“Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”…
Genel gerekçesine göre, ulusal ve uluslararası bağlantılarını kullanarak organize şekilde hareket edebilen bir terör örgütüyle, bir ilin sınırlarıyla bağlı kalmaksızın mücadele edilmesi” için yapılacak kanuni düzenlemeyle Bakanlar Kurulu’na “genel kolluk kuvvetlerine destek sağlanması maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir bütün olarak görevlendirilebilmesi” imkânı sağlanıyor.
Genel gerekçeye göre il sınırlarını aşan ve/veya illerde kolluk kuvvetleriyle TSK’nın müştereken operasyon düzenleyebilmesi, “koordineli” yürütebilmesi için Bakanlar Kurulu yetkilendiriliyor. İçişleri Bakanlığının teklifiyle Bakanlar Kurulu terör eylemlerinin “kamu düzenini” bozması ihtimali ile “genel kolluk imkân ve kabiliyetlerini aşan durumlarda” Silahlı Kuvvetlerin “desteğine” başvurarak operasyon “uygulama” kararı verebilecek.
Genel gerekçeye göre; “Üstün bir anlayışla terörle mücadele görevini yürüten tüm kamu görevlilerinin tereddüt içinde kalmaksızın etkin bir şekilde etkin bir şekilde bu görevlerini yerine getirebilmelerinin sağlanması gerekmektedir. Bu kapsamda terörle mücadele eden kamu görevlilerinin haksız iddialarla yıpranmasını önlemek maksadıyla hukuk devleti ilkesi çerçevesinde bazı düzenlemeler yapılmaktadır”. Terörle mücadelede görev alanlar “büyük cesaret ve fedakârlıkla ” görevlerini yaptıklarından dolayı bu mücadelede kanuni bir desteğin gerekli olduğu bazı kanunlarda değişikliğin asıl amacı…
Demek ki amaç kamu görevlilerinin terörle mücadelede tereddüt içinde kalmaması ve haksız iddialara karşı yıpranmalarının önlenmesi… Bu nedenle kanuni destek gerekli görülüyor. TSK’nin terörle mücadelede kolluk güçlerine destek olacak şekilde kullanılmasının usul ve esasları yeniden belirleniyor ve İl İdaresi Kanunun 11. maddesi değiştiriliyor (Tasarı Madde 12 ve devamı).
Bakanlar Kurulu kararıyla geçici süreyle Türk Silahlı Kuvvetlerini, kolluk güçlerine destek olması maksadıyla terörle mücadelede görevlendirilebilecek. Görevin kapsamı Bakanlar Kurulu kararında gösterilecek. Terörle mücadelede uygulanacak operasyonlarda, emir komuta ilişkileri, kuvvet kaydırılması gibi gerekli görülen “askeri” hususları belirleme yetkisi Genelkurmay Başkanlığına veriliyor. 1996 yılındaki İl İdaresi Kanununda yapılan değişiklikle maddede gösterilen prosedüre uyularak bu görevlendirme talebi il Valilerine verildi (5442 sayılı Kanun Madde 11/D).
İllerde icra edilecek görevlerde askeri birlikler ile genel kolluk kuvvetleri arasındaki işbirliği, koordinasyon ve gözetim valiler tarafından yerine getirilecek. Eğer askeri birliklerin belirli görevleri genel kolluk kuvvetleriyle birlikte yapması söz konusu olursa; operasyonlara komuta, sevk ve idare askeri birliklerin en kıdemli komutanı tarafından üstlenilecek.
Eğer operasyonlar sırasında gecikmesinde sakınca bulunan hallerde güvenlik kuvvetlerinin elinden kaçmakta olan kişiler izlenirken girdikleri konuta, işyerine veya kamuya açık olmayan kapalı alanlar ile bunların eklentilerine, can veya mal güvenliğinin sağlanması ya da kişinin yakalanması amacına münhasır olmak üzere, yetkili birlik komutanının yazılı emri ile konuta girilebilecek. Birlik komutanının kararı yirmidört saat içinde hâkim onayına sunulacak.
Görevlendirilen Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin faaliyetleri sebebiyle işlendiği ileri sürülen suçlar askeri suç sayılacak. Soruşturma askeri yargı makamları tarafından yürütülecek. Askeri Personel emekli, terhis, istifa gibi nedenlerle Silahlı kuvvetlerle ilişiği kesilse bile askeri yargının görevi sürecek. Görev ve faaliyetleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak da kamu görevlileri ise 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu görevlilerinin yargılanması Hakkında Kanun hükümlerine bağlı olacaklar.
Üstün bir anlayışla terörle mücadele görevlerini yerine getirdikleri halde kamu görevlilerinin, yıpratılmasına yönelik olarak asılsız iddia ve ithamlara maruz kalabileceklerini dikkate alan taslak yazıcıları kanunla koruma, bir çeşit “dokunulmazlık” yaratıyorlar. Operasyonları gerçekleştiren, katılan, emir veren, uygulayan asker veya polis kim olursa olsun, terörle mücadele görev ve faaliyetleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak soruşturma izni verilene kadar yakalama gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulamayacak. Terörle mücadelede görev alan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli ile mülki idare amirleri, kolluk kuvvetleri ile diğer memurlar ve kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken görevin niteliği gereği veya ifası sebebiyle vermiş oldukları zararların (kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dâhil) Devlet tarafından tazmin edilecek. Eğer dava açılırsa ve zararı doğuran faaliyette ilgili personelin görevini kötüye kullandığı mahkeme kararıyla anlaşılırsa zarar tazmin edilebilecek. Bu zararın Türk Silahlı Kuvvetleri personeline Milli Savunma Bakanının, mülki idare amirleri ve kolluk kuvvetlerine İçişleri Bakanının, diğer memurlar ve kamu görevlilerine ilgili Bakanın uygun bulması şartıyla bir yıl içinde rücu edilecek. Kısacası izin verilirse bir yıl içinde rücu edilecek
Terörle mücadelede görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görevin yerine getirilmesi sırasında işlendiği iddia olunan suçlardan dolayı, adli yargının görevine girdiğinden bahisle asker kişiler hakkında soruşturma yapılabilmesi veya kanunlardaki özel hükümlerin yetki verdiğinden bahisle Cumhuriyet savcılarınca memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında doğrudan soruşturma yapılabilmesi için soruşturma izni alınması şartı getiriliyor.
Adli yargının görevine girdiğinden bahisle; asker kişiler hakkında, (zaten askeri suç sayılıyor ama) Cumhuriyet Savcısının soruşturma yapabilmesi; Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları için Başbakan’ın, diğer personel için Milli Savunma Bakanının, Jandarma Genel Komutanı ve Sahil Güvenlik Komutanı ile bu Komutanlıklardaki diğer personel için İçişleri Bakanının iznine bağlı, izin verilmezse soruşturma yapılamayacak.
Eğer kanunlarda özel olarak yetkilendirilmiş ise Cumhuriyet savcılarınca soruşturma açılabilmesi memurlar ve diğer kamu görevlileri ve bağlı kuruluşların merkez teşkilatında görevli olan Valiler için İçişleri Bakanının, bölge veya ilde görevli olanlar ile kaymakamlar için Valinin, ilçede görevli olanlar için ise kaymakamın soruşturma izni vermesi gerekiyor.
Çok daha önemli bir değişiklik ise; önceden İl İdaresi Kanununa Madde 11/D bendine göre görevlendirilmiş olan, yani bir başka deyişle örneğin Haziran seçimlerinden sonra ortaya çıkan terörle mücadelede “kanunen” eskiden görevlendirilmiş ve Diyarbakır, Cizre, Nusaybin, Sur gibi il ve ilçelerde görev yapmış TSK personeli ile memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında 11. maddeye eklenecek olan (J) bendinin beşinci ve altıncı bentlerinde yazılı olan hükümler uygulanacak. Yani Kanuna eklenecek Geçici Madde 5 hükmüne göre; eskiden İl İdaresi Kanunun 11/D maddesine göre Valiler tarafından görevlendirilmiş kamu görevlileri ve askerler hakkında “soruşturma izni” alınması şartı, suçun askeri suç sayılması, tutuklanmama, gözaltına alınmama ve soruşturulmama gibi “dokunulmazlıklar” geçmişe yürürlü olarak yeni Kanun değişikliğine göre uygulanacak (Tasarı Madde 13).
Ayrıca Terörle Mücadele Kanununda değişiklik yapılarak terörle mücadelede görev alan Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, mülki idare amirleri, istihbarat ve kolluk görevlileri ile bu amaçla görevlendirilmiş diğer personelin, terörle mücadele görevlerinin ifasından dolayı mağdur, şikâyetçi, katılan, davalı veya davacı konumunda olması halinde de seçeceği bir avukatın ücretinin ödenmesi imkânı getiriliyor. Davacı konumunda olan personelin seçeceği bir avukata ücret ödenmesi ise ilgili Bakanın onayına tabi tutulmuştur.
Belki yapılmış tespitleri yeniden ve yeniden okumalıyız...
Hakikat Adalet Merkezi tarafından hazırlanmış olan Türkiye’nin “Cezasızlık Sorunu” hakkındaki “Soruşturma Süreci” ile ilgili Raporun yazarı Gülşah Kurt tarafından yapılmış şu tespite katılmamak mümkün değil: “ …güvenlik güçlerinin fiillerinin, yasayı ihlal eden niteliklerine karşın, yöneldikleri amaçlar sebebiyle meşrulaştırılması olgusunun, bir “devlet geleneği” olarak neredeyse içselleştirildiği bir toplumda yaşıyoruz. Devletin “şiddetin meşruiyeti” tekeli üzerinden değiştirdiği, dönüştürdüğü adalet kavramı zaman içinde hukuk sisteminin de içine işlemiş ve olağanüstü olanı olağanlaştırmış durumdadır.”
Demek ki yıllardır şaşırılacak olağanüstü bir durum yok ve artık her şey olağan!
AİHS’nin 15. maddesinde yer alan savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde Devletin ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla Sözleşmede öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir. Bizde ise kanun yazıcıları ile yapıcıları “olağanüstü hallerde” temel hak ve özgürlükleri askıya almayı; durumun gerektirdiği ölçüde ve evrensel ilkelere ters düşmemek olarak değil, tamamen kaldırmak olarak anlıyor. “Güvenlik esastır, özgürlükler ortadan kaldırılır” ilkesini benimsemişler.
Demek ki İl İdaresi Kanununda değişiklik gerçekleşirse AİHS’de yer alan bir hakkın kötüye kullanımına dair “yasak” ihlal edilmiş olacaktır. Kanunun kabulü AİHS’nin 17. maddesine aykırıdır. Çünkü AİHS hükümlerinden hiçbiri bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşmede tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüklerinden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz…
Güvenlik güçlerine kanunla getirilecek “dokunulmazlık” zırhı sağlanmasıyla hesap verilebilirlik imkânsızlaşır ve artık soruşturma ve/veya yargılama süreçleri cezasızlığı doğurur. Şüpheli veya sanık konumuna düşen kişinin mutlaka cezalandırılması değildir amaç. Ama mağdurlar nezdinde bir adalet arayışı vardır. Beklenti gerçeklerin aydınlanması ve ortaya çıkmasıdır. Toplum nezdinde uzun ince bir yol olan adalet arayışının sonunda; adaletin ve adalet duygusunun elde edilebilirliğinin sağlanmasıdır asıl olan…(Rapor. Sayfa 17. Gülşah Kurt)
Yıllardır bir türlü vazgeçilmeyen “cezasızlık”; çıkarılacak kanunlarla olağanüstü hallerin olağana dönüştürülmesidir ki, son kanun tasarı aslında budur.
Terörle Mücadelede görev alanların görevlerini yaparken görevin niteliğinden doğan veya görevle ilgili olmak şartıyla görev sırasında işlendiği iddia olunan suçlardan dolayı, eğer; eğer soruşturma izni verilir ceza davası açılırsa, bu davadan mahkûmiyet kararı çıkar ve kesinleşirse, eğer tazminat davası açılabilir ve bu karar kesinleşirse, kesinleşebilirse… Eğer, eğer, eğer… Ve eğer olursa, eğer “hukuk işlerse” ve eğer her şeyin kanunlara uygun işlemesine kanunlar engel olmazsa… Eğer kanun devletindeki kanunlar çalışırsa… Bir gün eğer izin çıkarsa…
İnsan hakları ihlallerinin soruşturmasına eğer kanunlar ve devlet eğer bir gün izin verirse; bilin ki ortada bir tuhaflık ve olağan yargıda bir olağanüstülük var demektir! (Fİ/HK)