13 Şubat 1945'te düzenlenen ve on binlerce kişinin ölümüne neden olan Dresden bombardımanı için "Alman Hiroşiması" da denilir. 65 yıl önce o gün, önce İngiliz hava kuvvetleri Royal Air Force, ardından ABD hava kuvvetleri tarafından kent yoğun olarak bombalanmış, çok sayıda yangın bombası atılması nedeniyle kent ateş topuna dönmüştü.
İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına yaklaşıldığı günlerde Dresden askeri açıdan önemli bir kent değildi. Bombardımanın amacı, Hitler'in arkasında duran sivil halkın direncini kırmak, moralini bozmaktı. Bir de savaşın başlangıcında Londra'nın V1 ve V2 roketleriyle bombalanmasına misilleme söz konusuyfdu.
Almanya gibi herkesin yüz yıllardır birkaç yerde kaydının bulunduğu bir hesap-kitap ülkesinde bile, Dresden'de o gece kaç kişinin öldüğü bilinemedi: "Birkaç on bin kişi" denildi.
Alman Hiroşiması'nın 65. yılında Nationaldemokratische Partei Deutschlands'ın (NPD=Almanya Milliyetçidemokrasi Partisi) Dresden'de "soykırıma karşı anma yürüyüşü" düzenleyeceği biliniyordu. Önce mahkeme süreci yaşandı. Kent yönetiminin yürüyüşü yasaklamasına karşı NDP mahkemeye başvurdu ve sonuçta legal bir parti olduğu için izin alabildi. Almanya'da faşist parti yasak olduğu için NPD kendisine faşist değil nationalist ya da ulusalcı diyor.
Bunun üzerine Almanya'daki sol güçlerin her kesiminin yanı sıra kiliseler ve değişik ilerici örgütler de neo nazi yürüyüşünün engellenmesi için insanları Dresden'e gelmeye çağırdılar. NPD bu yürüyüşü her yıl yapar ve engelleme çabası da sonuçsuz kalırdı. Sol Parti Başkan Yardımcısı Katja Kipping, "bu sefer yaptırmayacağız" dediğinde, bu geniş kampanyaya güveniyordu. Sonuçta 700 NPD'liye karşın Dresden'de toplanan ve bombardımanda simgesel bir yeri olan eski kenti kuşatan on bin kişi Nazileri yürütmedi. Solculardan rahiplere, Dresden'in bulunduğu Sachsen eyaleti başbakanına kadar çok kişi oradaydı.
Peki göçmenler neredeydi? diye sorarsanız, orası biraz sorunlu.
Almanya büyük bir ülke, Dresden uzak bir kent, ek olarak Sachsen Eyaleti'nde de az sayıda göçmen yaşıyor. Dolayısıyla Almanya'nın değişik yörelerinden çok sayıda göçmenin NPD karşıtı gösteriye katılması beklenemezdi. Bu durum yayınlarda konuya dikkat çekilmesini ve Dresden'e yakın yerlerde oturanların oraya gitmeleri için çağrı yapılmasını engellemezdi.
Dresden'de toplanan on bir kişi içinde mutlaka göçmenler de vardı, ama göçmen örgütlerinin katılım için özel bir çaba harcadıkları da söylenemezdi.
Aynı gün, 13 Şubat'ta Strasbourg'da "Komplonun 12. yılını protesto" yürüyüşü vardı. Abdullah Öcalan'ın kaçırılarak Türkiye'ye tesliminin 12. yılı protesto edildi. Katılan kitlenin büyük bölümü büyük bir Kürt nüfusunun yaşadığı Almanya'dan geldiği açık... Kuzey Almanya'dan Dresden'e olan mesafenin iki-üç katını göze alarak Strasbourg'a gelenlerin Dresden'e gitmemekten öteye, orada ne olduğunu bile bilmemesi ilginç değil, yıllardan beri rastlanan bir durum... "Nazilerle mücadele Almanların sorunudur, bundan bize ne!" Teoride kimse böyle söylemiyor ama uygulama sonuç olarak buraya çıkıyor.
Türkler'de konuya yönelik hassasiyet biraz daha fazla, bu da ülkede daha eski olmaktan kaynaklansa gerek... Ama sadece biraz...
Burada kısaca Antifa adlı örgütten de söz etmek gerekir. Siyah giyimli, yüzleri genellikle kapalı ve neo nazileri gördükleri her yerde saldıran bu grup, genellikle sanıldığı gibi anarşist değil... Bu yönde eğilimleri yok değil ama genellikle Almanya'deki genel sol çizginin bir tarafında görünmemeye de dikkat ederler. Antifa içinde yer alan Almanya'da doğup büyümüş Türk gençlerinin sayısı az değil... Türkçeyi az bilen, fazlasını bilmeye gerek de görmeyen bu gençler, neo nazi şiddetine karşı başka bir şiddetin uygulayıcıları arasındalar. Sık sık ipin ucunu kaçırdıkları, anlamsız şiddete başvurdukları da olmuyor değil... Sadece onlardaki değil Antifa genelindeki anlayış şöyle ifade edilebilir: "Olay çıkmazsa konu basına yeterince yansımaz. Biraz olay çıktı mı, haberlerde birinci sıradasın. Halktan en ilgisiz kişi bile ne olduğunu duyar."
Dresden'de hiç olay çıkmasa da fazlasıyla duyulacaktı ve duyuldu da... (EE/EK)