Kadın bir "arzu nesnesi" olarak, "estetik emek" raflarına uygun bir malzeme.
Sağlıkta performans yasasıyla birlikte "müşteri hastalar" dükkândan içeri girerken "hoş karşılansınlar" diye beyaz gömlekli fularlı hostesler tarafında karşılanıyorlar şimdilerde.
"Sağlıkta dönüşüm" başımızı döndürmeye kapıda başlıyor. Hastanede huriler tarafından karşılanıyorsunuz. Kim bilir cennette nasıl karşılanırız?
İşletme "arzulanan bedenleri" girişe yerleştirerek içeriyi de cazibeli bir yer haline getirmeye çalışıyor. Şov daha kapıda böyle başlıyorsa kim bilir içeride bizi ne sürprizler bekliyor.
Adamları yukarıda masa başında gözlükleriyle yakalıyoruz. Ciddi işler yapılıyor, sormayın. Saçları boyanmamış, dip boyası kaygısı dünyalarında yok. Çünkü beyaz saçlı erkekler daha bir karizmatik (?!) oluyor. Bazılarının kulaklarından kıllar falan fışkırıyor da neyse, hastane demiştik.
Hastanelerde çalışan hostes kadınlar, "kadına has" güler yüzle ve yine "kadına has" 'sabırla dinleyen melek' tavrıyla, genellikle taşeron firmalarda, doğum izninden bile yoksun, gülümseyerek çalışıyorlar.
Hastanenin girişine süsleme amaçlı yerleştirilmeye çalışılmış çiçekler, onlar. Kadın ve süsleme, kadınla süslenme gibi apansız kötü niyetli sayıklamalar geçiyor aklımdan. Kadınlar çiçektir, kadınlar güldür, laledir falan, erkekler aslan kaplan.
Genç, güzel, sağlıklı ve dolgun vücutlarıyla, sağlığın ne kadar da önemli olduğunu gösteriyorlar sağlıkta dönüşüm hastalarına.
Açılışlarda ellerine tepsi ve çiçek tutuşturulup valiyi, bakanı filan karşılarken, yine beyaz gömlek giyinip saçlar topuz yapılmış, topuklu ayakkabılarla, bir grup kurdele kesici erkek bekleniyor.
Girişteki küçük odada masa başındaki bir kadın, içeride büyük bir adamın varlığının habercisi. İstatistikler tam da şimdi ne yapar bize bilemem ama özellikle hastanede çalışan kadın yardımcı personelin yüzde 56'sının hasta yakını tarafından tacize uğradığını söylüyor.
Personel çoğu kez sözleşmeli bile değil "götürü usulü" çalışıyor, yeni sistemle birlikte. İsimleri de değişiyor. Çünkü hastanenin bir noktasından alınıp başka bir birimine veriliyorlar. O yüzden her işe uygun bir isimle çağırılıyorlar çoğu kez; "eleman".
Performansa bağlı çalışma, "esnek çalışma" koşullarını da beraberinde getiriyor. Eve iş getirme gibi, eskiden birkaç kişiyle yaptığın işi şimdi tek başına yapmak gibi.
Aynı iş kolunda aynı hizmeti üretenler arasında farklı kadrolar meydana çıkıyor, bu da doğaçlama bir hiyerarşiye sebep oluyor. 4/b liler, 4/c liler, taşeronlar ve tüm hizmet sermayenin insafına terk ediliyor.
Bazı hastanelerde bu hiyerarşinin yemek salonlarını bile ayırdığı söyleniyor. Yerini yanlış seçenin lokmalar sırtına gidiyor.
Hayatımıza "sekreterlikle" birlikte giren "estetik emek" kavramı hem kadını hem yaptığı işi içten içe kemirmeye devam ediyor.
Memleketten gelen misafirler "Abi, yenge sekreterini görmesin aranız açılır" kabilinden espriler yapıyor.
Kadın bir cazibe objesi olarak sunulduğu müddetçe yaptığı işin cezbetmekten başka bir şey olmadığı, fotoğrafı çekilerek sabitleniyor. "Beyin takımı" ise içeride beynini çalıştırıyor.
Prezantabl ön büro elemanları, otomobil reklamlarında nedense direksiyonun başına değil de ön kaputun üstüne oturan genç ve güzel kadınlar bize, yaşlanınca ne kadar da istenmeyen "zavallılar" olduğumuzu işaret ediyor.
Kapıda bekleyen halimizle de yine "tuzağa düşüren kurnaz kadın" imajının taşıyıcısı oluyoruz farkına varmadan. Müşteriyi içeri çekene kadar kadınlığımızı kullanıp onları yukarıya "asıl" mekâna gönderiyoruz.
İşletmenin mantığı tüm dünyada ve öteden beri değişmeden akıp gidiyor.
Tropik bir adaya adım atan beyaz adamın boynuna bedeni çiçeklerle bezenmiş yerli kadınlar çiçekli kolyeler takıyor.
Müşteriyi ilk kandıracak yine bir kadın oluyor. "Para daima erkektedir" ön kabulünü de beraberinde getiriyor bu sunum.
Kredi kartımızı iptal ettirmek istediğimizde aradığımız, yine zor şartlar altında çalışan 7/24 çalışanları ya da ücretsiz hatlarda çalışan kadınlar estetik bir ses tonuyla "Buyurun Esra ben, nasıl yardımcı olabilirim?" diyor. Böyle masalsı bir cümleyle açtığı ağzı, az sonra kıyasıya bir pazarlığa ev sahipliği yapıyor.
İkimiz de TOKİ'nin taksiti için mücadele ediyoruz gerçekte. O sırada büyük bankaların erkek ceo'ları Kıbrıs'ta bir krupiyer kadından "sex on the beach" rica etse bundan ne çıkar?
Şoför erkek olsun hostes kadın; cerrah erkek olsun mikrobiyolog kadın; patron erkek olsun sekreter kadın; yönetici erkek olsun yönetilen kadın; dertler benim, çile benim mutluluk senin olsuna mı terk edelim koskoca kadınlığımızı?
"Yaz kızım" niye bir emir cümlesi ve neden erkeklere hitap edilmiyor? Hâkimlerin çoğu erkek, mübaşirlerin çoğu da kadın mı yoksa? Ve ortalıkta o kadar adam varken neden hala telefonlara bakacak "bayan" eleman arıyorsunuz? (LS/BB)