25 Haziran 2005’de yaşamını kaybeden sanatçı Kazım Koyuncu’nun bugün doğum günü.
Onu ilk Rize’de aynı mahallede oturduğumuz Laz bir arkadaşımın “Evrim bunu bi dinlesene Lazca rock yapıyorlar” diyerek verdiği “Va Mişkunan” adlı kaset ile tanıdım. Açıkcası, şarkılarının sözlerini hiç anlamadım ama muhalifti ve farklı bir şey söylemesi benim onu dinlemem için yeterliydi.
Yıllar sonra üniversite için İstanbul’a geldiğimde, tüm kalabalıklar içinde, kentin en pis zamanlarında, tüketime dayalı sınırlı ilişkilerinde neredeyse en yakın arkadaşım oldu. Kulaklığımdaki sesi hiç eksilmedi.
Haziran’da yaşamını kaybettiğinde, “Her ölüm erken ölümdür” diyen şaire de öfkelendim. Ölüm, bu kadar da adaletsiz olmamalıydı. Tam da yıllarca müziğe ve insanlara verdiği emeğin karşılığını almaya başlarken tam da yaptıkları anlaşılmaya başlamışken...
Kazım’ı anlatan onlarca kitap yazıldı, bir film çekildi. Sevgili Ümit Kıvanç’ın hazırladığı 3 cd’lik “Şarkılarla geçtim aranızdan” isimli belgesel en çok akıllarda kalanlarından biri.
Kazım Koyuncu yaşarken, kendi sözleriyle kendisini çok iyi ifade edebilen biriydi.
Bugün onun doğum günü. Yaşasaydı, 47 yaşında olacaktı.
Bugün ona kulak vermeye ne dersiniz?
* Hayatım boyunca Türkiye’deki sistemle mücadele ettim. Sonunda fark ettim ki sistemle kanser aynı şey.
* O çayı içen biri geri zekâlıdır. Ben kendi zekâmla ve felsefemle ölümü, hayatı uzatabilirim, kısaltabilirim, her şeyi yapabilirim. Peki, benim köyümdekiler, anasının kuzusu çocuklar, 16 yaşındaki kız; o neyi düşünsün, hangi felsefeyi düşünsün? Onun annesi hangi felsefeyle acısını yumuşatsın? Sen kimsin, o acıları onlara tattırabiliyorsun? Bu ülkenin politikacılara, yalancılara ihtiyacı yok. Kendi onuruna sahip çıkmış, kendi kişiliğine sahip çıkmış haline ihtiyacı var.
* Kanseri, kanser olmayanlar anlayamaz. Kanser de oldum artık. Duyarlı bir sanatçı olarak onları da hissediyorum. Ben kanserden çok korkan bir insandım. Kanserim ve korkmuyorum. Sadece beni sevenleri ve özgürlüğümü düşünüyorum. Ölüm küçük bir şey, ama hastalık özgürlüğünüzü sınırlıyor.
* Sevgi çok önemli bir şey. Sevmeyi bilebilmek, sevdiğini hissedebilmek, seni sevenlerle göz göze gelebilmek.
* Çok fiyakalı bir hastalığa yakalandım, baba.
* Yerim yurdum yoktur benim, dünyada bir yerdeyim.
* Sizin için ucuz olan nükleer enerji değil, insan hayatıdır.
* Birbirimizi sevmemiz için birbirimize benzememiz gerekmez.
* Bir şey ürettim ben, üç beş kişilik şey değil, sevgi denen şey herhalde.
* Bilemiyorum; bazen aklım yetmiyor, tüm akılları toplasam da bir aşk etmiyor.
* Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu anlamak için, savaşmak zorunda değiliz.
* Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.
* Bütün savaşlardan beter bir savaş. Saklanacak yerin yok. Ne yer, ne gök, ne de suyun altı.
* Ben bir müzisyenim, ondan sonra biraz Karadenizliyim, ama hepsinin ötesinde ben bir devrimciyim.
* Yüz sene daha yaşasam, yapsam, yapsam, yapsam hep yapsam yine eksik gideceğiz. Ne kadar eksik gidersek hayatta yapacak o kadar çok şey bırakırız.
* Devrimi düşlüyorsan ona göre yaşarsın. Yürüyüşün farklı olur. Bakkala, manava başka türlü davranırsın. Bunun için sana kimse puan yazmaz tabii ama anlarlar. Orada birisi farklı yürüyordur.
* Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.
* Birkaç aylık ömrün var… Soruyorsun kendine, ”Ne götürmek istiyorsun?” Para yok işine yaramaz. Can kalıyor elinde, can nedir, uyur, gözünü kapatır gidersin. İyi ki mülkiyetten bu kadar uzakmışım. Şimdi gitmemem için, asla ölmeyi düşünmemem için bir sebep var. Acayip bir sevgi var.
Koyuncu'nun 2005'de Karadeniz Teknik Üniversitesi'nde düzenlenen son konseri
Kazım Koyuncu ve Zuğaşi Berepe hakkında
Artvin/Hopa doğumlu Koyuncu, yirmi yaşında Dinmeyen adlı müzik grubu’na katılmış, 1993’de Mehmedali Barış Beşli ile, Lazca müzik yapmak amacıyla Şuku grubunu kurmuştu. İki arkadaş bir yıl sonra aralarına İlhan Karahan ve Metin Kalaç’ı da alarak grubun adını Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) dönüştürdü ve 1995 başında Va Mişkunan (Bilmiyoruz) albümüyle Lazca rockın ilk örneğini verdi. Plak şirketleri ise bu soundu ‘Soft Laz Rock’ diye tanımlıyordu.
O günlerde grup elemanları Lazca dilinin yaşatılmasına rock yoluyla katkıda bulunmayı amaçladıklarını, rock müzikteki dinamizmle yöre insanının enerjisinin örtüştüğünü görünce heyecanlandıklarını anlatıyor, Lazca’nın rockın sert söyleyişine de uygun olduğunu belirtiyorlardı.
Dört yıl içinde Zuğaşi Berepe, kamuoyuna pek yansımasa da önemli işler yaptı ve konserlerle hedefini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu etkinliklerden Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları, kısıtlı sayıda bastırdıkları Bruxel Live (1998) adlı albümde bir araya getirdiler.
Gruptaki eleman sayısı arttıkça müzikal yapı da güçlenmişti. Kazım Koyuncu (vokal, akustik gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (elektrikli gitar), Uğurcan Sezen (klavye), Zülküfil Murat Dilek (davul), Metin Kalaç (kayıt) Lazcayı yaşatmanın yanında aşk şarkılarına katılan sert söylemli yapıtlar ve modern rock anlayışı üzerine oluşturdukları çizgiyle de kabul görmeye başlamışlardı.
Zuğaşi Berepe, Va Mişkunan albümünden dört yıl sonra İgzas (Gidiyor) adlı albümüyle bu çabayı listelere taşıdı. Yedi Lazca, bir Hemşince, bir de Türkçe sözlü parçadan oluşan albümün müzikal zenginliği, rockın çeşitli tonları arasında akıllıca gidip gelen sounduyla 1998’in en iyi yerli yapıtlarından biri oldu. Lazca’nın öne çıktığı kültürel bir misyonun yanında sıkı bir rock albümü özelliği de taşıyordu İgzas (Parçaların Türkçe anlamları kapakta verilmişti). Bu albümde Kazım Koyuncu (vokal, gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (gitar), Uğurcan Sezen (tuşlular), Zülfikil Murat Dilek (davul), Mahmut Turan (tulum), Metin Kalaç (kayıt), Mehmedali Barış Beşli’den (vokal) oluşan grubun, doğayı katledecek Çamlıhemşin’deki Fırtına Deresi’nin üzerine yapılacak santrale karşı kampanyayı desteklemesi de İgzas’ın diğer bir özelliğiydi.
Karadeniz müziği, Anadolu Rock, nitelikli müziğe inanlar, önemli bir ismi en verimli olabileceği dönemde yitirdi. Otuz üç yaşındaydı Koyuncu; yıllardır müziğin içinde olmasına karşın 2000’li yıllarda Gülbeyaz, Sultan Makamı gibi televizyon dizilerine yazdığı müziklerle ünlenmişti.
Karadeniz’in hırçın çocuğu diyorlardı ona; demokrasi adına atılan bir çok adımda müziğiyle, fikirleriyle yer alıyor; Fırtına Deresi’ne yapılacak santrali protestodan, insan hakları ihlallerine karşı çıkmaya kadar bir dolu etkinliğe destek veriyordu.
Müzikte de, birkaç halk müziği sanatçısının tekelinde kalmış Karadeniz bölgesinin müziğini, evrensel normlarda yayımlamayı deneyerek, önemli çıkış yapmıştı.
Grup 2000’lerin başında dağılınca, kuruculardan Kazım Koyuncu yoluna tek başına devam etmeyi kararlaştırdı ve solo albümleri Viya (2002) ile Hayde’yi (2004) yayımladı. Anadolu Rock’a kayan soundla ürettiği müziği kısa sürede büyük ilgi görüp, yaptıkları geniş kitlelere tam ulaşmaya başlamıştı ki hastalandı. Akciğer kanserine yakalanmıştı.
25 Haziran 2005'te yaşamını kaybetti. (EMK)
* Fotoğraflar ve videolarda sosyal medyadan yararlandık.