Ama "haklı çıktık" söyleminin ardından yarım kalmış terörle mücadelesini tamamlamak isteyen tek ülke Türkiye olmadı. Örneğin, geçtiğimiz günlerde NTV'nin konuğu olarak Türkiye'de bulunan Fransız araştırmacı Gilles Kepel, "11 Eylül saldırısından sonra Fransız polisi bol miktarda Korsikalı ve Basklıyı gözaltına aldı," diyordu.
Bin Ladin'in ne ilgisi var ETA (Euzkadi ta Askatasuna) örgütüyle ile, Korsika ile diyenler için, El Kayda şebekesinin faaliyet gösterdiği ülkeler listesi çıkartıldı ki, içinde Avrupa ne kelime, Uruguay, Peru, Arjantin filan bile mevcuttu.
İsrail ve pompaladığı enformasyonlar
11 Eylül'ün yarattığı atmosferden en çok, birtakım radikal İslamcı yapıların faaliyetlerinden rahatsız olan rejimler yararlanmak istedi. Kuşkusuz bunların başında İsrail geliyor. Dünyanın önemli medya kuruluşlarını ve araştırma merkezlerini etkileme konusunda çok geniş imkanlara sahip olan İsrail, kendi düşmanlarını doğrudan işin içine sokmak istedi.
Örneğin, şu enformasyonları, esas olarak İsrail'e yakın odaklar tarafından pompalandı:
* İsrail'e çok çektirmiş olan Lübnan Hizbullahı'nın Özel Operasyonlar Birimi sorumlusu İmad Muganiyeh'in 11 Eylül'ün ardındaki gerçek beyin olduğu,
* Muganiyeh'in İran'la değil de Irak'la bağlantılı olduğu,
* El Kayda ile Hizbullah, Hamas ve Filistinli İslami Cihad örgütlerinin doğrudan bağlantı içinde olduğu...
Gizlenen çelişki
Aynı çevreler, Usame bin Ladin ve El Kayda'nın Vahhabiliğini ve Vahhabiliğin de uzlaşmaz bir Şii karşıtlığı içerdiğini; dolayısıyla Hizbullah ilişkisinin teorik olarak epey zor olduğunu bizden gizlediler.
Mısır kökenli fetvalar ve bilgiler
İsrail'i Mısır izledi. Mısır, İslamcı grupların şiddet eylemlerinden en çok çekmiş ülkelerden biri. Bin Ladin'in beyin takımı içinde Mısırlıların sayısı hayli yüksek. Ayrıca "Amerikalıları öldürmek her Müslümana farzdır" şeklindeki ünlü fetvanın altında Mısırlı iki örgütün, Cihad ve İslami Cemaat'in de imzaları var.
Bütün bunlara paralel olarak Mısır, uluslarötesi İslamcı şebekeler hakkında en çok ve doğru bilgilere sahip devletlerin başında geliyor; tabii Pakistan ve Suudi Arabistan'dan sonra... Kahire rejimi, her türlü istihbarat ve haber kırıntısına muhtaç olan Batı devletlerini ve medyasını sanki avucunda oynatıyor. Mısır'ın değerinin artmasında, Pakistan ve Suudi Arabistan'ın ketumluğunun da payı büyük.
Sürgün Afganlı "Anti terörizm uzmanı" olursa...
Bir diğer değerlenen grup da, Kralından eski komünistine, İslamcısına ve hatta Taliban'ın "ılımlı kanadı"na kadar, Afganistan asıllı ve mevcut Taliban rejimine karşı en ufak bir muhalefet potansiyeli barındıran herkes. Bunun sonucunda yıllardır ülkesine gitmemiş; kimseyle telefonlaşıp mailleşememiş nice "sürgün Afganlı" birer anti-terörizm uzmanı ve haber/istihbarat kaynağı haline geliverdi.
Gerçek üs Irak'ta tezi
Bu arada en sürpriz çıkışı Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurseverler Birliği (KYB) yaptı. İyi ilişkide oldukları New York Times'ın ünlü yazarı William Safire'ı kullanarak Bin Ladin'in neredeyse gerçek üssünün Kuzey Irak olduğu konusunda dünyayı ikna etmeye kalktılar.
Türk medyasını birbirine düşüren bu iddianın Genelkurmay Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu'nu kızdırması işin içinde başka hesaplar olduğunu iyice ortaya çıkardı.
Anlaşılan Talabani, bu abartılı enformasyonla hem Mesut Barzani'yi, hem de Saddam Hüseyin'i zor durumda bırakmak istemişti.
Türkiye ve "es" geçilenler
Ya Türkiye ne yaptı? Ahı gitmiş vahı kalmış Kaplancıların Bin Ladin'le ilişkiye geçtiği iddiaları öne çıkartılarak, bu vesileyle bir kez daha Avrupa (özellikle Almanya) sorgulandı.
Uçaklardan Ladin soyadlı delikanlılar indirildi, ama El Kayda'nın Türkiye'de ne tür ilişkileri ve faaliyetleri olduğu; örneğin Hizbullah ile herhangi bir dirsek teması bulunup bulunmadığı gibi konular es geçildi.
Laik Türk devletinin desteklediği "cihad"...
Söz konusu şebekenin temellerinin Afgan cihadı sırasında atıldığı, Bosna, Çeçenistan gibi cihad topraklarında serpildiği gerçeği de unutturulmak istendi. Çünkü, bu cihadların tümü "laik" Türk devleti tarafından da desteklenmiş, Türk vatandaşlarının buralarda savaşmasına göz yumulmuş, hatta kimi durumda teşvik edilmişti.
Türk devleti bu konuda hiç de yalnız değil. ABD, Britanya ve bir dizi Batılı ülkeye ek olarak Çin ve tabii ki İslam ülkelerinin ezici bir çoğunluğu düne kadar, kendilerinden uzakta mücadele eden bu militanları "özgürlük savaşçıları" olarak görüyorlardı. Şimdi aynı kişiler daha fazla yeri "özgürleştirmek" isteyip kendilerini yetiştirenlerin özgürlüklerini tehdit edince, işin rengi değişti.
"11 Eylül bizi haklı çıkarttı" diyenlerin baştan beri haksız oldukları çoktan ortaya çıkmış durumda. (NU)