12 Eylül 1980 sonrası Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Davası sırasında, MHP Genel Başkan Yardımcısı Agah Oktay Güner'in "Kendisi zindanda fikri iktidarda" sözlerini hatırlatan bu değerlendirmeyle birkaç gün önce, SP'nin iki önemli genel başkan yardımcısı Mehmet Bekaroğlu ile Numan Kurtulmuş muhatap olmuştu.
Bekaroğlu ve Kurtulmuş, partilerinin seçim yenilgisi konusunda özeleştiri yapılması ve Başkanlık Divanı'nın istifasını gündeme getirince, Necmettin Erbakan ve diğer "Milli Görüş abileri"nden benzer bir karşılık almış; bunun üzerine hiç tereddütsüz istifayı basmışlardı.
28 Şubat'tan bu yana
Kutan'ın sözleri ancak bir temenni olarak ele alınabilir, çünkü Erdoğan ve AKP'nin ana gövdesini oluşturan Milli Görüş kökenli kadroların hemen hepsi, 28 Şubat sürecinden itibaren içine girmiş oldukları, İslamcılıktan ve dolayısıyla da "Milli Görüşçülük"ten uzaklaşma, hatta sıyrılma yolunda epey mesafe kat etmiş durumdalar.
Sorun, bu eski İslamcı / Milli Görüşçülerin henüz berrak ve yeni bir ideolojik kimlik oluşturamamış olmaları; oluşturmuş olduklarını kabul etsek bile buna uygun bir siyasi pratiği hayata geçirme konusunda yeterli zamana henüz sahip olamamalarından kaynaklanıyor.
Bu nedenle AKP'nin kendisi için uygun gördüğü "muhafazakar demokrat" tanımıyla, özellikle uluslar arası basın tarafından gündeme sokulan "Müslüman demokrat, ılımlı İslamcı" gibi kavramlar kafaları karıştırıyor.
"Globalist Muhafazakar", "Eski İslamcı"
Eylül 2001 tarihinde Fehmi Çalmuk ile birlikte kaleme aldığımız "Recep Tayyip Erdoğan, Bir Dönüşüm Öyküsü" adlı kitapta (Metis Yayınları) daha bu tartışmalar başlamadan AKP için "globalist muhafazakar" tanımını önermiştim. Çünkü AKP'nin, ABD'nin başını çektiği "Yeni 'Yeni' Dünya Düzeni"ne, çok fazla eleştirmeksizin eklemlenme gayretlerinin, ulusal sisteme entegre olma çabalarından daha önemli olduğunu düşünüyordum.
Bu görüşümü muhafaza etmekle birlikte, AKP için, Edvard Şevardnadze, Haydar Aliyev, Boris Yeltsin ve komünizme tövbe etmiş diğer eski komünist ülke yöneticilerini tanımlamakta kullanılan "eski komünist" tanımına benzer bir şekilde "eski İslamcı" tanımının daha kullanışlı olduğunu savunuyorum.
AKP ve Erdoğan'ın önümüzdeki süreçte hangi yöne savrulacakları bilinmemekle birlikte, şu an için pragmatist ve popülist bir çizgi uyguladıkları; muhafazakarlıklarını çok fazla öne çıkartmadıkları söylenebilir.
Bekaroğlu ve Kurtulmuş'un istifasıyla
AKP 21. yüzyılda kendine bir yer arar ve bu amaçla ilk olarak İslamcılığa elveda derken SP, Refah Partisi'nden de önceki dönemin, yani Soğuk Savaş'ın İslamcılığına dönme işaretleri veriyor.
Bu partiyi 21. yüzyılın İslamcılığına, diğer bir deyişle post-İslamcılığa taşıyabilecek Bekaroğlu ve Kurtulmuş gibi isimlerin seçimin ardındaki istifası bir umudun tükenişi olarak okunabileceği gibi, "Milli Görüş"saflarında çok ciddi bir ideolojik kavganın; Erbakan'ın mutlak otoritesine yeni bir karşı koyuşun ipucu da olabilir.
Bu seçimlerde binlerce SP'linin, partilerinin barajı geçemeyeceği düşüncesiyle AKP'ye oy verdiği ortada. Bu kişilerin AKP'de ısrarlı mı olacakları, yoksa oradan koparacakları başkalarıyla birlikte SP'yi mi güçlendirecekleri zamanla anlaşılacak. Bunun ölçüsü de AKP iktidarını performansı olacak. (RÇ/NM)