Bir "kahraman bakkal süpermarkete karşı" hikayesiydi tüm yaşam artık. Bizim bakkallardan süpermarketlere göçüşümüz kırdan şehre olan göçten daha hızlı oluşu...
Bakkallarımızı sevip de süpermarketlerimizden alışveriş yapar oluşumuz... Her gün gelip geçerken selam verdiğimiz bakkal gün geldi o kepenkleri kaldırmadı ve "bugün acaba bir şey mi oldu bizim bakkala" sorumuz "bizim bakkal battı" olarak cevaplandı. Bakkalımız battı ve meydan artık süpermarketlere kaldı.
İstiklal Kitabevi'nin yaşadığı da bundan farklı değildi. Kitap kokan ve ilk amacı kitap satmaktan ziyade kitap edindirmek olan bir yerdi İstiklal Kitabevi. İstiklal'den içeri girerken karnınız aç değilse eğer sizi ilk o karşılardı ve o gece de öyle oldu.
Beni ilk o karşıladı. Kapının önündeki dev ekranda "Kapatıyoruz" yazıyordu. Çıkan yeni bir kitabın mı filmin mi reklamını yapıyor derken İstiklal Kitabevi'nin kendi acı reklamını yaptığını gördüm.
Kapanış dolayısıyla yüzde 30 indirimliymiş tüm kitaplar. İçerisi ana baba günüydü tüm açılış ve kapanışlarda olduğu gibi. İçeriye girdiğiniz anda İstiklal Kitabevi'nin uğradığı "alakayı" görmemeniz olanaksızdı.
İnsanların yerlere düşürdüğü kitaplar, dağıttığı raflar umursamadan sağda solda bıraktığı kitaplar...
Onları toplamaya çalışan, bize son hizmetini vermeye çalışan insanları görmekse kitap "satmayan" insanlardan, kitap "satın almaya" gelmeyen insanları yaralayacak cinstendi. Kişi sayısı yüzlere yakınken onlar hala kitap ismi soran insanlara yardımcı olmakla meşgullerdi.
Aslında onlar bizi o gün değil de bir kaç gün önce beklemişlerdi. Bizse elimizin her zaman altında olduğunu düşündüğümüz yer yerine cafcaflı renkli camlı alışveriş merkezi içerisine yuva yapmış yerleri seçtik birkaç gün önce.
"Kitap satan" "satış danışmanları" oralarda kitabı ayakkabı satar gibi sattıkları için olsa gerek ne sorduğumuz isimleri sisteme bakmadan cevaplayabiliyorlardı ne de ek bir bilgi sunuyorlardı.
Ne de olsa iş başvurusunda satış tecrübesi yeterli denmişti. Gömlekten tişörtten farksız görülen kitap hipermarket edasıyla zincirleşmiş mağazaların halkasına katılmıştı. Her AVM'de bir mağaza açmaya ant içmiş kitap "satış" markaları hazırladı biraz da bu sonu. Bir yanda sermaye bir yanda süpermarkete karşı olan bakkalımız.
O gece utana sıkıla oradakilerden birine sorduğum "neden kapatıyorsunuz?" soruma aldığım cevapta gizliydi belki de onca yıl ve o anki talan.
Ekonomik nedenleri sıralarken konuştuğum kişi son olarak da "kolay değil otuz beş yıllık emeğimiz diyordu" yayıncılık ve bizim bilmediğimiz öncesi için.
O otuz beş yıllık emek gözlerinin önünde pervasızca talan edilirken onların yapabildikleriyse sadece kasaya gelen kitapların fiyatlarına bakarak önlerindeki hesap makineleriyle yüzde 30'u hesaplamak...
İstiklal Caddesi'nde bir arındırılma politikası hakim artık. Açılan AVM, değişen, dönüşen markalar; bunların hepsi biten bir dönemden yeni bir döneme geçişi anlatıyor.Ve her geçiş dönemi gibi bu da geride görünmez kederler bırakıyor.
Kapanan dükkanlar ve onların çalışanları bu dönemin gizli sembolleri olarak kalacak elbet. Dönüşümün anlatıldığı bir görüntü dönerse ekranlarda mutlaka gözünüzün önüne o dev ekrandaki "kapatıyoruz" yazısı gelecek.
İstiklal ve İstanbul tamamıyla el değiştirmiş olacak...
Ve tıpkı o şiirde dediği gibi Vedat Türkali'nin; Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul... (HK/BA)