Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan’ın “Haksız Tahrik İndirimi Bir Erkeklik Hakkı” isimli kitabı yakın zaman önce İletişim Yayınları’ndan çıktı.
Atılgan’ın araştırmaları, haksız tahrik indirimlerinin sadece kadın cinayetleriyle sınırlı kalmadığını, etnik, dini ve kültürel önyargıların da bu indirimlerin arkasında yatan nedenler arasında olduğunu gösteriyor.
Örneğin, Alevi bir bireyin dini inancını ifade etmesi veya Kürtçe şarkı söylemesi, bazı durumlarda toplumsal hassasiyetlere aykırı bulunarak şiddetle karşılanabiliyor ve bu şiddet, haksız tahrik indirimi ile meşrulaştırılabiliyor.
Haksız Tahrik İndirimi: Bir Erkeklik Hakkı’ndan 4 örnek
Atılgan, eril hukuk kültürünün köklerini ve bu kültürün nasıl devam ettirildiğini derinlemesine incelerken, feminist avukatların bu kültürü dönüştürmedeki rolüne de dikkat çekiyor.
Atılgan’ı dinliyoruz.
“Haksız tahrik” toplumsal ilişkilerimizi de etkiliyor mu?
Kadın ve erkeğin tepkileri farklılaşıyor. Öfkeyle motive etmediği için kadınları toplum, “hadi daha agresif ol, vur masaya yumruğu, al istediğini” diye cesaretlendiremediğimiz için biz zaten genelde öfkeden gözümüz dönerek öldürmüyoruz.
Şiddet mağduru olsak da, kronikleşen bir şiddet sarmalı içinde yaşıyor olsak da, evet o kişiye karşı korkunç öfke ve nefret besliyorsak da anında o tepkiyi veremiyoruz.
Bir kere zaten ben bir kadın olarak o öfkeliyken ben de öfkelenirsem öleceğimi bilirim.
“O anda gözüm döndü ve üzerine oturmuşum, boğmuşum, ben farkında değilim, nefessiz kalmış” diye bir erkeği öldürme hikayem mümkün olabilir mi bu durumda?
Genel olarak profile baktığımızda kadın faili, suç örüntüsüne, şiddet örüntüsüne uymayan bir şey. Bu yüzden haksız tahrik eril gizli özne taşıyor içerisinde. Erkeklere özgün içilmiş bir elbise o.
Aynı arabaların, direksiyonlarının, emniyet kemerlerinin erkek modeller, erkek beden yapısı esas alınarak tasarlanmasının ortaya çıkması gibi bunu da konuşmamız gerek.
Erkeğin anatomik yapısı esas alınarak ünlü araba firmaları bunu böyle tasarladıklarını, riskleri buna göre hesapladıklarını itiraf ettiler. Kadın model, kadın manken kullanmadıklarını itiraf ettiler.
Biz de artık haksız tahrik gibi başka yasalara da bakarak onun içindeki o alınan modelin hangi cins olduğuna karar vermemiz, bunu afişe etmemiz gerekiyor, ortaya çıkması gerekiyor.
Cinsiyet nötr gibi görünen birçok hukuk müessesesi, birçok düzenleme içinde aslında adını söylemeden erkekleri dikkate alarak, erkekliği dikkate alarak yazılmış durumda.
Bu yüzden sadece erkeklere uygulanan bir kanun değil, ama genelde erkeklere uygulanan bir kanun. Aynı koşullar söz konusu olduğunda kadınlara uygulanmayan bir kanun.
Kadınları kontrol altına almak için şiddete başvuran erkeklere uygulandığı için erkeklik indirimi diyorum.
“İtaatsiz kadın toplumu rahatsız ediyor”
Başka davalarda, örneğin linç davasında ya da toplumun genel kabul gördüğü davalarda da uygulanabilir mi?
Evet, haksız tahrik indirimi sadece kadın cinayeti davalarında adaletsizliğe sebep olmuyor. Başka davalardaki haksız tahlik tartışmalarında da sorun var.
Sadece kadın cinayeti davasına özgü bir şey değil. Çünkü, yani öncelikle şunu söyleyeyim, verdiğin örnekteki gibi, toplumun çoğunluğunun öyle olması gerektiğini düşündüğü bir durumda, karşı tarafın herhangi bir eylemi o hassasiyeti rahatsız etmiş olabiliyor.
Nasıl itaatsiz kadın aterkiyi rahatsız ediyorsa dinsel etnik azınlıkların herhangi bir varoluşsal durumu toplum denen işte çoğunluğu oluşturduğunu düşünenleri rahatız ediyor.
“Bizim geleneğimiz bu, bizim örgümüz bu, bizim dinimiz bu, bizim milletimiz bu” kabullerine sahip kitlenin hassasiyetlerine ve bir rahatsızlık hissiyle hareket ettiklerinde yani “bu eylem bana beni tahrik etti dediklerinde” yine aynı adaletsizliği mahkemede görebiliyoruz.
“Truva Atı’nın içinde önyargılar var”
Neden yalnız bu adaletsizlik değil mi?
Çünkü burada asıl olarak hukukun içine Truva Atı’na konan şey toplumsal önyargılar. Nasıl kadına ilişkin önyargılar kadın cinayetlerinde erkeklik indirimine sebep oluyorsa, Alevilere ilişkin önyargılar, göçmenlere ilişkin önyargılar, dinsel azınlıklara ilişkin önyargılar…
Hepsi bu Truva Atı’nın içerisinde haksız tahrik müessesesi aracılığıyla hukuka girebilecek, girebilme kapasitesine sahip önyargılar. Hukukun önyargılarla işlememesi gerekiyor. Hukukun iddiası adalet, vaat ettiği taahhüt ettiği ise eşitlik.
Bu yüzden de hukun toplumdaki ön yargıların cinsiyetçi, ırkçı, ayrımcı olduğuna karşı uyanık olması gerekiyor.
Hakimler burada Truva Atı içerisinde şunu sokuyorlar: “Toplumda böyle bir hassasiyet var”. Mesela benim incelediğim yargı kararlarından birinde koca hakimler oturmuş ve ceza genel kurumunda “hiçbir Türk erkeğinin kabul edemeyeceği cümleler” diyor. Hani bir indirimi vermekle kalmamışlar. Onlar da sinirlenmiş. “Bir tepki vermesi gerekiyordu toplumda” diyor.
Örneğin…
Buna da yaptığın şey şu. Bir Alevi'sin ve Alevi komşuların var. Ve diyorsun ki davulcuya, ya biz savura kalkmıyoruz. Bak bu ev, bu ev, bu ev, benim amcam, şu halam, şu kuzenim, şu... Hiçbirimiz kalkmıyoruz. Ama sabahta çok erken işe uyanıyoruz. Sen bu tarafa doğru çalmasan, kalkmıyoruz çünkü diyorsun davulcuya. E davulcu bunu gidip birilerine söylediğinde kıraathaneye girip söylediğinde...”vay bizim dinimizi bunu”... bir tahrik unsuru olarak görmeleri ve bunun üzerine uyguladıkları şiddet, şiddet kalkıştıkları şiddet eyleminin mazur görülmesi aslında haksız tahrikin, adaletsizlik yaratan kısmı.
Ya da yan masada “Kürtçe türkü söylüyorlardı. Ben işte sinirlendim, dayanamadım. Bizim milliyetçi kırmızı çizgimiz var. Kırmızı çizgilerimiz var ve milliyetçi damarıma denk geldi. Beni tahrik ettiler. Burası Türkiye. Türkçe türkü söyleyin dedim. Ama söylemeye devam ettiler.”
Bu tahrik denen, tahrik ettiği denen, tahrik ettiği söylenen eğilimin hukuka aykırı olmadığını görüyorum.
Halbuki Kanun’da ancak ve ancak karşı tarafın eylemi hukuka aykırıysa haksız tahrik indirimi verilir. Ama bu kararlarda, örnek verdiğim kararlarda, hukuk dışılık yok.
Bunlar gerçek, dava dosyalarından alıntı. Kürkçe şarkı söylemek hukuka aykırı değil ki. Toplumsal hassasiyetler dediğimiz şeye aykırı. Ama hukuk bunu kendine kaynak edinemez. Çünkü hukuk, adaleti gerçekleştirmek için ve eşitlik iddiasıyla yola çıkan bir toplumsal mekanizma.
Toplumda var olan eşitsizlikleri, önyargıları, ayrımcılık ve hak iklali doğuranların kesinlikle o filtreden geçirmemesi gerekirken toplum böyle istiyor, toplumun geneli böyle bir şeye tepki verir.
“Onlar da gitmiş bunların önünde Kürtçe türkü söylemiş, onları tahrik etmiş” diye düşünemez bir hukuk insanı. Ve bu bir indirim, mazur görme, meşrulaştırma, şiddeti hafifletme sebebi olamaz.
Kayseri’de mültecilere yönelen linçler gibi mi?
Evet, o suçu işleyenler dava dosyası açıldığında, “ben bir çocuğa tecavüz edildiği haberini duydum. Bir göçmenin çocuğu istismar ettiği haberi geldi. Çocuk bizim kültürümüzde çok önemlidir. Ben çocuklara hiç kıyamam. Ben de bir çocuk babası olarak işte gözüm döndü. Öfkeyle ne yaptığımı bilmiyorum. "Yakmışım evini” böyle der.
Gördük görüntülerde bir kadın iki çocuğuyla birlikte gitmiş ve bir göçmene ait olduğu söylenen bir dükkanı taşlıyordu. Şimdi burada talep ettikleri indirim şu. “Beni mazur gör. Benim şiddetimi hafiflet”
Hukuk bunu kabul edemez. Yani canını istediği kişiye, canını istediği sebeple şiddet uygulayıp ondan sonra da “bana hafifletici sebep bul, ben indirim yaptım” diyemez.
Peki ne yapılması gerekiyor?
Burada yapılması gereken cezaları arttırmak değil. Tam tersine var olan cezayı indirimsiz uygulamak. “Toplumun hassasiyeti var indirim yapayım" diyemez mahkeme.
Hukuk zaten geleneğin eşitsizlikçi, ayrımcı yanlarının olmadığı adalet iddiasıyla, eşitlikçi olma iddiasıyla olan bir toplumsal kontrol mekanizmasıdır. Yoksa gelenekli işimizi görürdük.
O zaman gelenekte, toplumsal olgularda, önyargılarda olan bu ayrımcı kodları, cinsiyetçi, ırkçı kodları da hukuka taşıyamayız.
Yasa'da yazılanın dışında, erkeklik kitabında yazılan sebeplerle bu cezanın hafifletilmesi topluma şöyle bir mesaj veriyor. “İtaatsiz kadını öldürebilirsiniz. İtaatsiz kadına tecavüz edebilirsen, şu kadına tecavüz edebilirsiniz” Makbul olmayan kadın ayrımı yaratıyor bu uygulama.
Cezaların arttırılması değil ağırlaştırılması değil var olan cezanın adil bir şekilde indirimsiz uygulanması topluma bir mesajdır. Ve buna da kanun değişikliğiyle değişmeyecek bir şeyden bahsediyoruz.
Eril hukuk kültürü hakimler bazı kadınların şiddeti hak ettiğini düşündükçe bunu düşünen buna inanan hukukçular oldukça “ama canım yani o da hak etmiş” gibi düşünen hakimler var oldukça değişmez.
Kitabınızda 1978’den bu yana incelediğiniz tespitlere detaylıca yer veriyorsunuz. Bizimle de paylaşır mısınız?
Türkiye'deki haksız tahrik indirimleri, benim 1978'den bu yana verilmiş kararları taramamın sonucunda ulaştığım tespit şu ki, makbul kadınla makbul olmayan kadın arasında ayrım yapmaya yarıyor.
Örneklendirir misiniz?
Tabii ki Özgecan'ın katiline indirim vermiyor. Ama Pınar'ın, Pınar Gültekin'in katiline indirimi veriyor ve bu indirimi verirken dava dosyasında farklı aşamalarda failin üç ayrı erkeklik savunması hikayesi uydurduğunu ve bu üç hikayenin de hiçbir delili, hiçbir delili ortaya konmadığını dava dosyasına bunun delilini sunmak bir yana davadaki delillerin de somut olayın failin hikayelerini çürüten nitelikte olmasına rağmen hangi erkeklik savunmasını kabul ettiğini de gerekçesine yazmaya dahi ihtiyaç duymadan bir karar veriyor.
“Pınar da şaibeli bir hayat, kızlı bir hayat yaşıyormuş” yargısını kafalarda yarattıktan sonra indirimi verebiliyor.
Özgecan'ın failine indirim vermez. Çünkü okuldan dönen arkadaşıyla dolmuşa binen, eve giden bir kız çocuğunu bir “cani” yok etti.
Toplumun tamamı zaten o “caniyi” taşlardı. Gerek yok ki hakime zaten. Taşlardı ve nitekim de cezaevinde infaz edildi zaten. Burada toplumdaki su testisi, su yolunda kırılır, inancına oynaması hakimin kabul edilemez.
“Adalet terazisi de erkeğe göre kurulmuş”
Sizce bu Kanun maddesinde nasıl bir değişiklik yapılmalı ki böyle olmasın?
Kanun maddesi değişikliği bunu ortadan kaldırabilecek nitelikte bir değişim değil. Çünkü ben kitapta da bunu çok altın çizerek söylüyorum. Eril hukuk kültürünün sonucu bu.
Haksız tarih indirimini düzenleyen kanunda süreler değişse, oranlar değişse, yüzdeler değişse ya da şu tür cinayetlerde uygulanmaz, şu kadın cinayetinde uygulanmaz ya da kırılgan gruplara yönelik eylemlerinde uygulanmaz gibi bir ibaret konsa dahi ben bunun değişmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü hakimler bir yolunu bulup bu sefer meşru müdafaya sokacak. Cezasızlık aramaya kalkacak.
İnsanların birey olarak, hukukun öznesi olarak neye ne kadar tepki vereceğine ve kontrolünü ne zaman kaybedeceğini ceza hukukunda uzun uzun, yüz yıllar boyunca tartışmışlar.
Adalet psikolojisi, ceza teorisi, “insanı” tartışmışlar. Ama bu tartışmada hep erkeğe esas almışlar. “Erkek böyle bir şeye gelemez” demişler.
Bu buradan kaynaklanıyor ve bu eri hukuk kültürü kadınların ateerki içerisinde kontrolünü erkeklere vermenin sonucu yargıdaki yüzü.
Erkeklere de bu görev verilmiş. Tetikçisi yani. O da bir araç, araçsallaşmış. O da bir fail olmuş. O da “mahpus damına” düşmüş. Bu bedeli ona ödetmiş ateerki. Bu da aterki işbirliği halinde olan hakim aslında.
“Sen bizim bu düzeni sürdürebilmemiz için kadınları kontrol altında tutmak için bir bedel ödemişsin. Gel sen 15 yıl yatma. 7 yıl yat. Sen ağır bir bedel ödemişsin. Hepimiz için ödemişsin bu bedeli” böyle kurulmuş ceza sistemi.
Peki “İşbirlikçi Erkekllik” kavramını tanımlar mısınız?
Erkeklerin büyük bir kısmı elini kana bulamadan aslında erkekliğin nimetlerinden faydalanırlar. Kendileri faili olmaz.
Ama işte tam olarak elini kana bulamadan başka erkeklerin gösterdiği erkeklik performansıyla kendi hayatlarını rahat ve konfor alanında yaşarlar yani erkek olmaktan nemalanırlar. Onlara işbirlikçi erkeklik diyorum.
“Feminist avukatların takip ettiği davalarda haksız tahrik indirimi çok düşük”
Eril hukuk kültürünün değişimi noktasında feminist avukatların etkisi ne oranda oluyor sizce?
Hukuk kültürünün önemli bir öznesi avukatlar ve incelediğim dava dosyalarında, feminist avukatların hem dava dosyasındaki indirim kararını tartışmasını yönlendirdiğini, etkilediğini gördüm.
Kadın örgütleri tarafından takip edilen davalarla haksız tarih indirimi verilme oranı son derece düşük, çok çok düşük.
Hele son yıllarda iyice düştü. Hem de mahkemedeki hukuk kültürünü dönüştürdüklerini düşünüyorum.
Kadın hakları savunuculuğu ve feminist avukatlığın bu konuda eri hukuk kültürünü dönüştürmekte en önemli güç olduğunu düşünüyorum.
Türkiye'deki kadın hareketi, kadın cinayeti verisi topluyor. Hem bir taraftan da seninle birlikte içinde olduğumuz örgütler gibi hak odaklı feminist gazetecilik yapan gazetecilerle birlikte örgütlü çalışıyoruz. Bu çok önemli bir şey ortaya çıkarıyor.
Hem takip ediyoruz, izliyoruz, sen ve senin gibi gazeteciler sayesinde “cinnet geçirdi” haberleri görmüyoruz.
Şimdi feminist avukatların bu kadın cinayetlerindeki o gönüllü avukatlığı bütün hukuk hukuk kültürünü dönüştürücü nitelikte.
Sadece kadın cinayetlerinde değil, nafaka, boşanma, cinsel şiddet davalarında örgütlü feminist avukatlık içeriden dönüştürüyor. Kadınları da güçlendiriyor.
(EMK)