Uluslararası Müzeler Konseyi (International Council of Museums, ICOM) 2020 yılının Uluslararası Müze Günü mottosunun “Herkes için Müze: Çeşitlilik ve kapsayıcılık” olduğunu açıkladı.
ICOM, bu mottoyla, müzelerin çalışmalarında çeşitlilik ve kapsayıcılığın dikkate alınmadığına dikkat çekmek amacını güdüyor.
18 Mayıs’ta müzelerin bu motto çerçevesinde yapacakları etkinlikler #IMD2020 ve #Museums4Equality gibi hashtag’larla etiketlenecek.
Müzelerde eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık. Bu üç kavram şu anda dünyada, sayıları 19’u sanal olmak üzere 96’yı bulan kadın müzelerinin ortaya çıkışında önemli rol oynamıştı. Kadın müzeleri, alternatif kurumlar olarak 1980’lerden itibaren yoğun olarak kurulurken, eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılık prensiplerini müzede gerçekleştirmeyi amaçlamışlardı.
İstanbul Kadın Müzesi, kadın tarihinde kutlama geleneği oluşturan birçok etkinlikleri yanında, müzelerde eşitlik ve kapsayıcılık konularında tartışma ortamı açacak uluslararası konferanslar da organize ediyor ve yayınlar yapıyor.
Bu yayınlardan “Kadın Müzesi – Toplumsal Bellek Merkezi ve Kapsayıcı Mekân” (2017) isimli olanı, “Eşitlik için müze: Çeşitlilik ve Kapsayıcılık” mottosuyla kutladığımız Dünya Müzeler Günü için ne kadar uygun bir kitap! Kitabı PDF belge formatında indirebilir ve dünya kadın müzelerinde, evinizden çıkmadan keyifli bir gezinti yapabilirsiniz.
Kadın müzeleri
Uluslararası Müzeler Konseyi’nin, ICOM, 2008 yılındaki Uluslararası Müze Günü teması, “Müzeler: Toplumsal Değişim ve Gelişmenin Aktörleri” mottosuyla ifadesini bulmuştu. 2013 yılının teması ise “Müze (bellek + yaratıcılık = toplumsal değişim)” olmuştu.
Müzeler ve toplum arasındaki bağlantıların önemine ve müzelerin sorumluluğuna işaret eden bu mottolar, gündemde kalmaya devam ediyor. Bu nedenle resmî tarihe eleştirel bakışlarıyla ve alternatif modeller sunmalarıyla, kadın müzelerinin sosyo kültüre etkileri daha dikkatle incelenmeye değer bir konu olarak önemini koruyor.
Kadın müzeleri, tüm dünyada yürekli, sebatlı, yaratıcı ve genellikle küçük bir grup kadının bir araya gelerek kurduğu, çoğunlukla dernek statülü özel müzelerdir.
Bu kadınlar yüreklidirler, çünkü mücadele edilen kurumlar kültür ve sanatta yorum yapma yetkisini elinde tutan geleneksel müzelerdir, müze profesyonelleridir, küratörlerdir, kültür politikacılarıdır, müze bilimi akademisyenleridir.
Bu kadınlar sebatlıdırlar, çünkü müze projelerini gerçekleştimek bazen onlarca yıl sürer.
Yaratıcıdırlar, çünkü müzelerini, gönüllülük bazında ve meslek yaşamlarına ek olarak ve tüm boş vakitlerini bu çalışmaya adayarak olağanüstü bir özveriyle çalıştırırlar. Bunu yaparken, kişisel zamanlarını ekonomik yönetme, sergilerinin araştırma ve gerçekleştirme süreçlerinin organizasyonu ve de çalışmalarını gerçekleştirebilmek için yoğun mesai gerektiren maddi kaynakların sağlanması gibi işleri bir arada yürütebilmeyi becerirler.
Bu müzeler; geçmiş ve günümüzün kadınlarını aktif özne olarak sunan kadın tarihi “Her-story” konseptini geliştirdiler ve uyguladılar, bir metropolde, canlı bir kültür yaşamının ortasında ya da kültürel çekim merkezlerinden çok uzakta küçük bir kentte veya bir dağ köyünde kuruldular. Farklı ilgi ve çalışma alanları yanında, bazen düzenli ve çalışmalarına yetebilecek kadar, çoğu zaman da düzensiz ve çok sınırlı bütçelere sahiptirler.
Birçok kadın müzesi fiziki mekân sahibidir, birçok kadın müzesi fiziki mekân sahibi değildir. Birçok kadın müzesi koleksiyon sahibidir, birçok kadın müzesinin koleksiyonu yoktur. Sadece geçici sergiler yaparlar. Bazı kadın müzeleri sanal ortamda varolmayı tercih eder.
Bazı kadın müzeleri de, projeleri için gerekli fiziki mekânı sağlayıncaya kadar varlıklarını sanal müze olarak sürdürürler. Uzun yıllar sonra mekânından vaz geçerek, sanal kadın müzesi olmayı tercih eden kadın müzesi örnekleri de vardır.
Değişimlere yol açmak
Kadın müzeleri; varlıkları ve yaptıkları çalışmalarla geleneksel müzelerdeki eksikliklere ayna tuttular. Tartışmaya açtıkları konularla, geleneksel müzelerde ve müzecilik anlayışında kaçınılmaz olarak değişimlere yol açtılar. Tarihe, sanata, kente, bilimlere, insanlara, ortak yaşama, kimliklere yeni açılardan bakmayı talep ettiler, çalışmalarıyla alternatifler sundular, özendirdiler.
Yeni alanlar açarak, sanat ve kültürde toplumsal cinsiyet politikalarını etkilediler. Örneğin “Feminist” sıfatı ilk kez 2007’de Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) Brooklyn Museum (New York) çatısı altıda açılan bir sanat merkezi için kullanıldı: Elizabeth A. Sackler Center for Feminist Art. Ayrıca müze bünyesinde bir de sanal feminist sanat arşivi hizmete sunuldu.
2009 yılında ise Paris ́te Centre Pompidou'da gösterilen “elles@Centrepompidou” isimli sergi bu müzedeki toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ayna tuttu.
Musée National d’art Moderne (MNAM) koleksiyonlarındaki kadın sanatçıların eserlerinin gösterildiği bu sergiyi, o zaman Centre Pompidou’nun küratör ekibinde olan Camille Morineau düzenlemişti. Morineau, birçok röportajında bu serginin “anlamlı bir tepki“ olduğunu belirtiyordu.
Morineau’nun bahsettiği anlamlı tepki; The National Gallery ́deki (Londra) 2300 tablodan sadece dördünün bir kadın sanatçının imzasını taşıması nedeniyle, ayrıca hem Musée d’Orsay'da, hem de koleksiyonunda 35 bin tablo bulunan Louvre müzesinde, birçok nü kadın tablosu olmasına rağmen, tek bir kadın ressamın bile eserinin bulunmamasına bir tepki olarak ortaya çıkmıştı.
İngiltere'de sanat tarihi ve kadın araştırmaları eğitimi almış olan Camille Morineau, Centre Pompidou'da küratör olduktan sonra, önce müzenin koleksiyonlarındaki kadın sanatçıların oranını arttırmaya başlamıştı. Bu oranı dört yıl içinde yüzde 17'ye çıkarmayı başarabildi.
Böylelikle 20. yüzyılın 200 kadın sanatçısının 500 eseriyle “elles@Centrepompidou” sergisini açabildi. 27 Mayıs 2009 ile 24 Mayıs 2010 tarihleri arasında gösterilen bu serginin tanıtım yazısında “Dünyada ilk kez, bir müze kendi koleksiyonunun kadınsı tarafını gösteriyor” ifadesiyle bu başarıyı (ya da başarısını) haklı olarak vurgulayan Morineau; röportajlarında Centre Pompidou koleksiyonundaki yüzde 17'lik kadın sanatçı oranını, Fransız parlamentosunun 2009'daki yüzde 17'lik kadın parlamenter oranı ile karşılaştırarak, cinsiyetler arasındaki eşitsizliğin halen sürmekte olduğuna da özellikle dikkat çekiyordu.
Kültür yaşamında alternatif bir model
Geleneksel müzelerin ataerkil tarih anlayışına karşı çıkan “kadın tarihi” müzeleri, sadece erkek sanatçıyı özne yapan sanat anlayışını değiştirme amacıyla kurulan “kadın sanatı / kadın sanatçılar” müzeleri, göç alan ülkelerdeki ihtiyaçla ortaya çıkan kültürlerarası karşılaştırmalı yöntemlerle çalışan müzeler ve daha birçok ara kategorideki sayısız konseptli kadın müzesi, geniş bir konu yelpazesindeki profilleriyle, feminist kadın hareketindeki tartışmaların “müzenin kadın haline” yansıması oldu (İstanbul Kadın Müzesi’nin sitesinde, dünya kadın müzelerinin listesi, “Önerdiğimiz Bağlantılar” başlığı altında paylaşılmaktadır).
Kadın müzelerinin kuruluş amacı, içeriği, oynadığı rol ve toplumdaki önemi kaçınılmaz olarak her ülke için farklılık göstereriyor. Fakat tüm müzelerin ortak yönü, kadın belleği oluşturmaları, yaratıcı enerjiyle gelerek kültür yaşamında yeni bir model olarak ortaya çıkışları, kadınların müzedeki görünürlüğünü somut olarak başlatmaları, geleneksel müzelerde dönüşüm yaratan bir özne olmaları ve kadın müzelerinin toplumda gördüğü kabulü arttırma yönündeki çabalarıdır.
Büyük bir olasılıkla dünyadaki kadın müzesi örnekleri kendisini de etkilediği için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Tersane İstanbul Temel Atma Töreni'nde yaptığı konuşmada “(...) Ülkemiz bu yönde çok çok fakir. İlk defa bir kadın müzesi'ni burada inşa etmiş olacağız.” ifadesini kullanmıştı.
Türkiye’nin kadın müzesi açısından fakir olduğu ifadesinin, 2012’de kurulan İstanbul Kadın Müzesi, 2014’te kurulan İzmir Kadın Müzesi, 2015’te kurulan Antalya Kadın Müzesi ve 2017’de kurulan Mersin Kadın ve Göç Müzesi yanında; Diyarbakır Mezopotamya Kadın Müzesi Girişimi (2015), İzmir Kadın Müzesi Girişimi (2018) ve Batman Kadın Müzesi Girişimi (2020) dikkate alındığında gerçeği tam olarak yansıtmadığı söylenebilir.
Öte yandan dört kadın müzesi ve üç kadın müzesi girişiminin, İstanbul Kadın Müzesi’nin mottosu dikkate alındığında yeterli olduğu da söylenemez.
Çünkü İstanbul Kadın Müzesi’nin mottosu “Her kentte bir kadın müzesi olmalıdır”. İstanbul Kadın Müzesi Türkiye’deki tüm kadın müzeleriyle iletişimini sürdürmenin yanında, bu motto doğrultusunda ve aynı zamanda Şirin Tekeli’nin her fırsatta vurguladığı “Kadın tarihi en çabuk unutulan tarihtir” ifadesini de hatırlatarak yeni kadın müzesi girişim gruplarını yüreklendiriyor.
Bu gruplar, sanal veya mekânlı müze olabilme azmi ve gayretiyle çalışmalarını sürdürüyorlar. Hepsinin yolları açık, enerjileri bol, destekçileri çok olsun! (MA/APA)