"Bu güzel ülkenin adaleti pek güzel değil Dega. Belki bizimki kadar güzel olmayan, ama ayağı sürçenlere çok daha insanca davranan ülkelere rastlarız."
Kelebek / Henri Charriére
Fransa’da 1960’lı yıllar, adı cinayete karışan “Kelebek” lakaplı Henri’nin, beraat edeceğinden herkes neredeyse emin.
Lakin öyle olmaz, deliller suçsuzluğunu kanıtlasa da mahkeme ona müebbet hapis cezası verir. Conciergerie Cezaevi’nde hücreye atılır, kürek mahkûmudur artık. Haksız yere aldığı cezayı çekmek istemez "Kelebek", zorluklarla dolu müthiş bir kaçış yolculuğu başlar.
Bir bakıma okur için de kitap burada başlar.
"Kelebek"i de yaşayabileceği başka topraklarda bu kez hayata tutunma mücadelesi bekliyordur.
İşlemediği bir suç yüzünden mecbur bırakıldığı yolculuğunda, zaman zaman bariyerlere takılır, başkalarına yaşatılan adaletsizliklere tanık olur "Kelebek" ve çok iyi bildiği aynı zamanda hiç de bilmediği başka bir hayatı yaşamak zorunda kalır.
İlle de özgürce yaşamak için verilen karanlık yolculuğu okuyanlar, satır aralarından sızan umut ışığını yazarı Henri Charriére’nin kelimeleriyle “Kelebek”in gözlerine bakar gibi görür.
Pınar Selek davası kronolojisi
“Kelebek” masumluğunu haliyle özgürlüğünü hissedeceği hayatı Venezuella'da bulur ancak ne yazık ki sevdiği her şey ve herkes çok uzak bir yerdedir artık.
Biz de Türkiye’de yıllardır Fransa’nın “Kelebeği”nin yolculuğuna tanıklık eder gibi sosyolog Pınar Selek’in masumiyetine biçilenlere tanıklık ediyoruz.
Özgürlüğünden mahrum bırakılmasına karşı verdiği büyük mücadele, tüm yargı mensuplarının, medyanın, siyasetçilerin "izlediği" nadir örneklerden.
Maalesef ve ne acıdır ki Pınar Selek davası, Türkiye’de kişinin adalete erişimi, hukukun geldiği nokta açısından çok olumsuz bir örnek. Klişe tabiriyle “hukuk fakültelerinde ders olur.”
Kitaptaki “Kelebek”in hayatı Fransa’dan Venezuella’ya uzanıyor, bizim “Kelebek”imizin hikâyesi de onun doğduğu topraklardan, Türkiye’den Fransa’ya.
Mısır Çarşısı davasında dört kere beraat eden sosyolog akademisyen Pınar Selek, 23 Eylül Cuma günü Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir kez daha hâkim karşısına çıkıyor.
Rapor da “bomba yok” diyor
Her duruşma öncesinde bir kanat çırpmasıyla kadın ve LGBTİ+ örgütleri başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinden hak savunucularını etrafında toplayan Selek, bu kez beraat kararına “bozulmadan” kavuşmalı.
25 yıl süren dava dosyasında “Selek’in suçsuzluğunun” kanıtı devlet raporu da mevcut.
Sekiz bomba imha uzmanından oluşan ekibin hazırladığı rapor, olay yerinde bomba unsuru veya patlayıcı maddeye rastlanılmadığını ifade ediyor.
Polis Olay Yeri İnceleme tutanakları ve Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü Ekspertiz Raporu'na ek olarak 20 Temmuz 1998 tarihli Polis OIay Yeri İnceleme Sonuç Raporu'nda da bombaya ait herhangi bir bulgu olmadığı bilgisi yer alıyor.
Bomba kırıntısının dahi olmadığı bir patlamadan sorumlu tutulup yargılanıyor Pınar Selek.
“Ben yok olsam da Pınar’ı savunacaklar”
30 Mart’taki bir önceki duruşmada babası avukat Alp Selek şöyle demişti:
"Bu dava başladığında 60'lı yaşlardaydım, şimdi 92 yaşındayım. Küçük kızım hukuk okudu avukat oldu. Kızımla avukatlık yapıyorum.
"Şimdi Pınar'la uğraşanlarla aramızda bir kavga geçiyor onlar uzatmak için her şeyi yapıyor. Ben yok olsam bile bu arkamda duran insanlar Pınar'ı savunacaklar..."
“Sınırların bir önemi yok”
Pınar Selek de bianet’teki söyleşisinde yolculuğunu şöyle anlatmıştı:
"Ben anti - militaristim. Anti-militarist olmanın getirdiği bir şey de var. Anti milliyetçisin. Antimilitarizm doğrudan doğruya anti milliyetçiliğe bağlı. O ulusal sınırların, hangi ortamda çizildiği noktasında, benim için hiçbir kutsal bir anlamı yok. Sınırların hangi tarafında olduğunun önemi yok.”
Yazar Henri Charriére, kitabının bir yerinde şöyle diyor:
“Seni çok iyi anlıyorum Kelebek. Bu baskı yönetiminden nefret ediyorum, bu yönetim iliklerine kadar çürümüş…”
Çürümüş düzenin, tel tel dökülen çelişkili adalet sisteminin yükünü Pınar Selek’in hayatıyla ödemesine izin vermemek de bugünün yargısının sorumluluğunda değil mi?
Araştırmaları ile öğrencilerin ufkunu açan, kitaplarıyla okurlarını derinden etkileyen, LGBTİ+’ların ve kadınların yoldaşı, sokak çocuklarının “Pınar Ablası”nı adaletsiz yargılamalarla taciz etmek, dünyada eşi benzeri az görülmüş bir hukuk oligarşisi* sorunu değil de nedir?
Vazgeçin bu davadan, Pınar Selek'in dünyanın farklı noktalarından yüzlerce arkadaşı, hak savunucuları biraz nefes alsın.
Belki bu 25 yıllık can yakma siyasetinden vazgeçmek size, yargı sahiplerine de iyi gelecek.
Selek’in bazı kitapları
- Sürüne Sürüne Erkek Olmak, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008
· Maskeler Süvariler Gacılar, Ayizi Yayınları, İstanbul, 2011
· Yolgeçen Hanı, İletişim Yayınları, 2011
· Yeşil Kız, Özyürek Yayınları, İstanbul, 2010
· Su Damlası, Özyürek Yayınları, İstanbul, 2010
Yargıtay Pınar Selek Kararını Bozdu, Gözler Yerel Mahkemede
1998'den beri süren davanın detayları, kronolojisi, bilirkişi raporları ve beraat kararlarıyla ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
(EMK)
* Oligarşi en basit anlatımıyla siyasal iktidarın dar bir grubun elinde olduğu yönetim şekliyse, 25 yıldır katı bir şekilde Pınar Selek’in yargı aracılığıyla ömrünü çalmakla tehdit edenler de “bir grup yargı-polis” olabilir.