Boğaziçi Üniversitesi 2018 Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı Fransalı Marksist filozof Etienne Balibar’ı konuşmacı olarak ağırladı.
Balibar “Şiddet Zamanlarında Demokrasi ve Özgürlük” isimli bir konuşma gerçekleştirdi. Konferansta 19 Ocak 2007’de öldürülen gazeteci Hrant Dink’in eşi Rakel Dink de bulundu.
Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Albert Long Hall’da dün gerçekleşen konferansı Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Dilek Çınar sundu.
Doç. Dr. Çınar: “Eşit Özgürlük kavramı çok önemli”
Çınar, sunumunda Etienne Balibar’ın siyaset felsefesine dair görüşlerini aktarırken Berlin Duvarı’nın yıkılması sonrası Francis Fukuyama’nın “Tarihin sonu geldi” sözüne atıfta bulundu ve bu sözün ifade ettiğinin aksine, 30 yılın sonunda artık liberal demokrasinin egemenliğinin sorgulanır hale geldiğini kaydetti.
Çınar Balibar’ın günümüze dair en önemli siyasi/felsefi tespitlerinden olan liberal demokrasinin sonunun gelmekte olduğu görüşüne değindi. Ayrıca bu tespit kapsamında “küreselleşme olgusundan ötürü kaybeden bireylerin sayısı artıyor” diyerek kapitalizm kavramı ile eşitlik ve özgürlük kavramlarının birbirini dışlayan kavramlar olduğuna dikkat çekti:
“Balibar’ın savunduğu üzere günümüzde popülist otoriterlik neo-faşist söylemleri destekliyor olabilir. 21. yüzyılda artık sağcı popülizm liberal demokrasiye yani ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü ve diğer tüm bireysel hak ve özgürlüklere yönelik tehdit oluşturmakta. Dolayısıyla biz demokratlar olarak ‘demokratik asgari’ ilkeyi savunuyoruz.
“Kültürel ırkçılık tehlikesi”
“Bu ilke bize gösteriyor ki eşitlik olmadan özgürlük olamayacağı gibi özgürlük olmadan eşitlik olamaz. Bu prensip ışığında Balibar’ın felsefeye en önemli katkısı ‘eşit özgürlük’ kavramı olmuştur. Bu kavram ile görebiliyoruz ki Soğuk Savaş’ın sonu beraberinde çok daha tehlikeli bir kültürel ırkçılık yani ayrılıkçılık getirdi.
Dilek Çınar, Hrant Dink’i “kendini demokrasi ve ulusalcılığın ayrışmasına tutkuyla adayan bir aydın” olarak andı ve demokrasi için popülizm karşıtı bir ulusaşırı stratejinin gerekliliğini vurgulayarak sunumunu sonlandırdı.
Balibar: “Burada söyleyebileceklerimin yasal sınırları var”
Etienne Balibar “Şiddet Zamanlarında Demokrasi ve Özgürlük” adlı konuşmasına Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’e saygı göndererek başladı.
Hrant Dink için “ifade özgürlüğünün en kahraman savaşçılarından biri” sözlerini kullandı.
Balibar’ın konuşmasında öne çıkan satır başları şu şekilde:
“Kendi ülkemde konuşmuyorum. Dolayısıyla söyleyebileceklerimin yasal sınırları var. Ama bunun dışında evrensel ilkeler de var, yani bazı etik ve siyasi ilkeler evrensel. Çünkü tarih boyunca her siyasetin geri dönülemez bir şekilde ulusaşırı sonuçları var. Örneğin Avrupa’nın Akdeniz bölgesinde çok ciddi bir siyasi kriz söz konusu.
“Türkiye’nin Bizans ve İslami geleneklere sahip olması onun Avrupa’ya ait olamayacağı anlamına gelmez. Öte yandan Avrupa’nın siyasi liderleri de Avrupa’nın sınırının nerede başlayıp nerede biteceğine karar veremez.
“Şiddet karşıtı adımlar demokratik gayeleri takip ediyor”
“Tarihin hiçbir dönemi yoktur ki şiddet zamanı olmasın. Bu anlamda tarih ve siyaset öyle birbirine geçmiştir ki ikisini birbirinden ayrı düşünmek olanaksız hale gelmiştir. Fakat bu, demokratik gayelerin takip edildiği alanlar olmadığı anlamına gelmiyor. Şiddet karşıtı adımlar bu alanlarda atılıyor.
“Egemenlik savaşı normalize ediyor”
“Şiddetin iki boyutu var. Sosyal ve yapısal şiddetten bahsederken siyasal şiddetin varlığını da unutmamak gerekir. Avrupa’da ‘uygarlık’ söylemi temelli şiddet karşıtı bir strateji var, ancak ulusaşırı bir stratejinin aynı zamanda metafizik temellerinin de olması gerekiyor. Egemenlik hem daim istisnai durumları normalize ediyor. Halbuki normal olan ile istisnai olanı da birbirinden ayırmak lazım. Örneğin; ‘savaş’ ve ‘barış’ kavramları istisnai durumlara işaret eder. Fakat bunlar egemen söylem tarafından normalize edilir.
“Modern devletlerin kendilerine ‘organize’ ya da ‘meşru’ şiddet tekeli atfettiğini ortaya koyan 20. yüzyılın en önemli sosyologlarından Max Weber’e katılmamak çok zor. Modern anlamda devlet, kendi otoritesini tesis etmek için, kendi halkına bir iç savaşta bulunabilir. Dolayısıyla her türlü direnç ve muhalefet yasaklanarak etkisiz kalır. Böylece ‘sivil itaatsizlik’ hakkı tanınmaz. Ama aynı zamanda bu demokrasiye bir tezattır. Bu bize gösteriyor ki demokrasi aslında paradoksal bir rejim. Çünkü demokrasi her zaman halkın muhalefetine ihtiyaç duyar. Günümüzde demokrasi her yerde, özellikle Akdeniz’de, kısıtlanıyor.
“Konuşma özgürlüğüne sahip olma hakkı gerekir”
“Konuşma özgürlüğünden bahsederken Hannah Arendt’in çok önemli bir kavramına değinmek istiyorum: Haklara sahip olma hakkı. Bu nedenle ifade özgürlüğünden bahsetmek istiyorsak konuşma özgürlüğünden bahsetmemiz gerekir.
“Demokrasinin demokratikleşmesi”
“Demokratik bir rejim aslında yok. Çünkü demokrasi tam olarak gerçekleştiğinde var olan politik kurumlar aşılır hatta yok olur gider. Siyasi kurumların varlığı demokratik rejimleri oligarşik hale getirmiştir. Bu göz önüne alındığında demokrasi tarihte hiçbir zaman sabit bir şeye tekabül etmez.
"Bu yüzden ‘demokrasinin demokratikleşmesi’nden bahsetmemiz gerekir. Demokrasinin demokratikleşmesi iki unsur ile gerçekleşir: Birincisi, her evrede yeni eşitlik ve özgürlük formlarının yaratılması; ikincisi ise halkın radikal bir şekilde siyasete katılımı. Metafizik yasaları bize bunun orta bir yolunun olmadığını söyler. Yani demokrasinin gerisine düşülmemesi gerekir.
“Popülizme karşı demokratik politikayı savunmalıyız”
“Popülizm yurttaşların güçlerinin elinden alınması için bir araç. Ya bu insanların var olan güçleri ellerinden alınıyor ya da yerel kombinasyonlara indirgeniyor. Bu da teknokratik ve agresif bir modernleşmenin sonuçlarından biri. Kişiselleştirilmiş bir monarşiye geri dönüş söz konusu.
"Bu haldeyken az önce sözünü ettiğim kadar bir demokrasiyi nasıl savunabileceğiz, bu soru önemli. Kendini politik olarak dışlanmış hisseden halk alternatif harekete geçme formları yaratıyor.
“Demokrasi öyle bir paradoks ki popülist otoriterlikle de sonuçlanabiliyor. Çünkü demokrasi her zaman aktif halka ihtiyaç duyar. Bu nedenle popülizme karşı ‘demokratik politika’yı savunmalıyız.
“Kamusal alanda her ifade, ifade özgürlüğüne girer”
“Yurttaşlar için ifade özgürlüğü hakkında konuşmak için sansürden söz etmek istiyorum. Sansür öncelikle Roma hukukuna dayanan bir şey. 21. Yüzyılda ise bir ifade özgürlüğü yozlaşması var. Örneğin; basın özgürlüğü ile ilgili olarak şunu söylemeliyim ki bugün ulaşabileceğimiz mecralar sayısız olmasına rağmen gerçeklik, ilke ve beyanlarla çelişiyor.
“Konuşma özgürlüğünden ayrı olarak yazı, görsellik ve en genel anlamıyla sanat ifade özgürlüğüne girer. Habermas’ın kavramsallaştırdığı ‘kamusal alan’da her ifade, ifade özgürlüğü olarak ele alınabilir. İşte sivil toplum denilen nokta burada yatıyor. Özellikle günümüzde bilgi dolaşımının herkesin yararlanabilmesi için öznel bir hareketliliğe ihtiyaç var. bu öznel hareketlilik için ise ‘toplanma ehliyeti’ dediğimiz şeyin hukukun ötesinde olması gerekiyor.
“Hrant Dink’in sorumluluk bilinciyle”
“Konuşmak istememek de konuşma özgürlüğününe girer. Ancak şu gerçek de akıldan çıkarılmamalıdır ki konuşmaya cesaret etmemek insanın kendi elinde olan bir şey değildir. Bu durumda bireyin özerkliği nedeniyle egemenin kendini sınırlama sorumluluğu vardır.
“Hrant Dink’in sorumluluk bilinciyle bugün korkusuzca konuşmak gibi bir örnekten söz edebiliyoruz.
Rakel Dink: “Tehditkarlara özgürlük var”
Etienne Balibar konuşmasını sonlandırdıktan sonra Dilek Çınar, Boğaziçi Üniversitesi’nde Etienne Balibar adına ağaç dikilmesi için Balibar’a plaket takdim etmek üzere Rakel Dink’i sahneye davet etti.
Rakel Dink konuşmasında Etienne Balibar’a teşekkür ederek şu ifadeleri kullandı:
“Kadınların öldürülmesi, savaş naralarının atılması, çocukların öldürülmesi aslında bunları öldürmeye giderken bağıra bağıra geliyorlar. Hrant’ın cinayeti de böyle oldu. Maalesef tehditkarlara özgürlük tanınıyor; ama ifade özgürlüğü hakkını savunan ya da bu hakkı tanıtmak, bildirmek isteyenlerin hakkı susturuluyor.
“Özgürlük de içimizde olarak yaratıldık biz”
“İlk sayfasında Yaratılış diyor ki, yaratılan her şey kendi tohumu içinde olarak yaratıldı. Aslında özgürlük de içimizde olarak yaratıldık biz. Bunu da unutmamak gerekir. (EC/HK)
Étienne Balibar hakkındaMarksist düşünür. İlk olarak Louis Althusser'in öğrencisi olarak dikkat çekti ve onunla birlikte çok yazarlı Kapital'i Okumak kitabını yayımladı. Althusser'in ölümünden sonra Fransız Marksist akımın temsilcisi oldu. Paris X Nanterre ve Kaliforniya üniversitelerinde felsefe ve siyaset kuramı dersleri verdi. Balibar'ın Türkçede yayımlanan eserleri: Althusser İçin Yazılar (İletişim, 1991), Irk Ulus Sınıf (1993), Marx'ın Felsefesi (Birikim, 1996), Spinoza ve Siyaset (Otonom, 2004) ve Biz, Avrupa Halkı: Ulusaşırı Yurttaşlık Üzerine Düşünümler (Ara-lık, 2008), Şiddet ve Medenilik (İletişim, 2014), Yurttaşlık (Monokl, 2016). Kaynak: Metis Kitap |