“Ah Nurcan, ben seni rüyamda her gördüğümde sana söz verdim. Senin katiline ceza aldıracağız kanın yerde kalmayacak, adalet sağlanacak dedim. Olmadı Nurcan. Sana sözümü tutamadım, nasıl şimdi mezarına geleceğim. Ben sana ne diyeceğim Nurcan. Affet beni…”
Gülcan Arslan, kardeşi Nurcan Arslan’ı öldüren erkeğin yargılandığı 18 Eylül’deki davada karara Bakırköy Adliyesi’nin duvarlarına kendisini çarpa çarpa böyle tepki gösterdi.
Sanığa, kendisinin talebi olan “tahliye” verilmese de cezasında istediği oranda bir indirim yapıldı. Hatta, yargının sanığa Nurcan’ı öldürdüğü için bir de plaket vermediği kaldı.
Hemen size davanın geçmişini özetleyeyim.
2016’da Ahmet Melih B., İstanbul'da yaşayan Nurcan Arslan ile birlikte olmak istedi, ancak Arslan bu teklifi reddetti.
Bunun üzerine, Ahmet Melih B. Tokat’tan İstanbul’a geldi, yanında silah vardı. Kısa bir tartışmanın ardından, Nurcan’a 11 el ateş ederek onu öldürdü.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, 30 Ocak 2016’da Halkalı’da Nurcan Arslan’ın silahla öldürüldüğü ve sanık erkeğin polise teslim olduğu belirtildi. Sanığın, kendisinden ayrılmak isteyen Arslan’ı ikna edemediği için bu cinayeti planladığı bilgisine de yer verildi.
İddianamede, sanığın "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması istendi.
Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Nisan 2018’de sanığa "tasarlayarak kasten öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi, ancak duruşmalardaki “iyi halini” dikkate alarak cezayı müebbete çevirdi.
"Davayı takip edenler törörist"
“İyi hal” demişken hatırlatayım. Duruşmaları bizzat takip eden bir gazeteci olarak tanığım ki bu sanık ilk duruşmalar boyunca canını aldığı bir kadını “terörist” davayı sahiplenen kadın örgütlerini de “terörist örgütler” ilan etti. Mahkeme üzerinde sürekli olarak bu şekilde baskı kurmaya çalıştı. Burada nasıl bir “iyi hal” durumu var anlamak mümkün değil.
Aslına bakarsanız bu durum davanın seyri açısından da bir ipucu veriyor.
Davayı temyiz eden Yargıtay, yerel mahkemenin kararını yetersiz gerekçelerle verdiğini belirterek bozdu. Hem de bir kere değil tam üç kere.
Yani yerel mahkeme üç kere “bu sanık silahı ile geldi Nurcan’ı planlayarak öldürdü” dedi. Fakat nedense Yargıtay üyeleri de üç kere “tartışmasalardı öldürülmezdi, tasarlanmış cinayet değil” dedi.
Nurcan ve sanığın tartıştığı konu Nurcan’ın sanığın “birliktelik teklifini kabul etmemesi.” Yani mahkeme dolayılı yoldan diyor ki “Tartışmasalardı, bu teklifi kabul etseydi, öldürülmezdi.”
Duruşmada Arslan Ailesi’nin avukatlarından Sezin Uçar da Yargıtay’ın bu “gerekçesine” dair şunu söyledi: “Peki Nurcan bu teklifi kabul etse eve gitseler fakat son anda vazgeçse yine öldürülseydi ne olacak?”
Sanık da konuştu duruşmada. Cinayeti tasarlamadığını bir anlık “cinnetle” bu suçu işlediğini söyledi, Yargıtay’dan cesaret bulmuş olacak ki “çok hakaret duydum tahliye istiyorum” dedi.
Neyse ki “tahliye” olmadı fakat Yargıtay kararına üç kere direnen mahkeme bu kez “direnilmez” dedi. Evet aynen böyle oldu, “yargıtay kararına direnilmez” diyen mahkeme, sanığın “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasını değiştirdi, sanığa “kasten öldürme suçundan” hapis cezası verdi. Üstüne bir de iyi hal indirimi yaptı, “25 yıl hapis” dedi.
Oysa, Yargıtay’a direnseydi, emsal bir kararla örnek olacaklardı. Çünkü çok sayıda kadın davasında benzer durum var. Belki de mahkeme Yargıtay’a direnmemeyi tercih ettiği gibi bu ataerkil kuralı da bozmak istemedi. Kadınlara, dolaylı yoldan da olsa “birliktelik teklifini kabul edin yoksa öldürülürsünüz” dedi.
“Karar erkek egemen bakışla verildi”
Yine Avukat Sezin Uçar, karar sonrasındaki açıklamasında bu duruma değindi mahkemenin bu “eril ve cinsiyetçi bakışını” eleştirdi. Üst mahkemeye başvuracağını söyledi.
Uçar, şöyle dedi:
“8 yıldır yürüttüğümüz adalet mücadelemizin bir aşamasının sonuna geldik. Nurcan Arslan davasında yerel mahkemenin kararı çok defa bozuldu. Yargıtay, 'tasarlayarak insan öldürme' suçundan yerel mahkemenin kararını bozdu. Buna rağmen Bakırköy 13. ACM tam da olayları doğru tahlil ederek, somut durumu, kadın katliamlarının geldiği aşamayı dikkate alarak olayın tasarlayarak işlendiğinde ısrarcı oldu. Yargıtay'ın defalarca verdiği bozma ilanına karşı direnme hakkını kullandı. Ama bugün Yargıtay Ceza Genel Kurulunun verdiği kararla karşı karşıyayız. Erkek egemen yaklaşımla Nurcan Arslan'ı öldüren kişinin suçu tasarlayarak işlemediğine hükmetti"
Bundan sonrası ne olur tam olarak kestirmek zor, fakat Nurcan Arslan’ın ailesi, sanığın 25 yıl dahi cezaevinde kalacağına inanmıyor.
Sadece bu karar bile bize erkek şiddetinin neden sona ermediğini gösteriyor. Duruşmalar boyunca erkekliğin sırtı sıvazlanıyor. Çoğu erkek biliyor ki “kadını öldürdüğü zaman ‘pişmanım’ deyip” indirim alacak.
Erkeklik suçlarındaki cezasızlık, adalet sistemindeki ciddi bir soruna işaret ediyor. Nurcan Arslan’ın davası, bu sorunun en somut örneği.
Sanık Ahmet Melih B.'nin mahkemede "iyi hal" indiriminden yararlanması ve Yargıtay'ın kararı üç kez bozması, kadınlara karşı işlenen suçlarda adaletin yerini bulmasındaki zorlukları gözler önüne seriyor.
Bu davada, cinayetin açıkça planlı bir şekilde gerçekleştiği ortadayken, mahkemenin ve Yargıtay’ın bu durumu tartışmalı hale getirmesi, cezasızlık algısının pekişmesine neden oluyor.
Nurcan Arslan davasında da olduğu gibi, erkek şiddeti ile işlenen cinayetlerde bu indirimlerin uygulanması, toplumda faillerin hak ettikleri cezayı almadığı inancını maalesef çok güçlendiriyor. Bu durum, kadınların güvenliğini ve adalete olan inancını yerle bir ediyor.
Kadın örgütleri, feministler bu davalar boyunca kadınlara yönelik şiddeti ve erkek faillerin "iyi hal" bahanesiyle korunmasını sürekli olarak eleştiriyor.
Davayı takip eden kadın örgütleri ve avukatlar, ataerkil düzenin yargıya nasıl nüfuz ettiğini ve adaletin erkek lehine işlediğini tek tek anlatıyor.
Nurcan Arslan'ın ailesinin de belirttiği gibi, bu tür kararlar, failin cezaevinde uzun süre kalmayacağına dair bir inanç doğuruyor ve bu da erkek şiddetinin son bulmamasının en büyük sebeplerinden biri.
Tüm bu adaletsizlikler ve cezasızlık daha fazla kadının öldürülmesine, çocuğun istismar edilmesine neden olurken, Bakırköy Adliyesi’nin duvarlarına çarpan sadece Nurcan Arslan’ın ailesinin feryadı olmuyor, tüm kadınların ve çocukların sesi, isyanı oluyor.
Sanık Ahmet Melih B., Nurcan Arslan’ı tasarlayarak planlı bir şekilde öldürdü, “Yargıtay’a direnemeyen” mahkeme dahil bunu herkes biliyor!
Şiddetsiz, özgür yeni bir hafta olsun.
Haksız Tahrik İndirimi: Bir Erkeklik Hakkı’ndan 4 örnek
Doç. Dr. Atılgan: "Haksız Tahrik" içinde eril gizli özne taşıyor
(EMK)