Kütüphane Haftasının bu sene benim için ayrı bir anlamı var. Harika bir kütüphaneyle, daha doğrusu "kütüphane kültürü" ile ilk defa bu sene tanıştım.
Ülkemizde malum kütüphane kullanma alışkanlığı pek yüksek değil, dolayısıyla ben de kitap okumayı çok sevmeme rağmen, kütüphanelerden kendimi bilinçsiz şekilde muaf tutmuştum.
Tek alışkanlığım projelerden, ödevlerden önce, okuduğum üniversitenin kütüphanesine gidip kitap araştırmak veya sınavlardan önce sadece birkaç kere ders çalışmaktan öteye gidememişti.
Londra’nın nimetlerinden..
Bu sene üniversitedeki son senem ve hemen hemen her son sınıf öğrencisi gibi tez yazmaktayım. İyi bir tez yazmak içinse iyi bir araştırma yapmak ve mümkün olduğunca çok kaynak okumak elzem. Dolayısıyla üniversitenin kütüphanesiyle daha bir haşir neşir oldum.
Fakat ilgilendiğim konuyla ilgili çektiğim kaynak sıkıntısı beni uzun bir müddet karamsarlığa sürükledi. Özellikle her daim herkesin referans gösterdiği kaynakların dışına çıkabilmek istiyordum, başvurduğum diğer üniversitelerin kütüphaneleri de istediklerimi veremiyordu.Ta ki British Library hayatıma girene kadar.
Ocak ayında yoğun tempodan biraz soluk almak için, teyzemin yanına, göz bebeğim, Londra’ya gittim. Bu sene Londra’nın nimetlerinden biriyle tanıştım ve Londra’ya olan sevgim kat be kat arttı. Yeni tanıştığım ve bunca senedir tanışmamış olmaktan pişman olduğum bu nimet ise The British Library (İngiliz Kütüphanesi).
"Entelektüel Disneyland"
Londra’ya ders düşünmemeye biraz rahatlamaya gitmiştim fakat bunu başarabileceğimden de emin değildim, uçağa binerken de aklım tezdeydi, iki haftalık tatil dönemi aslında tez yazmak için çok iyi bir fırsattı ve ben tatil yaparak bu süreyi heba edeceğimin telaşı içindeydim.
Bir yandan gezerken bir yandan da kitapçıları dolaşıyordum, üç beş kitap buluyordum fakat yeterli değildi. Sonra birden kendi kendime "Neden kütüphaneye gitmiyorum ki" diye sordum. İnternetten araştırma yaptıktan sonra Euston Caddesinde bulunan kütüphanenin yolunu tuttum.
Çok büyük bir bahçeden geçtikten sonra kütüphaneye girdim. Beklediğim kütüphane kalıplarının çok dışında bir kütüphaneye karşılaştım. Giriş bölümü kalabalıktı kütüphaneyi gezmeye gelen turist kafileleri ile karşılaştım ve onları görmek merakımı daha da uyandırdı. Hemen kütüphaneyi gezmeye koyuldum.
British Library bir kütüphaneden çok daha fazlasıydı, bir an içimden burası "entelektüel bir Disneyland" dedim. İçeride sosyal bilimlerden, felsefeye, Asya ve Afrika çalışmalarına dek birçok ayrı okuma odasının daha doğrusu kütüphanenin barındığı adeta bir kütüphaneler federasyonuydu British Library.
10 dakika içersinde üyelik
Ben de sosyolojinin de içinde bulunduğu okuma odası olan Sosyal Bilimler kısmında aldım soluğu, fakat girişin yanında oturan görevli bana kartımı sordu ve ben de olmadığını söyledim. Üye olmamı söyledi, hemen kayıt ofisine girdim, kafamdan böyle bir yere üye olmak herhalde bedava değildir diye geçirdim ama söz konusu tez olunca ve böyle bir hazinenin ortasındayken belli bir miktarı gözden çıkarmamak da olmazdı.
Hemen bir sıra numarası aldım, görevliler, bana kayıt olmak için gerekli belgeleri söylediler. Pasaport ve kimlik bunun için yeterliydi. Ücreti sordum, gülümseyerek "ücretsiz" dedi.
Danışman, her departmanda bulunan yetkililerin her konuda yardımcı olabileceğini, birçok danışmanın Fransızca, İtalyanca ve Yunanca dahil bir çok dil bildiklerini söyledi ve Türkçe bilen görevli henüz bünyelerinde bulunmadığı için özür diledi. Özel kamera sistemiyle resmim çekildi ve 10 dakika bile geçmeden bir senelik üyelik kartım elimdeydi.
Kütüphaneye mont ve çanta ile girmek, kurşun kalem dışında herhangi bir kalem kullanmak yasak. Girmeden özel eşyalarınızı dolaplara kilitliyor, şeffaf poşetlerin içine size lazım olan defter ve kalemlerinizi alıp öyle içeri giriyorsunuz. Girişte ve çıkışta görevliler şeffaf torbalarınızı kontrol ediyor.
13 Milyon Kitap
Sosyoloji bölümünde soluğu alıyorum. Hemen altı yedi kitap birden elime alıp çalışma masalarından birine geçiyorum. Sosyal Bilimlerin bulunduğu bölüm üç katlı ve sadece o departmanda beş yüz civarında özel masa var. İlk iki günüm bu olağanüstülüğün şaşkınlığı içersinde geçti. Tezim için çok önemli kaynaklara ulaştım ve tezimi yazabileceğime inanmaya başladım.
İkinci gün ise okuma odalarında olan kitaplardan çok daha fazla kitabın yerin altında toplamda beş kattan oluşan devasa depolarda olduğunu öğrendim. O kitaplara ulaşmak için de yapmanız gereken tek bir şey var, kütüphanede bulunan bilgisayarlardan birisinden size verilen kütüphane numarası ile istediğiniz kitapları aratıyor ve sipariş veriyorsunuz, yarım saat içersinde de istediğiniz kitaplar resepsiyona ulaşmış oluyor ve sizler de oradan teslim alıyorsunuz.
Kütüphanenin bünyesinde 13 milyon kitap olduğunu ve toplam raf uzunluğunun ise 625 km olduğunu ve günde yaklaşık 16 bin kişinin kütüphaneyi ziyaret ettiğini ikinci gün öğreniyorum. Her gün en az dört saat kütüphanede çalışmaya başladım, her gün başka başka kaynaklarla tanıştım ve keşke yazın gelip tezimi burada yarılasaydım diye içten içe hayıflandım.
Çokkültürlülüğün fotoğrafı
Kütüphanede müthiş bir düzen ve kütüphane kültürü mevcuttu. Deyim yerindeyse "çıt çıkmıyordu", masalar, sandalyeler, ışık düzeni çok iyi düşünülmüştü, ortam çok ferahtı ve saatlerin nasıl geçtiğini anlamak mümkün olmuyordu. En hoşuma giden şey de insanların bu denli kütüphane kullanımına alışkın olmasıydı. Kütüphanede sadece öğrenciler yoktu.
Ayrıca kütüphanenin ortamı adeta çok kültürlülüğe tutulan bir aynaydı, İngilizi, başörtüsülüsü, kippalısı, punkı, 80'ine merdiven dayamış dedesi, Hintlisi, Pakistanlısı ile kütüphanenin çatısı altında farklılıklar çok güzel bir fotoğraf oluşturuyordu.
British Library’de "engelliler" de engelli değillerdi. Her şey o kadar muntazam düşünülmüştü ki fiziksel dezavantajı olan insanlar her bölüme rahatça ulaşabiliyordu.
Kütüphanenin bir diğer özelliği içersinde Magna Carta’nın, Leonardo Da Vinci’nin el yazması gibi kıymetli eserleri barındırması, sergi alanlarının, atölye mekanlarını da barındırmasıydı. A’dan Z’ye bütün gününüzü geçirebileceğiniz entelektüel bir alemdi orası. Tezimin neredeyse yarısını tamamlamama vesile olan bu mekana minnettar olacağım.
O yüzden bu sene Londra’dan ayrıldığımda, hem Londra’dan hem de British Library’den ayrıldığıma üzüldüm. Londra’da yaşamak için nedenler listeme ise British Library de ilk üçe girdi. Türkiye’de de açılan onca alışveriş merkezi yerine British Library gibi kütüphanelerin açılmasını çok isterdim. Alışveriş merkezleri, katlı otoparklar yerine kütüphanelerle çevrelenmiş bir ülke toplumunun ruh sağlığının çok daha iyi olacağı kanaatindeyim. (NK/GG)