Irak'ta asker bulundurmanın sonuçları İran ve Suriye ile ilişkilerden Filistin sorununa, oradan da Körfez ülkeleri ile ilişkilere yansıyacak. Daha geniş çerçevede ise Avrupa Birliği (AB) ve Rusya Federasyonu ile zaman zaman karşı karşıya gelinebilecek.
Türk dış politikasının tarihi ve coğrafik hafızası
Türk dış politikasının zihinsel altyapısı, uluslararası sistemi "barışçıl" algılar. Bu algılama uluslararası sistem içerisinde revizyonist unsurlara karşı çıkılması ve bu sistemin egemen güçleri ile statüko karşıtlarına karşı işbirliğini sürekli gündeme getiriyor.
Bu sebeple Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı sonrası çeşitli formülasyonlarla dahil olduğu askeri harekatlar ve barış gücü benzeri oluşumlar hep egemen güçlerin statüko karşıtı devletlere/unsurlara karşı müdahalelerinin sonucu.
Dış politika kimliği itibarıyla Birleşmiş Milletler (BM) sistemine daha uygun bir dış politika davranışı üretilmesi beklenirken, yakın geçmişimiz uluslararası meşruiyeti ıskalayan bir dizi tavır alışa şahit oldu.
Ülke içinde farklı kimliklerin nereye kanalize edileceği üzerinde bir anlaşma sağlayamadığı antiemperyalist refleksleri ise, resmi milliyetçi söylemi besleyen bir mekanizma üreterek söz konusu kısır döngüyü besledi.
Irak'a asker gönderme kararının da aynı algılama ve sürecin sonucu olduğunu söylemek mümkün. Türk dış politikası bir anlamda tarihi ve coğrafik hafızasını bir yana bırakıyor, Amerikanvari güvenlik ve jeopolitika söylemlerinin büyüsünde karar alıyor.
Sorunun bölgesel boyutu
Irak sorununun bölgesel boyutu Ortadoğu'da yeni ittifakların ortaya çıkması, bir başka analiz düzeyinde ise Amerikan politikaları karşıtı AB üyeleri ile Rusya Federasyonu'nun yakınlaşması gündemde.
Birinci tezkerenin belki de son yıllarda ilk kez toplumsal taleplerle şekillenen bir dış politika davranışı üreterek Amerikan güçlerinin Türk topraklarını kullanmasına izin vermemesi ile şu ana kadar Türkiye bölgesel ve uluslararası düzeylerde Irak sorunundan ötürü ciddi bir olumsuzlukla karşılaşmadı.
ABD ile yaşanan sorunun ise yapısal olduğu ve bu ülkenin savaşı diplomasinin önüne koyan tek taraflı askeri egemenlik projesinden kaynaklandığı zaman içinde ortaya çıktı.
Ancak gelinen aşamada yeni ittifakların ve uluslararası tavır alışların tesiri dışında kalmak mümkün gözükmüyor.
Ortadoğu açısından bakıldığında Araplara yönelik iki büyük saldırı Irak ve Filistin'de gerçekleşiyor. Türkiye her ikisinde de Arapların karşıtı oluşumlar içinde yer alıyor.
Alman-Fransız kondominyomu ve Rusya her ne kadar birinci tezkere sürecinde Türkiye'ye yeterli desteği sağlamamış olsalar da, Türkiye'nin Irak topraklarındaki yeni post-modern komşusuna asker desteğini temkinle izleyecek.
AKP'nin bitmeyen paniği
Irak savaşını uzatan, Filistin sorununun gündemde ağırlıklı yer tutmasına yardımcı olan tavır alıştan, Irak'ta asker bulundurmaya gelinen süreçte gelişen olayları anlamlandırmak bölgesel ve uluslararası ortamda zorlaşıyor.
Irak içi dinamiklere bakıldığında ise henüz muhtemel yönetimin aktörleri bölgesel bağlam üzerinde durmuyor. Türk askerinin varlığı etkin grupların nüfuzlarını artırmaları ya da azaltması bakımından dikkate alınıyor.
Zaman içinde bu aktörlerle Türkiye'nin ilişkilerinin de giriftleşeceğini söylemek mümkün.
AKP yönetimi birinci tezkere sonrası koparılan Amerika ile ilişkilerin kötüleşeceği panik havasından kurtulamamış gözüküyor.
Bu anlamda AKP yönetiminin İslam Konferansı Örgütü nezdinde Müslüman ülkelerden oluşacak bir barış gücünü Irak'a yollama fikrini savunması geç kalmış ve ne iç politikada ne de İslam dünyasında ciddiye alınacak bir insiyatif olma potansiyeline sahip değil. Siyasal yönetim meşruiyetini halktan almalı ve dış politikada toplumsal taleplerin karşılanmasının zamanın ruhunun dikte ettiği bir gerçek olduğunu bilmeli. AKP yönetimi kendisinden önce varolan dünya zamanından kopuk ve kerameti kendinden menkul yerel zamanın düşünsel parametreleri içinde çabalıyor.
Uluslararası normlar ve toplumsal taleplerin dışında dış politika tercihleri üreten hükümetler klasik güvenlik ve jeopolitika anlayışı ile güç merkezli politika yanılsamalarına girebilirler.
Uluslararası sistem içerisinde bu şekilde politika yürütebilecek sınırlı sayıda aktör vardır. Türkiye bu aktörlerin içinde değil ve bu sebeple birinci tezkerede olduğu gibi meşru ve stratejik olanı barıştıracak çözümler üretmeli.
Irak'a asker göndermenin arifesinde geniş Ortadoğu penceresinden bakıldığında böylesi bir hedefin yakalanabileceğini söylemek oldukça zor gözüküyor.
* Doç. Dr. Bülent Aras, Fatih Üniversitesi öğretim üyesi ve Alternatives dergisi editoru.
* Email: [email protected]