G-20 Antalya ayağının en dikkat çeken başkanlarından biri Trudeau kuşkusuz. Zirvede Kanada başkanı ile fotoğraf çektirmek isteyenler kuyruk oluşturdular. Özellikle AKP zaferinin muhalif kesimde yarattığı umutsuzluk sonrası geçtiğimiz ay göreve başlayan Trudeau kabinesi sosyal medya ve ana akım haberlerde fazlaca bahsedilir oldu.
Peki, Murat Türker’in bianet’te 24 Ekim günü yayınlanan "Kanada'yı Yumruklara Emanet Etmek" başlıklı yazısında iddia ettiği gibi Trudeau’nun bu kadar ilgi görmesinin en büyük nedeni sadece “yakışıklılığı mı?” Önce Türker bir ne demiş hatırlatmak gerek sanırım.
Türker yazısında Kanada’nın yeni başkanı Justin Trudeau’yu insan doğasının karizmatik lider “fetişizmi” ile televizyon şovu kültürünün politikaya sirayetinin bir yansıması olarak tanımlamış. Yeni başbakanın ününün Kanada’nın mimar politikacılarından baba Trudeau’dan geldiğini hatırlatan Türker, kameralar önünde başlayan alfa lider hayatının kameralar önünde devam ettiğini ifade etmişti bize. Genç başkanın fiziksel özellikleri, popüler kültürdeki yeri, “şaklabanlık kokan” reklam kapmayanlarına değinmiş ve bu önerilerini post modern tüketim toplumunun burjuva kültürü eleştirisi üzerine yerleştirmişti.
Türker’in dediklerine kısmen katılmakla beraber Kanada’nın Erdoğanı diyebileceğim bir önceki başkan Harper’ın da benzer söylemler üzerinden Trudeau’ya karşı bir seçim kampanyası yürüttüğünü söylemek isterim. Global neoliberal muhafazakar zihniyetin Kanada şubesi olan Harper da Trudeau”nun saçına, dövmelerine ve televizyon görüntülerine işaret ederek “O hazır değil” mesajı veren bir seçim kampanyası yürütmüştü. Türkiye penceresinden Kanada seçimlerini yorumlayan sol eleştirisel zihniyetin Kanada’daki muhafazakar neoliberal zihniyet ile aynı örneklem üzerinden çıkarımlar yapmasını ironik bulduğumu söylemek istiyorum.
Bu Türker’in dediklerini eleştirdiğim anlamına gelmiyor. Ancak komşu Amerika’nın kimliği altında kendine alternatif bir siyasi ve kültürel zemin arayan Kanada’nın son seçimindeki en büyük tartışma konusunun islamafobi meselesi olduğunu dikkate almak gerekiyor. Muhafazakârların çarşaf ile vatandaşlık yeminine karşı çıkması ile başlayan, yine muhafazakârların çarşafın “barbar” ve “kadın düşmanı” bir ortaçağ pratiği olduğunu öne süren demeçler ile devam eden, ve en son Suriye’den sadece Hristiyan mültecilerin alınması gerektiğinin politik zemininin hazırlandığı haberlerini basına sızması ile alevlenen islamafobi tartışmaları seçimin kaderini tamamen değiştirdiğini söyleyebilirim.
Aslında bu tartışmalar alevlenmeden Trudeau Kanada’nın Müslüman cemaatlerini ziyaret edip “Ramadan Mubarak” diyerek seçimin kaderini belirleyecek önemli bir hamle yaptı. Harper’ın yumuşak karnını ve Kanada’nın Amerika’ya oranla toleranslı sosyal dokusunun üstüne oynadığını söyleyebilirim. Buna rağmen seçim anketlerinde ikinci ve üçüncü sıralarda seyir eden liberaller, çarşafla vatandaşlık yeminine izin verilmeyen bir kadının seçim tartışmalarına konu olmasıyla anketlerde yukarlara tırmanmaya başladılar.
McGill üniversitesinde “iddia ediyorum ki Kanada hürriyeti sadece ve sadece kapsayıcıdır” demeciyle savaş borusunu çalan Trudeau kampanya seçimlerinde örtülü ve çarşaflı partililerle resimler çektirmesi ve iktidara gelirse Kanada’nın IŞİD’e karşı yapılan hava saldırılından çekileceğinin sözünü vermesi üstüne seçimi kazandığını söylemek çok yanlış olmaz. Zaten liberallerin meclise taşıdığı yirminin üstündeki Müslüman millet vekili, ve kabinedeki Afganistan doğumlu bakanın bu seçim kampanyası söylemlerinin kanıtları.
Tabi Harper’ın Kanada’yı Amerika’nın küçük emperyalist şubesine dönüştürme çabaları ve Türkiye’deki kadar zihin zorlayan miktarlarda olmasa da Harper’a yakın duran yönetici kesim üstüne çıkan ve yargıya taşınan yolsuzluk iddiaları da seçimin sonucunu belirleyen önemli faktörler arasında yer aldı.
Ezcümle, Kanada sadece Trudeau’nun kaşına gözüne oy vermedi. Bu Kuzey Amerika’daki liberal politikaların popülist tarafını veya liberalizmi topyekûn onayladığım anlamına gelmesin. Ancak Türkiye’deki laik ve katı sol cenabın bir seçim söylemiyle nasıl seçim kazanılır dersini Trudeau’dan öğrenmesi gerektiğini söylemek de pek yanlış olmaz. (PK/HK)