Mazisi neredeyse yüz yıla yaklaşan Türkiye Cumhuriyeti ne hikmetse şu “demokratikleşme” meselesini halledemedi gitti. Kolay değil tabi “demokrasi kültürü” mevzuunu içselleştirmek! Hem bir kez kuruluşunuz, mantığınız otoriteryen, baskıcı, ben her bir şeyi bilirimci olunca her tür demokrasi talebini “yıkıcı, bölücü” diye imlemeyi beraberinde getiriyor.
Kürtçenin “statü” ve “ülke ölçeğinde kullanım alanlarının sınırları” meselesi öyle gözüküyor ki; önümüzdeki yılların da başat sorunu olmayı sürdürecek. Hatta belki de adına “Kültürel ve dil hakları” olarak geçecek meselenin üzerinde ısrarla tartışması yürütülecek konu başlıklarından olacak.
Kürtler, 1990’lı yılların başından itibaren “Mezopotamya Kültür Merkezi” adını verdikleri kurumsal kültürel örgütlenmeleri üzerinden öncelikli olarak İstanbul eksenli ve bölge ayağı da olan çalışmalarını bugüne kadar giderek yaygınlaştırarak sürdürdüler/sürdürüyorlar.
Kültür kurumları, dergiler ve yayıncılık faaliyetleri üzerinden yürütülen çalışmalar yanı başına Özgür Gündem ve Azadîya Welat gazetelerinin de dahli ile giderek yaygınlaştı. Ama soruşturmalara, baskılara da maruz kalınarak başları hiç mi hiç “bela”dan kurtulmadı.
Nitekim bugünlerde merkezi Diyarbakır’da olan Aram Yayıncılık’ın doksanlı yıllar benzeri bir anlayışla “53 kitabının yasaklanması” ve kimi kitaplarının kitap fuarları basılarak adeta “gasp” edilmesi çarpıcıdır.
Kitap satış yerlerinden biri Diyarbakır’da ve bir Kürt yayınevi olan Avesta Yayınlarının Diyarbakır Suriçi’ndeki deposunun yakın günlerde yakılmasının ve faillerinin henüz bulunmamış olmasının tedirgin ruh hâli orta yerde duruyor.
Dolayısıyla son yıllarda Kürtçe yayıncılığın giderek ivme kazanmasının ve Kürtçe edebiyatın genel olarak “görünürlüğü”nün artmasının sevindirici ruh hali üzerinden adına “iyi işler” diyebileceğimiz çabalar da var.
15 yıldır bölgede adeta “üçüncü bir göz” gibi faaliyet yürüten Anadolu Kültür / Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM), Lis Yayınları ve Literature Across Fontiers (LAF) paydaşlığında “KurdîLit: Türkiye’de Kürtçe Edebiyat ve Yayıncılık Ağı” web sitesi projesini başlattığı duyurusunu yaptı. (29 Haziran 2016 Diyarbakır). Üstelik bu duyuruyu Şêx Seîd ve 48 arkadaşının 29 Haziran 1925 yılında idamının yıldönümü gibi bir anlamlı tarihte yaptı…
KurdîLit çalışması; özünde kültürel haklar ve ifade özgürlüğü temelinde yer alan Kürtçe edebiyat aktörlerinin biriktirdiklerinin bir araya getirilmesi amacıyla yola çıkmış. Yayıncılar, yazarlar, çevirmenler, dil ve edebiyat kurumlarının birlikteliği üzerinden Türkiyeli ve Avrupalı aktörler ve kurumlar arasında bir ağ oluşturmayı amaçlıyor.
Yaratıcı ve üretici konumundaki 120 yazar ve şair ile birincil aktör olarak iletişime geçilmiş projenin ön hazırlık evresinde… Yine edebiyatın (Kürtçe edebiyatın) vazgeçilmezleri çevirmenler ve tabi hem yazar hem de çevirmenlerle görüşülmüş… Kurdî-Der, Diyarbakır Kürt Enstitüsü ve yazarlar aracılığıyla 12 çevirmenle görüşülmüş…
Çalışma kapsamında başta Diyarbakır olmak üzere İstanbul ve diğer yerleşkelerde Kürtçe edebiyat alanında faaliyet gösteren 22 yayıncı ve 14 dergi KurdîLit projesinin katılımcıları olmuş…
Kültürel varoluş meselesi, anlaşıldığı kadarıyla görüşülen yazar ve yayıncıların sistemin asimilasyon politikalarına karşı içinde “ulusal uyanış”ı hissettiren dilin ve kimliğin reddine tepki olarak başlayan edebiyat faaliyetlerinin zaman içinde yayınla kurumsallaşmasının bir tavır alışı gibi öne çıkıyor tabii ki anılan zaman dilimi içinde…
Elbette sadece Kürtçe yazan yazarlar değil, yayıncılar da dâhil, siyasi baskı ve keyfi cezai uygulamaların yanında Kürtçe edebiyatın yeterince dolaşıma girmemesinden de yakınıyorlar. Kürtçenin “resmi” olarak “statü” sorunu yaşaması bunun en başında geleni… Ve dahi Türkiye’de Türkçe yayıncılık yapan diğer yayınevlerinin alabildiği kimi destekler ne hikmetse Kürtçe yayıncılık yapan yayınevlerinden esirgeniyor. Örneğin Kürtçe eserler kütüphanelere alınmıyor. Edebiyat kurumları finansal olarak desteklenmiyor. Uluslararası alanda edebiyat tanıtım toplantılarına / etkinliklerine / programlarına Kürtçe edebiyat ve Kürt edebiyatçıları yeterince davet edilmiyor, çağrılmıyor hatta “yok” sayılıyor…
Bu konu ile ilgili olarak daha önce de bir yazımda dile getirmiştim; 12-13 Mayıs 2016 tarihinde Türkiye 7. Yayıncılık Kurultayında bir karar alınmıştı. “Türkçe’nin dışındaki dillerin tanınmaması, eğitim dili olmaması, devlet desteklerinden yoksun bırakılması” nedeniyle bu dillerdeki üretim kadük kalıyor(du).
Dolayısıyla tümüyle Kürt coğrafyasının yakılıp yıkıldığı bir zaman dilim içinde Şubat 2016 tarihinde adeta küllerinden doğan bir Kurdi Literatür çalışması olarak okumak gerek bu naif ama gelecek vaat eden çalışmayı. Doğrusu 29 Haziran günkü resepsiyona katıldığımda bu hissiyat içinde olduğumu fark ettim.
Ağır ve travma boyutu hayli yüksek bir zaman aralığı içinden geçtiğimizin bilinmesini istiyorum. Kürt coğrafyası bir yandan yakılıp yıkılma felaketini yaşıyor. Diğer yandan da Kürdî Kültür Faaliyetleri bu toz duman içinde var olma uğraşı veriyor…
Dolayısıyla ciddi entelektüel ve kurumsal desteklere / sahiplenmelere ihtiyaç var. Örneğin Aram Yayınlarının 53 kitabının toplatılması için Kürt yayınevleri ve kültür kurumları 01 Temmuz 2016 günü bir basın açıklaması yaptı. Aslında böyle bir tavrı Türkçe yayıncılık yapan Türk(iye) yayınevleri ve Türkiye PEN Kulübü, Türkiye Yazarlar Sendikası ve diğerleri de yapmalı.
Ve dahi “KurdîLit” gibi anlamlı ve kıymetli bir ilk adıma mutlaka her şekilde sahip çıkılmalı, destek olunmalı… (ŞD/EA)