Esenyurt'ta bir alışveriş merkezi (AVM) inşaatında çalışan ve naylon çadırlarda kalan 11 insan yanarak feci şekilde öldü.
Kim onlar?
Birer işçi parçası, hatta ameleler (!)
Güneşin ya da soğuğun yaktığı tenleri yorgun. Bir kısmı Türkçeyi zor konuşuyor, bir kısmı da Orta Anadolu köylerinden aldığı ağız yapısıyla çıkmışlar gurbete. Üç otuz paraya çalıştırılıyorlar.
Bunlardan 11'i yanarak öldüler; daha doğrusu öldürüldüler!
Bu bir facia, ama kısa bir süre sonra daha başkalarında olduğu gibi aymazlık denen bir başka fecaat yine devam edecek: Yanarak ölen bu işçiler unutulacak, olay yeri incelemeleri, raporlar ıvır zıvır evrak anlayışıyla tozlanmaya bırakılacak.
Ateş düştüğü yeri yakacak!
Ölümler bir facia, ölümleri önlemeye yönelik adımların atılmaması ve bütün bu ölümlerin birer istatistik olarak kalması bir başka facia! Sanıyorum Voltaire'in bir sözüydü: "Batı'da bir insan ölürse olay olur, Doğu'da binlerce insan ölürse istatistik olur!"
Bu söz, oryantalist bir bakışın ifadesidir diye geçiştirilemez.
Hep böyle olmadı mı?
Ülkemizde salt siyasi nedenlerle değil, hayatın başka alanlarında da sıkça ve sayısı yüksek ölümler yaşanmıyor mu?
Örneğin trafik kazaları, çocuk ölümleri vb.
Ya çalışma hayatı?
İşçiler hayatın her alanında çalışma koşulları nedeniyle öldürülüyorlar! Madenlerde, havai fişek atölyelerinde, baraj, yol, konut, AVM inşaatlarında; her yerde öldürülüyorlar.
Öldüler değil, öldürüldüler diyorum!
İş kazası, çalışma hayatında olabilecek olaylardandır.
Ancak bu iş kazası denilen durum çok sayıda cereyan ediyorsa, yargı da dâhil iş kazalarının gereği olan önlemler alınmıyorsa, buna iş kazası değil, cinayet denir!
Çünkü bu ölümler çalışma hayatının doğal akışı içerisinde değil, tamamen insana değer vermeyen bir zihniyetin sonucunda oluyor.
Amele onlar, amele!
Yılmaz Güney'in "Umut" filmindeki Cabbar onlar!
Yasalarımız, hukuk anlayışımız, siyasi hayatımız, toplumsal ilişki biçimlerimizin hepsinde bu kirli zihniyetin belirleyiciliği var. Bundandır ki, çalışma hayatındaki ölümlerin nedenleri arasında daha fazla kar elde etme amacı olsa da, asıl etkenin zihniyet olduğunu düşünüyorum. (Elbette zihniyet, sistemden kopuk değil, ama onun 'özerk' bir alanı var ve o alanda daha direngen bir yapıya sahip.)
Bu olay sonrasında, başkalarında da olduğu gibi kaba ve slogancı bir sol dille yapılan 'tahliller' epeyi yaygın. Diğerleri ise, bilindiği üzere timsah gözyaşları döküyor.
"Sistem böyle", "İşte vahşi kapitalizm budur" gibi toptancı, kategorik ve genel geçer ifadelerle açıklanması hem yetersiz hem de sorunun çözümüne somut bir katkısı yok. Bu dilin, bir kitle iletişim dili olması da mümkün değil.
Madem ülkemizdeki çalışma hayatında ölümlerin salt nedeni kapitalizm ise, kapitalist toplum yapısının doğduğu ve en gelişmiş şekliyle yaşandığı Batı toplumlarında durum neden böyle değil?
Esenyurt'ta yanarak can veren 11 insan, Paris'te, Berlin'de olsaydı neler olurdu acaba?
Baraj kapağı çatlamış olmasına rağmen su tutulmasını devam ettiren ve kapakları kum torbalarıyla güçlendirmeye çalışan bir zihniyeti salt kapitalist üretim biçimi mi belirliyor?
Türkiye'de son 10 yılda iş kazalarından dolayı ölen işçi sayısı 10 bin kişinin üzerinde. Yılda bin kişiden fazla işçimiz, çalışma koşullarının bozukluğu ve yetersizliği nedeniyle ölüyor!
Vatan üzerine nutukların atıldığı bu vatanın işçileri, çocukları, kadınları, insanları göz göre göre ölüyorlar!
Batı'da bunlar olay olurdu, ama bizde istatistik oluyor!
Voltaire haksız mı?
İnsanına değer verilmeyen bir vatan...
İnsanları katledilen bir vatan...
Neye yarar?
Gerçek tüm çıplaklığıyla ortada duruyor!
Uluslararası standartlar ortada!
Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) standartları ortada!
Avrupa Birliği (AB) standartları ortada.
Türkiye neden insan merkezli yapılardan, projelerden hep kaçıyor?
ILO, çalışma hayatına ilişkin şunları şunları yapın diyor, yapmıyoruz.
AB, kendini AB müktesabatına uyarla diyor, yapmıyoruz.
Örneğin 10 yılda 18 kez ihale yasası değiştiren hükümet, nedense bu yasayı AB ihale yasası normlarına göre düzenlemiyor?
Bir yığın bahanenin ve yalanın arkasından AB'ye veryansın ediyoruz.
Türkiye AB'nin uygarlık projesinde yer alsaydı, o hukuka ve o zihniyete sahip olsaydı, bizlerin ölümleri istatistik değil, olay olurdu! O zaman böyle bir devlet de olmazdı! Ve o zaman bu hükümetten de, Çalışma Bakanlığı'ndan da, Esenyurt Belediyesi'nden de, işverenlerden de hesap sorulurdu.
Eğer AB'nin anlayışı Türkiye'de bulunsaydı, onun rüzgârı Esenyurt'ta esseydi, o işçiler ölmezdi!
Yapılması gerekenler çok açık: Türkiye insanının hak ve özgürlüklerini, yaşam kalitesini Batı standartlarına taşımak. Bunun için AB projesinin gereği doğrultusunda adımlar atacaksın, devleti vatandaşını döven değil, ona hizmet eder hale getireceksin, ILO'nun dediklerini dikkate alacaksın; kısacası insanına değer vereceksin!
Hükümet ve siyaset buna zorlanmalı.
Bu doğrultuda adımları atılmazsa, daha çok Esenyurtlar, Zeytinburnular, Zonguldaklar, Afşin-Elbistanlar yaşayacağız. (HŞ/HK)