Geçtiğimiz hafta 14 Mart Tıp Bayramı nedeniyle ülke sathında yapılan söyleşi, panel vb etkinliklerin bir kısmı Türkiye’de hekimlik halleriyle ilgiliydi. Hekimliğin/tıbbın itibarsızlaşması etrafında döndü kimi oturumlar; gözlemler, yıllar boyunca yaşanan değişim ve dönüşüm, hatta başkalaşıma işaret eden örnekler paylaşıldı, nedenlere yönelik değerlendirmeler yapıldı. Toplantılarda da dile getirilen bir gözlem Toplum ve Hekim Dergisi’nin son sayısının “Editör’den” yazısında* Onur Hamzaoğlu tarafından verileriyle yazılmış, aktaralım:
Türk Tabipleri Birliği, hekimlik mesleğini Türkiye dışında yapmak isteyen üyelerine, hemen hemen bütün ülkelerin sağlık yetkilileri tarafından bu konudaki taleplerde sunulması gereken zorunlu evrak arasında bulunan bir yazılı belgeyi, üyelerinin başvuruları üzerine hazırlayıp veriyor. İngilizcesi “Good Standing”** olarak adlandırılan bu belgede “adı geçen kişinin TTB’nin üyesi olduğu, Türkiye’de hekimlik faaliyetinde bulunup bulunmadığı ile hakkında mezuniyet tarihinden itibaren etik bakımdan herhangi bir soruşturma dosyası olup olmadığına” yer veriliyor. Çok nadir olarak bazı akademik faaliyetler için de talep edilen bu içerikteki belge, TTB Merkez Konseyi (MK) tarafından, başvuru sahibi her bir hekim için şahsa özel olarak hazırlanıyor ve Türkçe ve İngilizce dillerinde ıslak imzalı olarak başvuru sahiplerine teslim ediliyor.
İki binli yılların başında yılda bir ikiyi geçmeyen, hatta bazı yıllarda hiç kimse tarafından talep edilmeyen bu belgenin isteminde son yıllarda çok belirgin bir artış yaşanıyor. 2012 yılında 59, 2013’de 90, 2014’te 118, 2015’de 150, 2016’da 245, 2017’de 482 ve 2018 yılında da 802 hekime bu belge başvuruları üzerine verilmiş. Bununla birlikte 2019 yılının yalnızca ilk iki ayında verilen belge sayısı 2012, 2013, 2014 ve 2015 tarihlerinde her bir yıl içinde verilen belge sayısından çok daha fazla. Yalnızca Ocak ve Şubat aylarında verilen belge sayısı 206!
ÖSYM verilerine göre 2018 yılında toplam 93 tıp fakültesine öğrenci kabul edilmiş olup ortalama kontenjanları 150 öğrenciden daha az. Bu durumda 2018 yılında yurt dışında çalışmak için belge alan hekim sayısının beş tıp fakültesinin toplam kontenjanından daha fazla olduğu ortaya çıkıyor.
Yukarıda aktarılan veriler nasıl yorumlanabilir?
Editör Onur Hamzaoğlu “bir çığlık olarak duyulmalı, alarm olarak tanımlamalı” diyor ve “hekimler zaman geçtikçe bu ülkeyi yaşanılır, hekimlik mesleğini yapılabilir bulmuyorlar” sonucunu çıkarıyor.
160 bin hekim olduğunu kabul eder ve 2019 Ocak ve Şubat aylarındaki sayıyı veri alırsak 2019’da hekimlerin yaklaşık yüzde 1’inin yurt dışına gitmek için somut bir adım atmış olacaklarını söyleyebiliriz. Şu ya da bu nedenle somut adım at(a)mayan ama fırsatını bulursa gidecek, arayışta olan azımsanmayacak bir hekim grubu olduğu da inkar edilemez.
Hükümet/ler izlediği politikalarla, somutlamak gerekirse şehir hastaneleriyle yurt dışına kaynak aktardığı gibi, tıp fakültesi eğitimi almış hekim emek gücü kaynağını da aktarıyor.
Kuşkusuz tartışma sadece hekimlerle sınırlanamayacak bir gerçeğe işaret ediyor ama hekimlerin “gidiyor” olma hali daha özel bir şey anlatıyor olmalı. Çünkü bu ülke yazılıp çizilenler ve eleştirel yaklaşanların üstüne boca edilen memnuniyet verileriyle de “kanıtlandığı” kadarıyla sağlık alanında ulaştığı üstün başarıyla dünyada örnek gösterilen bir ülke. Daha ötesi zaman zaman medyada yer alan anket sonuçlarına göre hekimlik Türkiye’de en prestijli meslekler arasında ilk sırada yer alıyor.
Editör yazısında, bu verilerin başta sağlık bakanlığı olmak üzere görmezden gelinmemesi gerektiği uyarısında bulunuyor. Açık söylemek gerekirse dileğim görmemeleri! Ne yazık ki “gördüklerinde” akli ve serinkanlı bir değerlendirme yapmak yerine engellemek, verileri yalanlamak, değiştirmek, yanı sıra “hain” ilan etmek gibi çözümlere yönelmelerinden endişe ederim.
Ama artık yazılmış ve paylaşılmış, yapacak bir şey yok. Benim dileğim verileri muhalefetin ve meslek örgütünün/bizlerin “görmesi”. Çünkü bir gidiş varsa bunun gerekçesi “ülkenin yaşanılır ve hekimlik mesleğinin yapılabilir olmaktan çıkması”ndan daha çok değişeceğine, düzeleceğine dair bir umut, ışık görememeleridir, diye düşünüyorum. 14 Mart’ın 100. yılı bu umudu sağlık ve hekimlik ortamında diri tutmak, ete kemiğe büründürmek için özel bir andır.
* “Editör’den”, Toplum ve Hekim, Ocak Şubat 2019, Cilt 34.
** “Mesleki-etik iyi hal kağıdı” diyebiliriz.