Hangisinin doğru olduğunu tartışıyoruz, daha da tartışacağa benziyoruz. Ama sadece bunu tartışmakla kalacağa benzemiyoruz. FP'nin kapatılmasından sonra Saadet Partisi'nde yer almayan ve bu arada yanlarına yeni isimleri de katan eski Milli Görüşçülere nasıl hitap edileceği de belirsiz.
Aslında yakın bir zamana kadar pek sorun yoktu. Bu ekip, ne zamandır "yenilikçi" tanımını büyük bir şevkle benimsemiş durumda. Hatta kuracakları partinin adında "yeni" veya "yenilikçi" tabirinin geçmesi kimseyi şaşırtmayacak.
Halbuki 1993-94 yıllarında, Milliyet Gazetesi ve Pazar Postası dergisinde Refah Partisi'nde iki ayrı çizgi olduğunu söyleyip bunları "yenilikçi" ve "gelenekçi" olarak tanımladığımızda aynı kişilerden çok sert tepki almıştık. Gazete arşivleri , R. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, bugünün bir dizi "yenilikçi"sinin bu tanımlamayı tekzip etmeye yönelik açıklamalarıyla doludur.
Yakın bir zamana -en azından FP Kongresi'ne- kadar süren bu yalanlamalara göre, "yenilikçi" belirlemesi hareketi tanımayan birtakım kötü niyetli , solcu ve "entel" gazetecilerin uydurmasıydı , Milli Görüş'ü bölmek isteyen dış güçlerin tezgahıydı, vs.
Yıllar sonra "yenilikçi" kavramını bizim aracılığımızla sokmuş olan Milliyet Gazetesi, Erdoğan ve arkadaşlarına cihad açtı ve ısrarla onlara "yenilikçi" demedi. Yerine "Tayyipçi" tanımını uygun buldu.
"Tayyipçi" sözünün, bu hareketi küçük düşürmek için yaratılmış olduğu kesin. Fakat bir başka kesin olan nokta da bu hareketin artık eskisi gibi "yenilikçi" sıfatını pek fazla hak etmediği.
Çünkü, 1980 sonlarından itibaren RP İstanbul İl Başkanı R. Tayyip Erdoğan'ın baş uygulayıcısı olduğu -gariptir bu çizginin en önemli teorisyenlerinden Bahri Zengin günümüzün en sert gelenekçileri arasında yer alıyor- yenilikçilik, 1969'da temelleri atılan Milli Görüş hareketi içinde yeni bir çalışma tarzı ve strateji anlamına geliyordu.
Esas olarak üslupta yaşanan bu yenilik, zamanla öze de sirayet etti ve yıllar sonra yenilikçiler, Milli Görüş'ten ve hatta İslamcılıktan koptu . Dolayısıyla onlar için "yenilikçi" adını kullanmayı sürdürmemiz için, bundan böyle tüm Türkiye'yi kapsayacak "yeni" şeyler söylemeleri gerekiyor.
Şu ana kadar, daha önce kimsenin dile getirmediği bir şey söyleyebilmiş değiller. Hatta sistemin öfkesini çekmemek için fazlasıyla statükocu davrandıkları bile ileri sürülebilir.
Peki ne demeli? Önerim, aksi kanıtlanana kadar söz konusu hareketi "Erdoğan hareketi" olarak tanımlamak . Daha kolay bulanlar "Erdoğancılık" veya "Erdoğancılar" gibi tanımlamalara da yönelebilir; pek sakıncası olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu hareket ne zamandan beri, özellikle de Erdoğan'ın yasağının kalkmasından itibaren, esas olarak Erdoğan'ın karizması üzerinden yol almaya çalışıyor.
Bu önerime Yeni Şafak yazarı bazı isimler itiraz edebilir. Böyle bir durumda onlara yine aynı gazetenin yazarı Ömer Çelik'in yazılarını okumalarını tavsiye ederim. Çünkü "Erdoğan hareketi" tanımlamasını Çelik'in yazılarından ödünç aldım. Yani telifi onda. Ve kendisi, bilindiği gibi Recep Tayyip Erdoğan'ın en önde gelen danışmanlarından biridir.