Son zamanlarda anlatılan fıkra gibi bir şehir söylencesi var: İki genç kadın İstiklal Caddesinde dolaşırken biri diğerinin kolundan çekerek önünden geçtikleri kitapçının vitrinini gösterir ve "Bak, Yaprak Dökümü'nün kitabı da çıkmış, hemen alalım" der.
Klasik romanların dizi uyarlamalarının kitabı okuyanlarda yarattığı huzursuzluğu, dizilerinin romanın sınırlarını fazlasıyla aşmasını bir yana bırakırsak yeni moda dizilerin en yararlıları "edebiyat uyarlamaları"dır. Hayatı boyunca o romanları ve yazarları duyamayacak olan geniş bir kitleye ulaşmış oldu kimi klasikler. Bu tür TV yapımlarını diğerlerinden "naif" buluyorum.
Hikaye kolaylığı
Diziye aktarılan romanlar, edebi yoğunluğu olan kitaplar olduğundan, hikayenin ihtiyaç olduğu ölçüde açılması ve uzatılması mümkün. Diğer yandan roman kahramanlarının bazılarının TV için karmaşık ve anlaşılmaz karakterlere sahip olması, ister istemez sadeleştirme gerektiriyor.
Dizi için romanın bu kadar sündürülmesini bir yana bırakırsak, yapılan değişiklikler ve sadeleştirmeler zorunludur. Romanın birçok karakterle kurulması, bu karakterlerin birbirine değen hayatlarının üzerinde oynanmaya müsait olması ayrıca hikaye akışı için kolaylıklar sunuyor. (Dizilerin ilerleyen bölümlerde tamamıyla kitabın dışına çıkmasına değinmiyorum)
Oyunculuk imkanları
Bu dizilerde oynayan oyuncuların en büyük avantajlarından birisi, senaryonun dışında da karakterlerini oluştururken başvurabilecekleri kaynaklarının olması. Edebiyatla iyi bir ilişkisi olan oyuncular karakter okumalarını iyi yapabilirse senaryonun sunduğu imkanların da ötesinde bir sufleye kavuşmuş olurlar. Çok sık karşılaşmadığımız oyunculuk gösterilerini belki de o imkanla kotarabilirler.
TV karakterlerinin illa ki iyi bir imajı olması gerektiğini bilirsiniz. İzlediğiniz dizide kötü karakterin ufak şaşkınlıkları, zaafları onu çekilir hale getirir, hikayede kalmasını sağlar. Romanı okuduğunuzda fazlasıyla aksi ve katı bir adam olduğunu gördüğünüz bir karakterin TV'de makyajlanmış olması anlaşılır bir şey. Yaprak Dökümü'ndeki Ali Rıza Bey, Halil Ergün'ün oyunculuk karizması ve mizacıyla bambaşka bir adama dönmüş. Metinden devşirilen dizinin illa ki değişikliklere sebep olacağını biliyoruz. Lakin Ali Rıza Bey -belki de Halil Ergün'e duyduğumuz sempati yüzünden- TV'de haddinden fazla farklı.
Muhafazakarlığın roman uyarlamalarına bakışı
'Türk Aile Yapısı' cümlesiyle açılan birçok açıklamanın izlediği akıl yolunda yürümesi çok zor olan TV yapımlarının tıkandığı yerlerden birisi de "muhafazakarlık". TV'de iş yapanların çoğunun toplumun ahlaki normlarına saygı duyduğunu söyleyerek korunaklı bir bölge yaratmaya çalıştığını fark edersiniz. TV yapımcılarının farkında oldukları toplumsal yönelim aslında muhafazakarlık değil.
Genel olarak politika ve edebiyatta olduğu gibi TV'de de "söylenmesi istenenler-söylenmesi sakıncalılar" sınıflandırması yapılır toplum tarafından. Bilenen onca yalan ve dolabın, arazlı toplumsal alışkanlıklar ve ön yargıların kendisi değil de dile getirilmesi ayıp ve günah kabul edilir. Elbette bu algı egemenler tarafından oluşturulur, beslenir.
Diğer yandan birçok açıdan arazlı ve izlenmesi sakıncalı hikaye teşvik edilebilir. İçinde silah, gasp, işkence olan yapımlar sorun teşkil etmez. Genel hatlarıyla bu ülkedeki muhafazakarlık "götürü iş" alır. TV'de kafa kesmek meşrulaştırılır; sevişmek ayıplanır.
Romanlardan uyarlanmış TV dizileri muhafazakar müdahale ve eleştirilerden pay alıyor. Bu dizilerde gerçeklerle tay giden hikayelerin anlatılması, çelişkilerin ve görmezlikten gelinenlerin -belli bir oranda da olsa- gösterilmesi müdahale için geçerli neden.
Başarılı yapımlar
Aşk-ı Memnu, Yaprak Dökümü, Hanımın Çiftliği dizileri ekranda kalma sınavını geçtikten sonra, geniş oyuncu kadrolarının içinden birçok oyuncu sırasıyla güçlü oyunculuklarını gösterdiler. (Teknik ekiplerin de geniş olduğunu ve dizinin sürekli oluşunun çalışanlar için önemini saymıyorum. Takip edilirliği bakımından diziler günümüzün romanları sayılsa da, kolektif çalışma ürünü olan yapımlar için emek verenlerin büyük kısmı haksızlığa uğruyor, insani çalışma koşullarına erişemiyor, emeğinin karşılığını alamıyor. Düşünüyorum da, günde 17-18 saat çalışmak zorunda kalan insanlar örgütlenip geniş çaplı bir eylem yapsa başarılı yapımların hangileri çalışanlarının haklarını veriyor görürdük.)
Benim dikkatimi çeken ve beğendiğim dizi Hanımın Çiftliği. Hayır, Özgü Namal ya da Mehmet Aslantuğ'u çok sevdiğim için değil. Yan rollerdeki oyuncular belirliyor dizinin estetik izleğini bence. Necip Memili dizinin TV'ye ve bize sunduğu en iyi yetenek.
Hanımın <Çiftliği'ni diğerlerinden ayıran en büyük özellik oyuncu kadrosundan kaynaklanıyor. Özgün bir senaryo ve yaratıcı bir yönetmenle bu kadro çok daha iyi bir iş kotarabilir.
Hakan Boyav, Ali Düşenkalkar, Mehmet Aslantuğ, Özgü Namal, Necip Memili, Zuhal Gencer Erkaya'dan oluşan bir oyuncu kadrosunun yer aldığı bir sinema filmi... Hanımın Çiftliği'nin sinema filmi çekilseydi, bu oyuncularla çok başarılı olurdu.
Klasik alternatifler
Erol Taş'ın Cemşir'i, Aydemir Akbaş'ın Berber Reşit'i (yeni versiyonda Hakan Boyav çok iyi oynuyor), Sami Hazinses'in berber çırağını, Zaloğlu'nu da Osman Cavcı'nın oynadığı 1990 yapımı, yönetmenliğini Ünal Küpeli'nin yaptığı, Gülben Ergen'li, Atilla Saral'lı, Meral Orhansoy'lu dizinin çok daha etkili olduğunu söylemek gerek. TRT'de yapılan uyarlamaların en büyük özelliği hikayenin sündürülmemesi. 10-13 bölümde dizinin bitirilmesi hikayeye bir güç veriyor.
1974 yapımı Aşk-ı Memnu TRT'de yayımlanan ilk yerli yapımı dizi. Kadrosunda Müjde Ar, Neriman Köksal, Salih Güney ve Şükran Güngör'ün yer aldığı dizinin yönetmeni Halit Refiğ idi. Bu eski versiyonlara internette video paylaşım siteleri ve kimi forumlardan ulaşabilirsiniz.(AA/EÜ)