2010 Dünya Kupası'ndaki ilk maçında Almanya'nın Avustralya'yı 4-0 yenmesi ve Türk kökenli Mesut Özil'in dikkat çeken futbolu, bu konudaki değişik yorumları da gündeme getirdi.
15 Haziran tarihli Hürriyet gazetesi, "Almanya, Mesut Özil'in önderliğinde ilk maçında Avustralya'yı topa tuttu" derken, Türklerin önderlik merakını da gayet güzel sergiliyordu.
Aynı gazetenin köşe yazarlarından Yılmaz Özdil, "fırsat eşitliği sağlanan ülkede yeteneklerini ortaya koyabilme imkanı bulan" Mesut Özil'den söz ediyordu.
Gerçekte ise Almanya, eğitim konusunda Avrupa'nın en eşitsiz ülkelerinden bir tanesidir.
Dört yılda ne değişti?
2006 Dünya Kupası Almanya'da yapılmış ve İtalya'nın şampiyonluğu ile sonuçlanmıştı. Almanya'da milli takım konsepti bu şampiyonadan sonra değişti.
Kaçırılan şampiyonluğun yanı sıra, Polonya doğumlu Lukas Podolski'nin "anavatanı"nın milli takımına gol atması ve bu nedenle de Polonya'da "hain" ilan edilmesi de Almanya'da milli takım konseptinin değişmesini hızlandırdı.
Bu konuda göçmen kökenli gençlere milli takımda yer veren Fransa ve Hollanda örnekleri özellikle dikkate alındı. Almanya'da en büyük göçmen grubunu oluşturan Türkiyelilerin üçüncü kuşak gençleri değişik Alman takımlarında zaten forma giyiyorlardı. Bayern München ya da Werder Bremen gibi ünlü Alman takımlarında oynayabilen bu gençler neden Almanya milli takımında da oynamasındı?
Farklı kökenlerden gelen Almanlara böylece Milli Takım yolu açıldı.
Vatandaşlık kavgası
Bu konuda en büyük sorun, göçmen kökenli gencin Almanya vatandaşlığına geçmiş olması ve daha önce başka bir milli takımda oynamamış olmasıydı. FİFA kurallarına göre, bir milli takımda oynayan, başka bir milli takımda oynayamıyordu.
Almanya ve Türkiye futbol federasyonları arasında, Almanya vatandaşı olan Türkiye kökenli kaliteli futbolcuları kendi yanına çekme yarışı başladı. Bu konuda Fatih Terim'in büyük çaba harcadığını belirtmek gerekir... Bu amaçla yerli yersiz çok sayıda Türkiye kökenli göçmen futbolcu milli takıma çağrıldı. Amaç, onlara kısa süre de olsa bir kez milli formayı giydirerek, ilerde Almanya milli takımında oynamalarını engellemekti. Bu amaçla Almanya'daki Türkçe basın da baskı aracı olarak kullanıldı. Almanya milli takımında oynamayı tercih eden Türkiye kökenli Almanlar "lanetlendi", "vatanseverlikleri eksik bulundu".
Bugünlerde gazetelerde "Mesut Özil'in nasıl olup da elden kaçırıldığı" tartışılıyor. Mesut Özil'in Türkiye milli takımı forması giymesi artık mümkün değil. Bazıları suçu Fatih Terim'de bulurken, bazıları ise Mesut'un başlangıçtan beri Almanya milli takımında yer almaktan yana olduğunu iddia ediyor.
Türkiye kökenli Alman futbolcular konusunda çekişme bundan sonra da sürecek gibi görünüyor.
Ekip çalışması
Almanya'da doğan ve büyüyen, farklı bir kültürde eğitim gören, futbola küçük yaşta başlayan ve yer aldığı takımda bambaşka ilişkiler içinde oynayan Türkiye kökenli bir futbolcunun, "öz ülkesinin" milli takımında yer aldığında büyük performans göstereceğini sanmak, bize özgü garipliklerden bir tanesidir. Bu beklentinin altında yatan anlayış, ekip çalışmasına karşı yabancılıktır.
Futbolun kolektif bir oyun olduğunu herkes bilir. Az bilinen ise, kolektivitenin sadece kamplar, antrenmanlar ve 90 dakika oynanan futbolla sınırlı olmadığıdır. Futbolcu, futbol dışındaki yaşantısıyla, alışkanlıklarıyla ilişkisini keserek sahaya çıkmaz, çıkamaz. Futbol dışındaki yaşantısı, toplumun genel eğilimine uygun olarak, bireysel gösteriler üzerine kurulmuş olan bir kişi, kolektif futbola ne kadar uyum sağlayabilir? Burada sorun niyet değil, genel alışkanlığın bir şekilde sahadaki futbola da yansımasıdır.
Futbolcuların hem kendi takımlarında hem de milli takımda yeterince kolektif oynayamadıkları, sık sık bireyselliğe kaçtıkları ve bunun da takıma zarar verdiği söylenir. Doğru bir saptamadır... Ne ki, futbol dışı yaşamında kolektiviteden, ekip çalışmasının öneminden uzak olan bir kişinin, sahada iken ister istemez bireysel gösterilere yönelmesi kaçınılmazdır.
Almanya'da yetişmiş göçmen kökenli futbolcular Türkiye'ye geldiklerinde önce çok beğeniliyorlar. Disiplinliler ve kolektif futbola yatkınlar... Ama bir süre sonra "bozuluyorlar". Onlardan beklenen verim bir türlü alınamıyor. Disiplinsizleşiyorlar... Trafikten vergi ödemeye kadar birçok konuda kurallara mümkün olduğu kadar az uyulan bir toplumun futbolcusu, sahada kendisinden uyması beklenen oyun kurallarına neden uysun?
Bireysel gösterinin bu kadar prim yaptığı bir toplumda kolektiviteden sapmamak, "bozulmamak" mümkün değildir.
Bireysel yetenek ve ekip
Bireysel yetenek sadece futbolda değil hayatın her alanında önemlidir. Kalitesiz kişilerden kurulmuş bir ekipten fazla iş çıkmaz. Bireysel yeteneklerin de sınırları vardır ve bu yetenekler ancak iyi bir ekip içinde bütün kapasitelerini ortaya koyabilirler. Mesut Özil'de bireysel yetenekten ötesini görmeyen anlayış, böyle bir düşünceye yabancıdır. Mesut Özil nasıl bir ekibin içinde çapını göstermektedir ve aynı kişi başka bir ekipte neden aynı performansı sergileyemez?
Üzerinde düşünmekte yarar vardır...(EE/EÖ)