Orantılı ya da orantısız şiddete bir amaç yamamak, bu amaç uğruna bir cenin'e dahi gözdağı vermek ve hem nihayetinde onu yok etmek. Şiddetin tarihçesini bir beden üzerinde meşrulaştırıp, somutlaştırmaya çalışan devletin biricik baskı aygıtları, birkaç gün önce, fikri taşıyan bedeni de doğmamışıyla birlikte imha etme uğraşındaydılar ve kısmen başardılar da.
Ama şiddeti meşru kılacak en 'meşru' zemin dahi -ki devletin bizzat kendisidir,- şimdi bu konuda sekteye uğramış durumda: Meşruluğun sektesi, kendisini gülünç duruma sokarak, sinirden kaynamış kafasında, yumurtaları haşlayadurmakta.
Şiddetin Meşruluğu
Geçen günkü Bursaspor-Beşiktaş maçı öncesi, bir grup gözü dönmüş taraftarın şiddeti uygularkenki 'amaçları' her ne ise, polisin eylemci öğrencilere uyguladığı şiddetteki 'amaçsız amacı' da bundan farksızdı. Tek ortak yan 'şiddet'in bizzat değişmeyen formuydu.
Ancak şiddet, yüzyıllardır kendi meşru zeminini oluşturmuş olduğundan olsa gerek ki, bu caniliği örtbas etmenin yolunu da bulmuş durumdadır: 'Özgürlüğün sınırı vardır, bu aşılırsa müdahale, yani şiddet, başvurulabilir hale gelir.'
Sınırların Sınırsızlığı
'Sınırların sınırsızlığı,' ilkesi egemenin yegâne silahı, tıpkı jop gibi ya da bir silah gibi.
"...Her şeyi yapmasına izin verilmiş tek bir kültür yoktur dünyada. Ve uzun zamandır bilinmektedir ki insan özgürlükle değil, 'sınırla ve aşılamayanın çizgisiyle' başlar," demiş Michel Foucault. Tıpkı anne karnında, henüz doğmamış bebeğe bahşedilen, o acı ve vahşi sınır gibi; devlet yetkilileri ile öğrenciler arasındaki resmi, gayr-i resmi sınır gibi; tıpkı iki ülke arasındaki coğrafi bir sınır gibi...
Sınırların çizgisinde hoş görülen baskı, şiddet, tahakküm, iktidar ve güç ilişkileri 'hak ihlalinden' başka nedir ki?
'68 Korkusu
"Yumurtaları kırmadan omlet yapamazsınız," demiş Lenin. Bugün takım elbiseli siyasilerin üzerinde kırılan yumurtalar, omletin habercisi midir bilinmez; ama bunların bir tavuk gibi karşıdakini korkuttuğu açıkça ortada. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı ve AKP İstanbul Milletvekili Burhan Kuzu'nun gelişen olaylara dair, '68 kuşağına' vurgu yapmaları manidardır.
Onlar, son olayların ve kırılan yumurtaların, korkuyla baktıkları bu kuşağın habercisi olabileceği görüşündeler; onlar kırılan yumurtalardan küçük bir tava da olsa omlet çıkabileceğini düşünüyorlar.
Zaten onca baskı ve şiddete başvurup da, bunları meşru kılma nedenleri de bu korku unsurunun bizzat kendisidir. Çünkü korku, sürekli tetikte olmayı gerektirir: Öğrenci hareketlerine karşı, hükümetiyle, YÖK'üyle, polisiyle uzun yıllardır tetikte olan devlet, şimdi onca yıllık nöbetin bir anlık boşluğunun korkusunu tatmakta.
Kırılan Yumurtalar
İngiltere'de on binlerce öğrencinin kolektif bir şekilde üniversite harçlarına yapılan zamma karşı günlerdir yaptıkları protestolar, İtalya'daki öğrencilerin yine aynı nedenle ayaklanmaları, Fransa'da emeklilik yasa tasarısına karşı çıkan binlerce kişiye lise öğrencilerinin verdiği büyük destek, Türkiye'de son gelişen olaylar.
Belki komik, ama Avrupa'daki öğrenci eylemlerinde de 'yumurta' ve sebzeler, sıkça kullanılan materyaller arasında. Şimdi, günümüz Avrupa'sındaki öğrenci ayaklanmaları '68 dönemine benzer yeni bir öğrenci hareketinin habercisi olabilir mi, bilinmez; ama bu protesto ve eylemlerin hükümetleri yorduğu ve korkuttuğu açıkça ortada.
Yumurtalar geliyor, şemsiyelerinizi açın! (BA/EÖ)