısında nasıl duracağım? Evet, haber değerim var, ama insan değerim yok.”
Kadın basından anlayış istiyor. Ama kusura bakmasın yapılabilecek bir şey yok. Pek sevgili, allı pullu boyalı basın kaçırmamalı bu fırsatı.
Kamuoyunu bilgilendirmeli. Halkı böyle bir "sapıklığın, sapkınlığın" bilgisinden mahrum bırakmamalı. En ince ayrıntısına kadar anlatmalı. Görüntü varsa yayınlamalı.
Tekrar tekrar, teşhir ede ede tecavüz etmeli bu ünlü kadının ruhuna, hayatına.
Çünkü kadın pek sevgili boyalı basınımızın gözünde onuru zedelenmiş, cinsel istismara maruz kalmış, ruhen ve bedenen incitilmiş, bir insan, bir kadın değil.
O yalnızca medyaya rant ve reyting sağlama araçlarından biri. Haber değeri olan bir obje.
Kadın yalın, basit ve çok çarpıcı bir cümle söylüyor konuşmasında. Ona yürekten ve isyan ederek katılmak istiyorsunuz.
Bu cümleyi tekrar tekrar söylemek istiyorsunuz haykırarak:
“Medyanın artık haber değeri ile insan değeri arasında bir seçim yapması gerekiyor.”
“Medyanın artık haber değeri ile insan değeri arasında bir seçim yapması gerekiyor!...”(PA/EZÖ)