Hekimim.
Ana adım: İnsan
Baba adım: Hipokrat (diye biliniyor).
İkamet adresim: Bu güzel coğrafya; bir ucu Mezopotamya, bir ucu Anadolu ve Balkanlar.
Duydum, Sağlık Bakanlığı mahkemeye başvurmuş: “Ankara ve Hatay Tabip Odası Yönetim Kurulu ve Onur Kurulu üyelerinin görevden alınmasından ibaret” bir dava açılması için. Tarih de kesilmiş: 30 Eylül Ankara, 14 Ekim Hatay.
Gerekçe: 2013 Haziran’ında Gezi sürecinde “…revir adı altında sağlık hizmet birimleri oluşturarak işletmek, amaçları dışında faaliyet”!
(…)
Olay günü oradaydım, oradaydık.
Ora? İstanbul’da Gezi, Ankara’da Kızılay, İzmir’de …, Eskişehir’de ….., Adana’da…., Hatay’da……,
Siz Ankara ve Hatay demişsiniz, tamam, oradaydım ve her şeyi gördüm, tanığım, hekimlikten yana tarafım.
“Suç” tarihi?
Peki ben söyleyeyim: Misal, 1 Haziran Cumartesi. Saat 18.00-19.00 civarı. Ethem, bildiniz değil mi? Ethem Sarısülük. O’nun vurulduğu saatler.
Yer: O civar. Ortalık gazdan geçilmiyor.
Kim atıyor?! Neden atıyor azgınca?! Geçelim, vakit yok.
Çünkü nefes alamayan bir insan yanımda, panik içinde, iki büklüm eğilmiş, öğürüyor. Tuttum elini. Engellenmeli mi?
Çünkü başladım hekimliğe.
İki genç belirdi hemen. Seslendim: “arkadaşlar, yardım edin, gazsız bir ortama taşımalıyız”. Koştular yürekleriyle, uzattılar ellerini. “Yardım yataklık ediyorlar” değil mi? Kelepçelenmeli mi?
Çünkü başladılar sağlık nakil hizmetine. İyi de nereye nakledeceğiz?
Taşıdık aklımızca “güvenli” bir yere. Yerleştik iki sandalye, bir masa olan yere. Engellenmeli mi?
Çünkü başladık yerleşik hizmete.
Işıklı tabela as(a)madık, kırmızı kurdela kes(e)medik, açılışa Bakan da çağır(a)madık ama bu “yerleşim yerimiz” oldu bize “Revir”!
Duyan geldi, içerisi öksürmekten morarmış, gaz kapsülünden yaralanmış, kaçarken düşmüş hasta doldu bir anda. (Evet, sizlerin ifadesiyle müşteri kaynıyordu her yer).
Ambulans çağırdınız mı dediniz?
Sahi o gün on binlerin olduğu o alana kaç ambulans görevlendirilmişti? Hadi polisler başka bakanlığa bağlı, Sağlık Bakanlığı “gazı kestiremedi” diyelim; hangi “sağlık yetkilisi” durumu değerlendirip “bu koşulda ambulans işe yaramaz, ambulansa ulaşana kadar derhal buraya, Kızılay’ın göbeğine, oraya, şuraya birer “çadır” kurmalı/yerleşmeli, gezici ekipler oluşturup hizmet sunmalıyız” dedi?
Evet “kurduk” reviri ama kısa sürede kapatıldı; çok kısa, daha “işletemeden”!
Hayır, sağlık müdürlüğü ekiplerince ruhsat yok diye değil! Kolluk güçlerince “gaz marifetiyle ve hedef gözeterek atılan gaz fişeği ile”. Kaçtık. Engellenmeli mi?
Evet kaçmamalıydık!
Çünkü hizmete gereksinimi olan birini bıraktık, devredeceğimiz başka bir hekim yokken. Sağlık Bakanlığı’nın bu dava başvurusu o nedenle mi yoksa?
Korkup sağlık hizmeti ihtiyacı olan birini orada morarmış halde, öğürürken bırakıp kaçtığımız için mi? Biz de utanıyoruz o “an”ımızdan ama daha sonra telafi ettik, o anılarımızla da gurur duyuyoruz.
Daha uzun süreli çalıştığımız “revirler” de kurduk, sizin ifadenizle “işlettik”. Revirlerin başına bir şey gelmesin diye Ankara Tabip Odası’nı da bilgilendirdik, sahip çıkın dedik, çıktılar. Övündük.
Ayağından yaralanmış (görünürde yüzeysel, -muhtemel sürüklenmeye bağlı kanamış) bir genç kız getirdiler. Mukavva kutuda poşet içerisinde olan steril pansuman malzemelerini aldık. Tarihine baktık, açtık ve kullandık. Engellenmeli mi?
Çünkü nereden geldiği bilinmeyen bir tıbbi malzeme kullandık. Eczane, özel hastane, Numune hastanesi?
“Çalıntı”?
Duymamış olalım. Nereden gelmiş ne fark eder, hastaya zararı olmayacak, tıbben güvenli bir malzeme hastaların yararına kullanılması için getirilmiş.
Elle muayenede ayak bileğinde ağrı vardı ve üzerine basamıyordu. “Hastaneye gitmeli, film çektirmelisin” dedik. Şüpheyle baktı bize ve ayağını çekti geriye, dışarı çıkmaya kalktı: “Ben buraya size güvendiğimden geldim; bize gaz atan, gaz atılmasını durdurmayan devletin hastanesine mi gideyim?”
“Peki” dedik, “uzan şuraya birazdan bir daha bakacağız”. Engellenmeli mi?
Çünkü sevk ed(e)medik. Bize güveniyordu; biz de güven olmadan hekimliğin ol(a)mayacağını biliyorduk. Biz olmazsak sağlık hizmeti al(a)mayacaktı. Bundan daha önemli ne olabilir?
Biz bu revirler de çalıştık, kendimizi hekimlik yaparken bulduk ve çok mutlu olduk. Engellenmeli mi?
Çünkü parasız, performanssız, ciro baskısız, hastanın yararı dışında hiçbir ikincil “kazanç” gözetmeden, rekabet değil dayanışma içerisinde kamusal bir sorumlulukla başka bir sağlık hizmetinin olduğunu hatırladık ve çoook mutlu olduk.
İşin özü: Biz bu davaya müdahiliz, tanığız olanlara, hekimlik yaptık.
Duruşma günü geleceğiz: polise haber vermenize, barikat kurdurmanıza, gaza gerek yok, adlarımız aşağıda; biz insanız/hekimiz, insanca/hekimce geliyoruz.
Gezi’de dendiği gibi “korkma la biziz halk”, biz de onların hekimleri. (EB/HK)