“Huzur almaya” gittiğimiz Moda Sahil hangi ara huzur kaçıran bir yer haline geldi? Hele bir de hafta sonu ise… Çimlerin ve denizin insan kalabalığından görünmediği, insanlar olarak sadece birbirimizi izlediğimiz bir yer? İçim daralıyor inanır mısınız, nasıl anlatsam bilemiyorum.
Çok uzaklara gitmeye gerek yok. Kadıköy’ün son 10 yıllık tarihinden bahsediyorum. Moda Sahil’in oturup kitap okunabilen, Yeldeğirmeni’nin ikamet edilebilen, Çarşı’nın yürünebilen bir yer olduğu zamanlar… Daha eskisini ben de bilmiyorum. Bilsem kahrımdan ölürdüm, bir tek bunu biliyorum. Çünkü sekiz-on yıl öncesini dahi biliyor olmak, bugün burada yaşamayı pek bir can sıkıcı kılmaya başladı.
Kadıköy bir süre önce öğrencilerin ve görece düşük gelirlilerin ikamet edilebileceği bir yer olmaktan çıkmaya başladı. Fikirtepe’nin dönüşüme girmesiyle başlayan emlak piyasası soygunu herkesi fena çarptı. Duvar manzaralı bodrum katlar bile ulaşılamaz bir hal aldı o ara. Kadıköy, parası olmayanı barındırmayacaktı artık, belliydi. Ve bu, Kadıköy’ü evi belleyenler için elbette bir hayli yaralayıcıydı.
Bir süredir hangi sokağa girsem yeni bir kafe ya da bar açıldığını görüyorum. Buna şaşırmayı bıraktım ancak tüm bu mekanların tıklım tıklım olması beni hala şaşırtıyor. Hangi ara açıldı, hangi ara keşfedildi, hangi ara popüler oldu anlamakta güçlük çekiyorum. Mekanların tıklım tıkış, iç içe hallerini es geçeyim haydi, canım Moda Sahil’e ne demeli!
Bu hafta gördüm ki haftanın içi, sonu, gündüzü, gecesi fark etmiyor. Moda insan istilasında, can çekişiyor. Sakin sakin oturup iki lafın belini kırdığımız yer gürültüden kafamızın şiştiği bir yer haline gelmiş. İnsanların çimenlerde bir metre aralıklarla oturduğu, ‘Burada bir festival mi var?’ diyebileceğiniz bir yer. Tam manasıyla bir semt pazarı kalabalığında.
Yavaş yavaş idrak ediyorum ki Kadıköy sadece ikamet edilebilecek bir ilçe olmaktan çıkmamış, beni o çok sevdiğim sokaklarından, sahilinden ve mekanlarından da püskürtmek isteyen bir yer halini almış. Bunu idrak etmek epeyce üzüyor, kişisel tarihime bir müdahalede bulunuluyor gibi geliyor. Sevdiğim bir alanın, yaşam alanımın böylesine dönüşmesine içerliyorum. Buradan gitmek zorunda olmak istemiyorum ve fakat burada yaşamak da görüyorum ki sıkışmış hissettiriyor. Esasen ait hissettiğin bir yere artık o kadar da ait hissetmeme haliyle baş etmek kolay değil. Bir çeşit yurtsuzluk hissi… ‘Şimdi ben nereye gideyim?’ der gibi boş gözlerle bakıyorum etrafa.
Nedenler bulmaya çalışıyorum. Bilemediğim pek çok sebebi olabilir ancak görebildiğim en önemli sebeplerden biri insanların daha özgür hareket edebildikleri bir yer olması. Baskı kültürü herkesi kıyıya sürüklüyor sanki. İnsanların özgürce davranabildikleri, mahallenin tepkisinden çekinmeden hareket edebildikleri kaç semt var İstanbul’da? Bekara sorgulamadan ev verilen kaç semt var? Kadınların rahatlıkla gece yürüyüşe çıkabildikleri? Bunların hepsi ve daha fazlası birleşince bir de bakıyoruz ki Kadıköy taşıyor ve hatta kusacak, kusamıyor. Bunu gören emlak piyasasının ağzı sulanıyor, bunu gören işletme sahiplerinin gözleri dönüyor.
Kalabalıklaştıkça ‘özel’liğini yitirmesi de sistemin bir kazığı gibi değil mi? ‘Tasarım’ kafeler bile öylesine tek tip ki insan bir çeşit ‘simülasyon’un içinde hissediyor kendini. Gerçek bu değil biliyor ancak boyun eğiyorsun. Buraya akın eden insanlar bile kendini değil de ‘görüntü’sünü getiriyor sanki yanında. İstiklal caddesine en çok benzemeye başlayan tarafı da bu bence. Görüntülerle gerçeklik arasındaki mesafenin açıldığı bir alan haline gelmeye başlaması… Sanki Kadıköy’e ayak basan burada kaybetmek istiyor kendini, kendisinden kurtulmak için geliyor buraya. Bir vitrine çıkarılmış göz alıcı nesneler gibi, en ‘ideal’ halini saçıyor ortalığa. ‘Özgürlük’ şovunda yarışa giriyor ya da.
Sonuçta ne oluyor peki? En ‘yaşanacak’ ilçemiz giderek huzursuzluk saçıyor. Bana kalırsa Kadıköy, o ‘ruhu olan’ yer, artık hiçbirimizi görmek istemiyor. Ve öyle haklı ki, karşılıklı oturup ağlasak yeridir. Karşılıklı oturup dertleşsek, o eski güzel günleri, eski içine alan, sarıp sarmalayan, ait hissettiren günlerini ansak… Evet, samimi ve sakin günlerini özlemle andığımız bir geçmişe dönüştü burası çok hızlı bir biçimde. Ve artık ne yazıktır ki yürümekte dahi zorlandığımız sokaklarında değil kendimizi, Kadıköy’ü bile bulamakta zorlanıyoruz. (BK/EKN)