Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, birliğin üyesi olan iki devlet, Azerbaycan ve Ermenistan, aralarında paylaşılamayan Karabağ bölgesi yüzünden savaştılar. Karabağ bölgesinin hangi kesime ait olduğu, ya da ne kadarının kime ait olduğu sorunu, en az yüz elli yıllık olup tarihsel/sosyal boyutları çetrefillidir.
Geç kalmış milliyetçiliğin en sancılı, kanlı geçtiği ve bölge halkları üzerinde neredeyse 150 yıllık bir tarihi ayak bağının hüküm sürdüğü iki bölge öne çıkar: Balkanlar ve Kafkaslar.
Bunun nedenlerinden biri, Balkan ve Kafkasya'nın Doğu-Batı hattının uzun bir süredir stratejik noktalarında bulunması veya kapı konumunda olması iken, bir diğer nedeni de, bu dar coğrafyalarda çok sayıda etnik kimlikten halkların yaşamasıdır.
Bu verili durum, İmparatorlukların ve ulus devletlerin milliyetçi, ırkçı, dinci çatışmalar için kullandığı 'verimli' bir tarla olmuştur ya da bir bakıma laboratuar gibidir. Yakın tarihin en kanlı çatışmaları buralarda yaşandı ve hatta bugün bile çatışma potansiyellerini taşımakta.
Karabağ sorunu Sovyetler Birliği döneminde de çözülmedi!
Belki de bilerek, sorun olduğu gibi uykuyla yatırıldı.
Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı bu bölgede, Azeriler de yaşamakta.
Düşmanlık aşılacağına içten içe yaşatıldı.
Zaten Azerbaycan ile Ermenistan arasında Osmanlı'nın ve de Rus Çarlığı'nın dağıldığı dönemlerde çok büyük kıyımlar yaşandı.
Azerbaycan ile Ermenistan'ın Karabağ bölgesi üzerindeki niyetlerini Sovyetler Birliği bastırmıştı. Farklı bir toplum projesi olarak ortaya çıkan Sovyetler milli sorunları çözdüğü iddiasındaydı!
Çözmek bir tarafa, sorun halının altına süpürülmüştü. Sovyetler Birliği dağılınca, Ermeni ve Azeri toplumlarında egemen siyaset haline gelen milliyetçilik (bunun nasıl olduğu başka ve çok önemli bir konudur), 1991-92 yıllarında Karabağ için savaştı.
Savaş kirlidir!
Sivillerin katli daha da kirlidir!
Soykırım, bir insanlık suçudur!
Ermeni askerleri Azerilerin yaşadığı Hocalı'da 613 çocuk, kadın, yaşlı, genç sivil insanı katlettiler.
Katliamların hiçbir mazereti, gerekçesi olamaz.
Hiçbir ideoloji, hiçbir inanç insanlık suçunu hafifletemez.
Ve Hocalı'da olanlar kınanmalıdır!
İşte bunun için bir miting düzenlendi Taksim'de.
Ancak mitinge baktığımızda, Hocalı'nın bahane olduğu, asıl maksadın gittikçe sarsaklaşan, patlak lastiğe dönen milliyetçiği/ırkçılığı şişirmek olduğu görülüyor.
Açıkça ifade etmem gerekirse, toplum katındaki dinamik milliyetçilik hususunda net fikirlere sahip değilim. Bu bakımdan patlak lastik benzetmemi marjlı kullanıyorum. Ancak her halükarda bu miting, hem bir gazlama mitingi, hem de Hrant ve Ermeni sorununda gerçekleri tersyüz etme çabasıdır.
Taksim'de olanlar bir paradokstur!
Dünyada başka bir örneği var mı, bilmiyorum ama ırkçı sloganlarla, ırkçı konuşmalarla bir insanlık suçunun kınandığının paradoksu ve ilk örneği de ülkemizde yaşanmış oluyor.
Az iş değil bu absürtlüğü başarmak; çünkü bir gözü dönmüşlüğü, kini, düşmanlığı ve körlüğü gerektiriyor. Eh, bunlarda dünyanın neresinde olursa olsun, bu tip siyasetlerin temel özellikleridir. O kara mizaha ulaşmanın başka türlüsü de imkânsız.
Mitingde kullanılan bazı pankart ve sloganlar şöyle:
"Bugün Taksim yarın Erivan, bir gece ansızın gelebiliriz", "Türk'e kefen biçenin ölümü korkunç olur", "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz", "Bozkurt Ogün", "Bozkurt Çatlı"!
Bu bir faşizmdir!
Faşizm, insanlık suçunu kınamaz, bizzat o suçu işler!
Faşizm, en basit tabiriyle Sırrı Süreyya Önder'in dediği gibi, ayıp bir şeydir!
Ayıbı görüyor musunuz?
Bu öyle bir gözü dönmüşlük, öyle bir düşmanlık ki, Hrant'ın katlini protesto edenlerin "Hepimiz Ermeni'yiz", "Hepimiz Hrant'ız" ironik sloganını çarpıtarak taklit ediyorlar.
Burada mazlumla, kurbanla özdeşleşme ironisini dahi anlamayacak kadar feraset yoksunular. Elbette yoksun olurlar çünkü milliyetçilikte, ırkçılıkta zerre kadar empati yoktur! Anlaşılan o ki, Hırant'ın katlini protesto eylemlerindeki erdem, onları çileden çıkarmış. Zulmün ve insanlık suçunun karşısında bir ırk üstünlüğünü kurgulayan "Hepimiz Türk'üz" sloganı atmanın zihinsel zavallılığı ve faşist ruhu, mitingde tüm çıplaklığıyla ortadaydı. Güya Hocalı katliamını kınayanlar, katliamlara davetiye çıkaran naralarıyla sırıtıyorlardı.
Her şeyiyle kendine yakışan miting.
Yazımın başlığını tekrar etme pahasına, aynı cümleyi bir kez daha yazıyorum. Çünkü yakışanı belirtebilmem için hükümet cenahının temsilcisi ve mitingin has konuşmacısı İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'den söz etmek zorundayım.
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'in katılmadığı bir şovenist miting eksik olurdu zaten. Sağolsun bakan, bu eksikliği gidererek, mitinge katıldı ve mitingin anlam ve önemini kat kat katlayan meşhur bir konuşma yaptı. Onun hep meşhur konuşmalar yaptığını biliyoruz zaten! İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin: "Yeryüzünde herhangi bir zulüm, haksızlık Türk milletine yapılmış gibidir...
Çünkü biz sadece kendimiz için değil tüm canlılar, tüm insanlık için çalışan, onları seven ve kabul eden milletiz" diyor.
Benim, konuşmanın deruniliğinden dolayı pek anlayamadığım, 'çözümünün tarihçilere, sosyologlara ve ahlak felsefecilerine' kaldığı bu müthiş paragrafın zahmetli bir fikir jimnastiğini gerektirdiğini biliyorum, ama bir kez de siz okuyucuların düşünmesini öneriyorum.
Ancak bu miting, gerçekten de her şeyiyle kendisine yakışan bir mitingdi.
Taşınan pankartlarıyla, atılan sloganlarıyla, yapılan konuşmalarıyla, beyaz bereleri ve İçişleri Bakanı Şahin ile bu mitingde harika bir uyum vardı.
Bir katliamı kınama adı altında tertiplenen bu ırkçı gösteride, bırakın insanlık suçunu tel'in etmeyi, bizzat kendileri düşmanlık üreterek insanlık suçu işlediler.
Ermenilere karşı kinin ve küstahlığın kusulduğu bu mitingde Hocalı katliamı üzerinden Hırant'ın katline ve 1915'e çengel atmaya çalışan milliyetçi/ırkçı cenah, aradığını bulamadı!
Bu miting aynı zamanda Türkiye'deki demokrasi mücadelesinin kolunu kanadını milliyetçilik söylemleriyle budamaya da yönelikti. Umduklarını bulamadılar. Ancak mesele salt umduklarını bulup bulmamaları değil. Mesele, devlet destekli ırkçı mitingler yoluyla korku tapınaklarına odun taşımanın devam ettiğidir.
Barış ve demokrasi yolunda işimiz uzun erimli olup bir hayli de zordur! (HŞ/HK)