“25 yıldır kabus sürüyor” başlıklı kronolojide, Hala Tanığız Platformu, Pınar Selek davasına dair tüm gelişmeleri hatırlattı.
1997- Pınar Selek’in hedef olarak seçilmesi süreci 1997’de Kürt sorunu ile ilgili araştırması ile başladı. Savaş koşullarını ve neden bir türlü barışılamadığını anlamak ve anlatmak üzere konunun muhataplarıyla da görüşmesi, günün koşullarında cesur ama bir o kadar da tehlikeli bir adımdı. Dönem, sonradan düzmece olduğunu bizzat hazırlayanların da itiraf ettiği ‘andıç’lar ve ‘balans ayarı’ yapmak için tankların Ankara sokaklarında yürütüldüğü dönemdi.
Temmuz 1998- Devlet, Kürt sorununu savaşla ve ezerek çözmeye kararlıydı. Bu süreçte 11 Temmuz 1998’de Emniyet Müdürlüğü’nce gözaltına alınan Pınar Selek, görüştüğü kişilerin isimlerini vermediği için ağır işkence gördü ve araştırmasına el kondu. Pınar Selek aleyhine,sahte olduğu sonradan ortaya çıkan tutanaklar düzenlendi. Bunlardan bir tanesi, kendisine uygulanan Filistin askısında sol kolu çıkan Pınar için kolunun üstüne düştüğüne dair tutulan tutanaktı. (Emniyet tarafından Pınar’ın gözaltı süresinin uzatılması talebi kabul edilirken bile, Pınar’ı polisler dışında hiçbir yetkili görmedi.)
*Diğer tutanaklarda ise, Pınar ile ilişkilendirilmek istenen ancak kendisi gözaltına alınmadan önce imha edilen başkalarına ait patlayıcı ve malzemeler, birçok kimsenin girip çıktığı sokak çocukları için kurulan sanat atölyesinde bulunmuş gibi yansıtıldı. Oysa atölyede bulunduğu iddia edilen patlayıcıların atölye aranmadan 22 saat önce, Pınar’ın gözaltına alınmasından da 13 saat önce, imha edilmek üzere Emniyetin elinde olduğu, olay yeri inceleme raporunun tarih ve numarası ile ortaya çıktı.
*Sahtelikler bununla da kalmayarak, deliller üzerinde oynama yapılarak, patlayıcılarla ilgili tutanakta yer alan, incelemek üzere alınan kahverengi koli bandı, ekspertiz raporunda yok edilmiş, yerine patlayıcılarla ilgisi olmayan sarı renkli koli bandı konarak bu bantta Pınar’ın parmak izi tespiti yapıldığı belirtilmiştir.
*Pınar hakkında bir örgüt militanını günlerce atölyede sakladığı şeklinde hayali bir suçlama yapan polis, Pınar’ı gözaltına almadan önce kendisini uzun zamandır takip ettiği ve atölyeyi gözetim altına aldığı kendi raporlarında geçmesine rağmen, herhangi bir örgüt elemanı tespit edemediği gibi, atölye ile ilişkili olan (kiracısı dahil) hiç kimseyi de sorgulamadı. Pınar, DGM askeri hakimi tarafından ‘tek kişi’ olarak tutuklandı.
*Çeşitli komploların, ‘andıç’ların gündeme geldiği 1998 döneminin konjonktüründe kurban olarak seçilen Pınar Selek, önce; konuya eğilecek tüm araştırmacılara ve aydınlara gözdağı vermenin sembolü haline getirildi. Pınar Selek’in tahliye olduktan sonra da geri çekilmeyip barış faaliyetlerine, kadın hareketine ve bilimsel çalışmalarına ağırlık vermesi ise tehdit, saldırı ve mahkeme sürecinin uzatılması üzerinden yürütülen komployu pekiştirdi.
Dava süreci
*Soruşturma süresince hiçbir avukat yardımından faydalandırılmayan Pınar Selek için ilk dava, tek kişi olarak “örgüt üyeliğinden” açıldı. Ümraniye Cezaevi’nde tutukluyken, bu kez de bir buçuk ay önce meydana gelmiş Mısır Çarşısı Patlaması ile ilişkilendirildiğini televizyon ekranlarından öğrendi. Komplo büyüyerek devam ediyordu.
*Oysa 9 Temmuz 1998’de meydana gelen Mısır Çarşısı patlamasından 2 gün sonra ve patlama ile ilgili geniş çaplı soruşturmanın yapıldığı bir süreçte polisçe gözaltına alınan, uzun süredir takip edilen, nerede olduğu bilinen Pınar Selek’e patlama ile ilgili tek bir soru dahi sorulmamıştı. Bu durum Pınar Selek’in, üzerine yıkılmak istenen bir komployla karşı karşıya olduğunu bir kez daha ortaya koyuyordu.
*13-14 Temmuz - Mısır Çarşısı’nda meydana gelen patlamadan hemen sonra Emniyetin bomba uzmanları tarafından hazırlanan 13 ve 14 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme tutanakları ve Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü Ekspertiz Raporu’nda bomba bulgusu bulunmadığı belirtilirken 20 Temmuz 1998 tarihli Polis Olay Yeri İnceleme Sonuç Raporu’nda da “Bombaya ait herhangi bir bulgu yok” dendi. Suçlamaya doğrudan tek dayanak olarak Abdülmecit Öztürk adlı bir kişinin “Mısır Çarşısı’na Pınar Selek ile bomba koyduk” şeklindeki polis ifadesi gösterildi. Bu suçlamalarla ilgili Pınar Selek için açılan ikinci dava daha sonra ilkiyle birleştirildi.
*22 Aralık 1998’de Öztürk ve Selek hakkında Mısır Çarşısı’na bomba koymaktan açılan davanın duruşmasında Abdülmecit Öztürk ve başka iddialar nedeniyle tutuklanan diğer sanıklar, ağır işkence gördüklerini, Pınar Selek’i tanımadıklarını açıkladılar. 5 Temmuz 1999 tarihli duruşmada ise, olay yerinde inceleme yapan Emniyetin Bomba İmha Bürosu amiri Başkomiser: “Bir bomba izine rastlamadık. Tüp gaz kaçağı tabana yayıldığı için böyle bir patlama yapabilir. Bomba patlaması olsaydı, en azından patladığı yerde 50 cm.lik çukur açardı. Ancak olay yeri incelememizde böyle bir çukur tespitimiz olmamıştır.” şeklinde ifade verdi.15 Haziran 2000 tarihli İstanbul Üniversitesi Analitik Kimya Anabilim Dalı Başkanı Reşat Apak’ın raporunda “Savcılık raporu bilimsel olmayıp Mahkemeyi yanıltmaya matuftur. Nitroselüloz birçok maddede bulunur, bomba olduğunun kanıtı değildir” dendi.
*27 Temmuz 2000 tarihli Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Raporu da Savcılık raporunun bilimsel olmadığını belirterek “Olguların hiçbiri bomba patlamasına bağlı yaralama örneklerine uymuyor” sonucunu açıkladı. Bu arada Mahkemenin tayin ettiği üç uzman profesörün raporunda da patlamanın kesinlikle bomba değil, tüp gaz kaçağından olduğu 21 Aralık 2000’da tescil edildi.
*Yerel Mahkeme, 2,5 yıl sonra 22 Aralık 2000 tarihinde Pınar Selek’in tahliyesine karar verdi. Tahliye üzerine dönemin İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu tahliyeden rahatsızlıklarını belirten 19 Nisan 2001 tarihli bir yazıyı Mahkemeye yolladılar. Aynı kurumlar bu yazıyla birlikte, davanın tarafı olmadıkları ve Mahkemenin de bir talebi bulunmadığı halde, patlamadan yaklaşık 3 yıl geçtikten sonra “patlama bombadan kaynaklanmıştır” şeklindeki imzasız ve tarihsiz yeni bir raporun dosyaya girmesini sağlayarak Mahkemeden yeniden bilirkişiye gitmesini istediler. Mahkeme, her ne kadar raporu yasal delil olarak kabul etmese de, bu kurumların talebi doğrultusunda yeniden bilirkişiye gitti. Bu noktada da yargının bağımsızlığı ilkesine açıkça müdahale edilmiş oldu.
*9 Temmuz 2002 tarihli, patlamanın menşeinin tespiti konusunda uzmanlıkları olmayan jandarmaların mütalaaları ile hazırlanan muhalefet şerhli raporun da deliller üzerinde karartma yapılarak hazırlandığı ve Emniyetin dosyaya koyduğu tarihsiz ve imzasız raporun bir kopyası olduğu ortaya çıktı.
*10 Temmuz 2002’de Mahkemenin tayin ettiği bilirkişinin raporu, gaz kaçağı patlamasını teyid ederken dosyaya giren 21 Kasım 2002 tarihli ve ODTÜ Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölüm Başkanlığı’nın hazırladığı ‘görüntülü işlem teknolojisi’nden yararlanılan son rapor da patlamanın gaz kaçağı diyen raporla uyumlu olduğunu, “jandarma raporunun” fizik kurallarına aykırılık içerdiğini belirterek patlamanın lahmacun fırınının içinde meydana geldiği tespitine yer verdi.
*8 Haziran 2006’da İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Pınar Selek ve Abdülmecit Öztürk hakkında Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin “ceza verilmesine gerektirir kesin ve inandırıcı delilin elde edilemediğine” dair ilk beraat kararını açıkladı. Bu karar Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından 17 *Nisan 2007 tarihinde “hüküm kurulmadığı” gerekçesiyle usulden bozuldu.
*Yeniden yapılan yargılama sonucunda, 23 Mayıs 2008’de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, eski kararını tekrar ederek, Pınar Selek ve Öztürk hakkında Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin olarak beraat kararı verdi. Yardım yataklık ile ilgili suçlamadan da “zamanaşımından davanın ortadan kaldırılmasına” karar verdi. Mahkeme kararında, Pınar’la ile ilgili örgüt üyesi olduğuna dair iddiaları da inandırıcı bulunmadı. Böylelikle Pınar Selek ikinci kez beraat etti.
*Tüm bu yıllar boyunca Abdülmecit Öztürk’ün soruşturma aşamasındaki işkence altında, avukat yardımından faydalandırılmadan alınan, sonradan reddettiği polis ifadesi, Mısır Çarşısı suçlaması ile Pınar Selek arasında kurulan tek bağ olarak kaldı.
*Öztürk hakkında verilen beraat kararına karşı savcı temyiz yoluna başvurmadığından, Öztürk hakkında verilen beraat kararı kesinleşti. Ancak Öztürk’ün ‘sözde itirafına’ dayanarak Pınar Selek’i suçlayan savcı, Öztürk hakkında verilen beraat kararını temyiz etmezken, Selek hakkındaki beraat kararını temyiz etti! Böylece, olmayacak bir şey daha oldu. İşkence altında Öztürk’e kabul ettirilen “Eylemi birlikte yaptık” şeklindeki ifade tutanağı, kendisi için geçerli ve inandırıcı bulunmazken, eylemde birlikte olduğunu söylediği Pınar için geçerli ve inandırıcı (!) kabul edildi.
*Yalnızca Selek hakkındaki beraat kararının Savcılıkça temyiz edilmesi, Selek’in hedefe konulduğunun bir başka göstergesiydi.
*10 Mart 2009 tarihinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi, sadece polis ifadesine ve dosyadaki bilimsel raporlar yokmuş gibi fizik kurallarına aykırı olduğu tespit edilen jandarma raporuna dayanarak Selek’in, ağır müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasını istedi ve İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin beraat kararını esastan bozdu. Aynı daire, beraat kararı Savcılıkça temyiz edilmeyen Öztürk hakkında ‘kazanılmış haklarının saklı kaldığını’ beyan etti.
*Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin beraat kararının bozulması kararına karşı Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda itiraz ederek, “patlamanın bombadan kaynaklandığı kanıtlanamamıştır” gerekçesiyle Mısır Çarşısı konusunda beraat kararının onanmasını istedi. 9 Şubat 2010’da Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) 17’ye karşı 6 oyla, Yargıtay Başsavcısı’nın itirazını reddetti. Yargıtay Başsavcılığı açık ve net olarak, “patlama ile ilgili yapılan araştırmalar ve alınan raporlar bomba olgusunu kanıtlayamamıştır” gerekçesiyle itiraz ettiği halde, Genel Kurul şu tespiti yapmakta hiçbir sakınca görmedi: “Ceza dairesi ile Başsavcılık arasında patlamanın bombadan meydana geldiği konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur, aralarındaki uyuşmazlık ve itiraz konusu bombayı oraya kimin yerleştirdiği konusundadır” Böylece Genel Kurul’da, dosyanın ve savunmaların incelenmemesi bir yana, iki sayfalık Başsavcılık itiraz dilekçesinin de incelenmeden karar verildiği ortaya çıktı. Dosya, yeniden karar verilmek üzere İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne iade edildi.
*9 Şubat 2011’de İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Yargıtay’ın bozma kararına karşı, Mısır Çarşısı’ndaki patlamayla ilgili olarak Pınar Selek ve Öztürk hakkında daha önce vermiş olduğu beraat kararında direndi.
*Pınar Selek için 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 9 Şubat 2011 tarihinde 3. kez verilen beraat kararını duruşma Savcısı bir gün sonra temyiz etti. Savcının temyiziyle birlikte, dava bir kez daha Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda ele alınacaktı.
*Ancak Mısır Çarşısı davası, başka iddialarla ilgili yargılanan diğer sanıkların dosyası ile birleştirilerek tek bir dava dosyasında beraber görülüyordu. Mahkeme, 9 Şubat 2011 tarihinde Mısır Çarşısı patlaması konusunda bir hüküm vermişti. Ancak Mahkemenin önüne gelen Mısır çarşısı dışındaki diğer birleşen dosyadaki bazı sanıkların beyanları alınmadığı için bu konularla ilgili yargılamaya, devam edildi. Mısır Çarşısı patlaması konusunda verilen beraat kararının Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderilebilmesi için, Mısır Çarşısı ile ilgili olmayan ancak tek bir dosyada birleştirilen diğer sanıklar hakkındaki iddiaların sonuçlanması bekleniyordu.
*Ancak Mısır Çarşısı davası ile birleşen diğer yan davalardaki usul eksikliklerinin tamamlanmasına ilişkin 22 Kasım 2012 tarihli duruşma, skandal bir karara sahne oldu. 22 Kasım 2012 Perşembe günü yeni heyetle çıkan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi 9 Şubat 2011 tarihinde Pınar Selek hakkında vermiş olduğu beraat kararını, beraat kararı verildikten sonra davaya ilişkin karar verme yetkisi kalmamış olduğu halde, geri aldı. Üstelik beraat kararında direnen heyetin ve davayı 14,5 yıllık süreçte başından sonuna kadar yürüten Mahkemenin tek hakimi ve asli başkanı izinde iken, kendisinin yerine, epeyce hacimli bu dava dosyasına ilk kez muttali olan bir geçici başkan ile oluşturulan yeni heyetle bu karar verildi.
Mahkeme vermiş olduğu beraat kararini bir ‘ara karar’la geri ald
*İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, sadece Türkiye hukuk tarihinde değil, dünya hukuk tarihinde de eşi benzeri uygulamada rastlanmamış skandal bir karar alarak, daha önce hüküm vermiş olduğu bir davada usul ve yasaya aykırı olarak yetkisi olmadığı halde, ikinci bir karar vererek, kendi beraat kararını geri aldı.
*Ceza Muhakemeleri Kanunu’na (CMK) göre, Mahkeme bir kere nihai kararını verdikten sonra, o kararını hiçbir şekilde geri alamaz veya bu konuda ikinci bir karar veremez. CMK uyarınca beraat bir ara karar değildir, bir hükümdür. Ancak Yargıtay nezdinde temyiz edilebilir. Mahkemenin hüküm verdiği dava, onun yetki alanından çıkar ve artık Yargıtay’ın alanına girer. Pınar Selek davasında mahkeme beraat kararını geri alarak kendisini ‘temyiz mercii’ yerine koymuş, Yargıtay’ın yerine geçerek kendi kararını temyiz incelemesine tabi tutmuştur.
Üstelik bu ara karar, duruşma başlamadan, avukatlara söz hakkı verilmeden önce alınmış, önceden monitöre yazılmış, karar alındıktan sonra avukatlara tebliğ edilmiş, bunun adı da “yargılama” olmuştur. Mahkeme, avukatların usul ve yasaya aykırı yürütülen yargılamaya ilişkin itirazlarını dikkate almamıştır. Savcı, bir yandan temyiz ettiği dosya hakkında sanki nihai karar verilmemiş gibi tekrardan esas hakkında mütalaa vermiş diğer yandan da temyiz dilekçesini geri çekmemiştir.
*Üstelik, o güne kadar bu davanın ve o gün görülen diğer davaların duruşmalarına bakıldığında, bir sonraki duruşma oturum tarihleri, ortalama 2,5-3 ay arası bir zaman dilimi olarak belirlenmiş olmasına karşın, yeni heyet, bu sefer duruşmayı nihai hüküm vermek üzere, Mahkeme esas başkanının rapor süresinin bitmesinden birkaç gün öncesine denk getirecek şekilde, 21 gün gibi kısa bir zaman sonrasına (13 Aralık 2012 tarihine) bırakmıştır.
Reddi hakim talebinde yaratilan hukuki kaos ve karmaşa
*Pınar’ın avukatları, yetkileri dışında beraat kararını geri alan hakimler hakkında tarafsızlıklarını yitirdikleri gerekçesiyle ‘reddi hakim’ talebinde bulundular. Ancak bu konuda da kanun hükümlerine aykırı bir uygulama yapılarak, ‘reddi hakim’ talebi, reddi talep edilen hakimler tarafından incelemeye alındı ve ‘talebin reddine’ karar verildi.
*Bununla da yetinilmeyerek, yeni bir usul icat edildi. Reddi talep edilen hakimler, kendi kararını, avukatlara tebliğ etmeden ve sanki avukatlar tarafından yapılmış bir itiraz başvurusu varmışçasına, avukatlar adına ve bilgileri dışında, kendiliğinden bir üst numaralı mahkemeye (13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne) gönderdi, bu Mahkeme de ortada bir itiraz varmış gibi karar oluşturdu. Yani daha avukatlar itiraz etmeden, ortada itiraz dilekçesi yok iken, olmayan itiraz (!) reddedilmiş oldu. Bu konudaki prosedür tamamlanmış görüntüsü verilmeye çalışıldı.
*13 Aralık 2012 tarihindeki duruşmaya çıkıldığında reddi hakim talebinin sonucu henüz kesin değildi. Ancak sanki süreç tamamlanmış gibi,“Ret konusunda verilen karar kesinleşmeden, reddedilen hâkimin katılımıyla bir sonraki oturuma başlanamaz” şeklindeki emredici kanun hükmüne aykırı olarak ve avukatların itirazına rağmen, reddedilen hâkimlerin oluşturduğu heyetle duruşma yapıldı.
*Duruşmada, ‘reddi hakim talebinin reddi’ kararı avukatlara tebliğ edildi. Prosedürün yanlış işletildiğini beyan eden avukatlar bu karara karşı itiraz hakkını kullanmak isteyince, Mahkeme heyeti duruşmayı 24 Ocak 2013 tarihine ertelemek zorunda kaldı.
*Avukatların itiraz dilekçesi, yasa gereği itiraz konusunda bir karar vermek durumunda olan görevli diğer mahkemeye (İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi) gönderildi. Ancak bu Mahkeme, bir yandan yerel mahkemenin bu konuda hata yaptığını belirtip, diğer yandan itiraz dilekçesini incelemeden, itiraza ilişkin “karar vermeye yer olmadığına” karar verdi ve dosyayı geri yolladı. Ayrıca yasada olmayan bir madde üreterek, “sadece bir hakim hakkında red talebinde bulunulabilir” şeklinde yorumda bulundu. Böylece usul yasamızda yer alan itiraz etme hakkının kullanılması fiili olarak ortadan kaldırılarak, reddi hakim talebi sonuçsuz bırakıldı.
Skandal karar: müebbet hapis cezası
*24 Ocak 2013 tarihli İstanbul12. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada ise Mısır Çarşısı patlaması ile ilgili Abdülmecit Öztürk'ün beraati temyiz edilmediği için kesinleşirken sadece Pınar Selek bu davadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
*Mahkeme başkanının beraat kararında direnme hakları olduğu ve delil bulunmadığı için beraat kararı verilmesi yönündeki muhalefet şerhine rağmen, heyet üyesi diğer iki hakimin oyuyla karar oy çokluğuyla verilmiş oldu.
*Mahkeme başkanının muhalefet şerhine rağmen 2013 yılı Ağustos ayında Pınar Selek hakkında kırmızı bülten çıkarılması ve Fransa’dan iadesinin istenilmesi için İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından oy çokluğuyla talepte bulunuldu.
*2 Ocak 2014’te Yargıtay Başsavcılığı, önceki tutumunun tamamen aksi şekilde, Pınar Selek hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının onanması talebiyle mütalaa düzenledi.
*30 Nisan 2014’te Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde Pınar Selek’in avukatlarının yaptığı temyiz başvurusu üzerine temyiz duruşması gerçekleşti. Bu duruşma Pınar Selek’in avukatlarının Yargıtay’da savunma yapabildikleri ilk duruşmaydı.
*11 Haziran 2014’te Yargıtay 9. Ceza Dairesi temyiz incelemesi sonucu Pınar Selek’e verilen müebbet hapis cezasıyla ilgili bozma kararı verdi. Bozma kararının gerekçesinde özetle, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nin daha önce vermiş olduğu beraat kararında direnme hakkı olduğu, direnme kararının geri alınmasının hukuka aykırı olduğu belirtildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu şekilde davanın esasına ilişkin bir karar vermeden, müebbet hapis cezası kararını usulden bozdu.
Dördüncü beraat kararı
*Yargıtay’ın bozma kararı üzerine dava dosyası, özel yetkili mahkemeler kaldırıldığı için bu defa İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Yargıtay Bozma Kararı, mevcut delil durumu ve geçmişte verilen beraat kararlarını da göz önünde bulundurduğunu belirten mahkeme heyeti 3 Ekim’de, Pınar Selek hakkındaki yakalama kararını da kaldırdı.
*Cumhuriyet Savcısı esas hakkındaki mütalaasında, on altı yıldır devam eden davada yargılamaya yeni katılmış olmasına rağmen, somut herhangi bir delile dayanmadan ve herhangi bir gerekçe de göstermeden, Pınar Selek hakkında ağırlaştırılmış müebbet talebini yineledi.
*19 Aralık 2014 tarihinde İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nde Pınar Selek'in avukatları savunmalarını yaptılar. Mahkeme, Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin üzerlerine atılı suçu işlediğine dair mahkumiyetine yetecek ölçüde kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden şüphe de sanık lehine yorumlanır ilkesinden hareketle sanıkların CMK’nın 223/2-E maddesi gereğince beraatine karar verdi. Sosyolog yazar Pınar Selek 4. kez beraat etti. 22 Aralık 2014’te savcı 15. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararını temyiz etti.
Dosya yeniden Yargıtay’da
*4. Beraat Kararı’ndan sonra kararın savcılıkça temyizi üzerine dosya önce Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, daha önceki mütalaasının tam tersi şekilde, üstelik suç iddiasına dayanak herhangi bir belgenin dosyaya eklenmemesine rağmen, Ocak 2017 tarihinde beraatin bozulması yönünde yeni bir talepte bulundu.
*Hatırlanacağı üzere, Pınar Selek’in verilmiş üçüncü beraatini yasal olmayan şekilde yok sayarak, yangından mal kaçırır gibi mahkumiyete çeviren ve halen FETÖ soruşturmaları kapsamında ağırlaştırılmış müebbetle yargılanan hakimler, skandal bir karara imza atmıştı. Son Yargıtay Başsavcılığı tebliğnamesi, işte bu görev suçu tanımına girecek şekilde manipüle edici, sahte belge ve iftiralara, kerelerce çürütülmüş iddialara dayalı, dosyadaki hukuki delilleri yok sayan karara itibar edilerek hazırlanmıştır. Oysa söz konusu hukuksuz kararın hükümsüzlüğü savunmaları dinleyen yerel mahkemenin (15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 19 Aralık 2014 tarihinde) verdiği son beraat kararıyla çoktan teslim edilmişti.
*Yargıtay Başsavcılığının tebliğnamesinin ardından dosya önce (2015 yılında dava dosya konuları itibariyle Yargıtay’da yapılan görev dağılımındaki değişiklik sebebiyle Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin baktığı işlerin 16. Ceza Dairesi’ne devredilmesi neticesinde) Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne yollandı.
*Yargıtay 16. Ceza Dairesi, 3 Ekim 2017 tarihinde görevsizlik kararı verdi ve dosyayı Yargıtay 9. Ceza Dairesine yolladı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi de, 30 Kasım 2017 tarihinde dosya ile ilgili görevsizlik kararı vererek, görev uyuşmazlığın çözümü için dosyayı Yargıtay Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu’na yolladı.
*Y.C.D.B.K. ise 26 Aralık 2017’de, “Direnme kararı üzerine verilen bir hüküm olduğu” gerekçesiyle dosyanın tekrar incelenmesi hususunda (konu itibariyle görev alanına girmese de) Yargıtay 9. Ceza Dairesi’ni yetkili kıldı.
*Daha önce bu dosyayı incelememiş ve yetkili olmadığını belirtmiş olan 9. Daire’nin yeni heyeti, 16 Şubat 2018’de, hiçbir gerekçe sunmadan, yalnızca beraatin bozulmasına yönelik 2009 yılındaki kararında bir değişiklik olmadığını belirterek, dosyayı Başsavcılığın mahkumiyet talep eden tebliğnamesiyle birlikte Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na gönderdi.
*Bütün bu hukuksuzluklar yaşanırken, Berlin’deki Überleben İşkence Kurbanları için Tedavi Merkezi, Ağustos 2010 tarihinde hazırladığı özel bir bilirkişi raporuyla Pınar Selek’in gözaltı süresince gördüğü işkenceyi ve bu sürecin bıraktığı etkileri resmen tescil etti.
*Uzun ve adil olmayan yargılama sürecindeki uygulamalarıyla Pınar Selek’in mağduriyetinin daha da artarak devam etmesine yol açan bu dava; işkence, adil olmayan yargılama ve ifade hürriyetine riayet edilmemesi nedeniyle tedbir, adil bir şekilde yeniden yargılanma ve tazminat talepleriyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.
*Gelinen son noktada Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 21 Haziran 2022 tarihinde İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nin vermiş olduğu beraat kararını esastan bozdu ve Pınar’ın “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” ile cezalandırılması gerektiğine karar verdi. Karar, ancak 6 ay sonra mahkemeye geldi.
*Kurulun bozma kararından 5 gün önce, Anayasa Mahkemesi, davayı Pınar lehine doğrudan etkileyecek ve tüm yargı makamlarının uymak zorunda olduğu çok önemli bir karara imza attı.
*Şöyle ki; Mısır Çarşısı suçlaması dışında aynı dosyada birleştirilen (aynı soruşturma kapsamında) başka suçlamalardan yargılanıp 2009 tarihinde mahkum olan sanık İsa Kaya’nın başvuruları üzerine, önce AİHM ardından AYM, “soruşturma aşamasında avukat olmadan alınan ifadelerin hükme esas alınması dolayısıyla adil yargılama hakkının ihlal edildiğine” karar verdiler. Bu sanık ile ilgili yeniden yargılama yolu açılarak Mısır Çarşısı davasının görüldüğü 15. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Mayıs ayına duruşma günü verildi. Hükümet, AİHM sürecinde bu başvuru ile ilgili ihlali açıkça kabul etti.
*Bu ihlal kararlarına rağmen YCGK, Pınar Selek davasında, avukatsız, işkence altında imzalatılmış ve sonradan yalanlanan soruşturma aşamasındaki ifade tutanaklarına, kerelerce çürütülmüş sahte belgelere itibar etti ve patlamanın bombadan kaynaklanmadığına dair bilimsel raporları dikkate almadı.
*Bozma üzerine İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, Pınar hakkında tutuklama ve kırmızı bülten kararı çıkarılması için Adalet Bakanlığına yazı yazılmasına karar verdi. Mısır Çarşısı ile ilgili hakkındaki beraat kararı kesinleşmesine rağmen Abdülmecit Öztürk için de tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkarıldı. Duruşma 31 Mart 2023 tarihinde görülecek.
*31 Mart 2023 duruşması: Mahkeme, Selek hakkındaki kırmızı bültenle arama ve gıyabi tutuklama kararının devamına karar verdi. Selek'in Fransa'daki bir mahkemede dinlenilmesi talebini reddeden heyet, duruşmayı 29 Eylül 14.00'a erteledi.
(EMK)