2016’ya yaşama sevinci taşıyan bir yazıyla başlamak isterdim.
Çetin Altan, bir yığın olumsuzluğu ifade ettiği yazılarının sonunu çoğu kez, “Enseyi karartmayalım” cümlesiyle bağlardı. Altan, toplumsal hayatta bu kadar kötülüğün, adaletsizliğin, baskının, soygunun yaşanıyor olmasına rağmen yine de enseyi karartmayalım diyerek umutlu olmayı isterdi.
Enseyi karartmayalım sözünü basın dolaşımına sokan Çetin Altan, son yazısında "Artık anlaşılıyor ki ülkeme demokrasinin geldiğini göremeden ayrılacağım bu dünyadan” demişti. Dediği gibi, Çetin Altan ülkeye demokrasi gelmeden öldü.
Bırakın demokrasinin gelmesini, “Demokrasi” sözcüğünün elde yamuk yumuk da olsa var olan “Dem” hecesinin “E” ve “M” harfleri de gitti! Sıra geldi “D”ye! Bu ülkede başkanlıkla birlikte o “D” de yok olacak!
2016’ya girdik ki, hem de ne giriş!
Şiddet, korku, tehdit, şantaj, yalan, inkâr, saldırı, kan, acı vb. toplumu sarmış sarmalamış durumda.
Güneydoğu’da bazı yerleşim yerlerinde iki aydır devam eden ve tankların bile devreye sokulduğu şiddet, sokağa çıkma yasağı, ölümler, ölümler!
HDP’nin kapatılması veya milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündemde.
İktidar yanlısı basının düzeysiz, tehditkâr, saldırgan ve yönlendirici yayınları alabildiğine hız kazanmış durumda. Ölçü, izan, basın etiği hak getire! Daha yeni bir örnek; Beyaz’ın programına Diyarbakır’dan bağlanan bir öğretmenin (Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıklamasına göre öğretmen değilmiş. O kişinin öğretmen olmaması neyi değiştirir?) Güneydoğu’daki duruma masumane dikkat çekerek çocuklar ölüyor demesini bir terör propagandası olarak nitelendirip program yapımcısını ve kanalı tehdit ettiler. Kanal D ise, bu tehdide karşılık sanki ortada bir suç varmış gibi, “…terörün her türlüsüne karşı Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü ilke edinmiş Kanal D olarak hem böylesi bir provokasyonun hedefi olmanın hem de akla hayale gelmeyecek senaryolarla yıpratılma gayretinin üzülerek farkındayız. Doğan TV ve Kanal D ilk günden bugüne devletin yanında yer almıştır” açıklamasını yaptı!
Doğan medya grubunun Kürt sorunundaki şahin tavrı biliniyor. Bu açıklamalar, malumun ilamıdır! Dünyanın her yerinde devletin yanında veya iktidarın borazanı olmuş basın vardır. Ancak dünyanın hiçbir yerinde iktidarın, devletin yanında yer almış basının özgürlükçü olduğu, objektif haber yaptığı görülmemiştir! Bu, işin doğasına aykırıdır!
Bir de başımıza Diyanet çıktı! O zaten hep vardı da, gittikçe içini dışa dökmeye başladı ve bunlardan, iletişim kanallarının yaygınlığı nedeniyle haberdar oluyoruz. Diyanet, kendince toplumsal kesimlere rol modelleri çizerek, bilgisini ve görevini aşan açıklamalarda bulunuyor. Aslında Diyanet tam da kuruluş amacına uygun olarak dini, egemen siyasetin emrine verme görevini layıkıyla yapıyor! İktidarın dış politik yenilgilerinin ve iç politikadaki gerilimlerinin yaşandığı şu ortamda Diyanet belki de gündem değiştirmeye çalışıyor. Böyle bile olsa, söyledikleri yenilir yutulur cinsten değil. Marquis de Sade bile bu kadarını yazmamıştı! Yetiş ya Freud!
Toptan bir çürümüşlük yaşıyoruz!
İktidarın inşa ettiği korkunun ve iktidar gücünü kullanarak dağıttığı çıkarların yönlendirdiği bir toplum haline geldik.
Güçler ayrılığı ilkesi yok olmak üzere.
Yargının durumu ortada!
Danıştay, Sayıştay gibi o ‘beğenmediğimiz’ kurumlar bile bitiriliyor.
Polis ve asker 1990’lardan kalma!
Yasama, koltuklarına yaslanmış duruyor.
Muhalefetin adı var, kendi yok.
Hükümetin hükmü, Saray’a bağlı.
Yürütme, fiili başkanlık şeklinde icra ediliyor.
Saray işaret ediyor, işareti emir telakki eden tak-şak paşalar yapıyor!
Medya, birkaç adacığın dışında boğazına kadar çamurda; hiç bu kadar düzeysiz, iftiracı, tehditkâr, cahil olmamıştı!
Havuç ve sopa siyaseti, iş ve medya dünyasını teslim almış.
Sanat boğulmuş, kültürel deformasyon had safhaya ulaşmış.
Eleştiri, hakaret ve terör savunuculuğuyla itham edilerek boğulmaya çalışılıyor.
Eğitim tümden bitmiş.
Ortalık yalandan geçilmiyor.
Toplum korkutularak biat edilmeye zorlanıyor.
İktidara karşı yalnız ve yalnız Kürtler/HDP direniyor.
Türkiye’deki bütün bu olanların odak noktasında başkanlık senaryosu var!
Başkanlık hususu ayrı yazı konuları ama şu kadarını söyleyeyim: Senaryosu böyle tehlikeler içeren bir olgunun bizatihi kendisi daha korkunç tehlikeler içerir! Ve demokratik olmayan bir sistemde başkanlık demek, tiranlık demektir.
Beni devletin şiddeti değil, devlet şiddetinin toplumda yaygınlaşan çürümeyle örtüşmesi korkutuyor.
Bir diğer deyişle faşizm beter, ama plebisiter faşizm çok daha beter!
2016’ya dünden daha kötü başladık.
Ensem kararıyor be Usta!
Ama şu dediğini de unutmamak gerek: “Bir ömür, sadece amaca ulaşmak için harcanmaz. O amaca doğru atılacak bir iki adıma yardımcı olmak için de harcanır.” (HŞ/HK)