1994 yapımı Amerikan filmi Esaretin Bedeli'ni (The Shawshank Redemption) izlediniz mi?
Film, Stephen King’in (1982) novela türündeki öykülerinden oluşan, Türkçeye “Kuşku Mevsimi” olarak çevrilen kitabından uyarlanmıştır.
Filmde, Tim Robbins ve Morgan Freeman başrollerdedir.
Tim Robbins, karısını ve sevgilisini öldürmekle suçlanıp Shawshank Hapishanesi`ne gönderilen Andy Dufresne’i, Morgan Freeman ise hapishanenin kıdemli siyah mahkumu Ellis Boyd Redding’i, kısaca Red’i canlandırır.
Andy aslında karısını öldürmemiştir, suçsuzdur.
Şaibeli bir kararla, iki kişiyi öldürmek suçundan iki kere müebbet hapse mahkum olur.
İlhan Çomak'ın kaderi de Andy’nin ki gibi...
Yalnız Andy, 20 yıl boyunca, yattığı hücrenin duvarını, Red sayesinde edindiği taş çekici ile kazıyarak kendisine “özgürlük” tüneli açar ve hapisten kaçar. (...)
İlhan Çomak ise 22 yılı aşkın süredir hapiste.
Onun “taş çekici”si ise, kalemi...
Zira o, bir şair. Dört şiir kitabı bulunan...
Ancak yazarak kendisini özgür hissediyor, kendisine yattığı yerden “özgürlük” tüneli açıyor.
Peki İlhan Çomak “gerçek özgürlüğüne” niçin kavuşamıyor?
Bir insanın neredeyse çeyrek yüzyıldır haksız yere ceza çekmesi saçmalığı, niçin son bulmuyor?
Bu ülkenin Adalet Bakanı, "Fethullah Gülen’i bize verin" demek için üşenmeden Amerikalara uçan sayın Bekir Bozdağ, bu ülkenin hapishanelerinde, masum insanların yatıyor olmasını niçin dert etmiyor? Bu ülkenin Adalet Bakanı, bu ülkede söz konusu olan, giderilmesi için yazar, sanatçı, hukukçu, entelektüel insanların protestoda bulundukları bariz bir hukuksuzluktan hiç mi hicap duymuyor?
1994 yılından bu yana hapishanede olan İlhan Çomak her duruşmasından evvel, mektup yazıyor. Yakınları da, bu mektupları duyarlı basın emekçilerine gönderiyor. Bu mektuplar, dört duvar arasında sıkışıp kalmış bir suçsuzun, dışarıya bir seslenişi ve adalet isteyişi olduğu kadar, bu ülkenin Adalet Bakanı için de bir "utanç belgesi" değil midir?
Kardeşi vasıtasıyla bana da ulaşan yeni mektubunda Çomak, durumunu şair Altay Öktem’in şu ifadesiyle açıklıyor: Ayakta durmanın ustasıyım!
“Evrensel hukukun ve yasaların değil, güç ilişkilerinin, iktidarla temas etmenin yön verdiği bir yargı pratiği ve onun bağımlı aklından” duyduğu şikayeti ifade eden Çomak, “Salih Mirzabeyoğlu gibi iktidarla aynı ideolojik havuzdan beslenmediği, Şike, Balyoz ve Ergenekon davalarındaki gibi yeni güç ilişkileri denkleminde bahse konu olmayacak kadar önemsiz olduğu için, 5 Ekim 2016 günü müebbet hapis cezasına çarptırıldığına” dikkat çekiyor.
İlhan Çomak 5 Ekim 2016 günü, “ÖZGÜRLÜK” beklerken, müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Bu, İlhan Çomak’ın 22 yıllık zaman zarfında aldığı üçüncü müebbetmiş, aynı dosyadan:
“Önce DGM ceza verdi, bozuldu. Özel Yetkili Mahkeme’de yargılandım, ceza verdi. En son Ağır Ceza Mahkemesi “yeniden yargılama” yaptı ama sonuç aynı oldu. Hakimler değişti ama hükme asla dokunmadılar! DGM heyetinde askeri yargıç yer aldığı için AİHM yeniden yargılanmalı demişti benim için. Yargılandım. Ama yargılayanlar içinde bu kez darbeci bir yargıç vardı! Açığa alındı, tutuklandı falan feşmekan. Bu amansız çelişkiyi dillendirdik ama ne çare. Sizce askeri yargıç mı daha adil yargılar, darbeci yargıç mı? Ben karar veremedim.”
Doğrusu biz de karar veremedik.
Mahkeme başkanı, bu son duruşmada cezayı açıkladıktan sonra “Allah kurtarsın” demiş Çomak’a. Çomak da, o an aklına gelmeyen cevabı bu mektubunda veriyor: Allah akıl fikir versin!
Ayrıca, yargılama safhasında kendisini İstanbul’a sevk etmeyen Adalet Bakanlığı’nın, ceza aldıktan üç gün sonra İstanbul Silivri’ye, yani (İzmir’de yaşayan) ailesinden uzağa “sürdüğünü” söylüyor.
Mektup şöyle bitiyor:
"Nerden başlasam yine oraya geliyorum” diyordu bir şiirinde “şiirin uç beyi” İlhan Berk. Başladığım yerdeyim. Hep böyle oluyor. Dönüp dönüp müebbetler alıyorum! Desteğiniz katlanma gücü veriyor bana. Şükranlarımı sunuyorum.”
İlhan Çomak hakkında verilen “ucube” karar bizi ne kadar kahretse de, önümüzde Yargıtay, AYM ve AİHM gibi safhaların var olduğu bilinciyle umudumuzu zinde tutmalıyız. Fransız yazar Mirabeau’nun sözünü hatırlayın: “Adalet topaldır, ağır ağır yürür fakat gideceği yere er geç varır.” (SA/EA)