"Adaletsizliği engelleyecek gücümüzün olmadığı zamanlar olabilir. Fakat itiraz etmeyi beceremediğimiz bir zaman asla olmamalı."
Savcılığın PKK'nin şehir örgütlenmesi diye tarif ettiği KCK/TM'nin üyesi olmakla yargılanan Kürt siyasetçi ve hak savunucuları mahkemeye sundukları ortak savunmayı Elie Wiesel'den alıntıladıkları bu cümleyle bitirdi.
Farklı illerde 2 bin 200'den fazla insanın gözaltına alındığı ve 10 civarında davanın açıldığı KCK soruşturmalarının ana davası olarak Diyarbakır kabul ediliyor. Uzun zaman sonra mahekemeye çıkarılan muhalifler savunmalarını "Demokratik Siyaset ve Demokratik Toplum Savunması" başlığı altında topladı.
Savunma, herkesin siyasi olduğunu kabul ettiği davada Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ve daha geniş biçimde örgütlenen Demokratik Toplum Kongresi'nin "demokratik özerklik" programının üzerine oturuyor.
Baskının normalleşmesi
Kürt muhalefetinin önemli, temsil gücü yüksek isimlerini cezaevine gönderen dava Diyarbakır'da herşeye rağmen sukünetle karşılandı. Hem BDP yöneticileri, hem de adliye önünde toplanan kalabalık günlük rutinin içinde gibiydi. Dışarıdan bakan birine tuhaf görünebilecek bu durumun arkasında ne olduğunu anlamak için Hatip Dicle'nin "serden geçti" göndermesi anlam taşıyor.
Yıllardır mücadele içinde yer alan ve önemli bir kısmı geçmişte yıllarca cezaevinde kalmış sanıkların başka bir durumda anlamsız kahramanlık olarak görülebilecek tavrı -"bizi mahkum edip etmemeniz önemsiz, karar barış mı, şiddet mi üzerine olacak"- kentteki haleti ruhiye içinde samimiyet kazanıyor.
Sokakta konuşan pek çok insan aynı sözcüklerle olmasa da bölgede yargılanmanın, cezaevine girmenin, çatışmanın, eziyetin normalleştiğini vurguluyor. Gerçekten de -belki yakınları yargılananlar ve gençler dışında- insanların yüzünde öfke yok; daha çok yorgunluk, yıpranmışlıkla karışık bir kabullenmişlik ve kendine güven var. Kentin farklı yerlerinde insanlar benzer sözleri tekrarlıyor: "Kendileri bilir, bizim kaybedecek birşeyimiz yok."
Hükümete kayıtsızlık
Öfkeyse başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın BDP'yi hedef alan sözlerine. Hükümetin süreci olumlu anlamda ilerletecek herhangi bir adım atacağından umudu olan bir kişiye bile rastlamak zor. Başbakanın samimiyetsiz olduğu, bir "imha politikası" yürüttüğü sıkça tekrarlanıyor. O yüzden ne istiyorsunuz, ne bekliyorsunuz soruları da artan oranda cevapsız kalmaya başlıyor. Biz kendi başımızın çaresine bakalım hissiyatı yaygın.
Erdoğan'ın referandum mitinginde Diyarbakır'a yeni cezaevi sözü vermesiyse herkesin eğlence konusu.
Örtük sorunlar
Diyarbakır'da adliye ve büyükşehir belediye binası ironik biçimde yan yana. İnsanlar da zaten adliyenin değil, belediyenin önünde toplanıyor. Davanın tutuksuz sanıklarından olan belediye başkanı Osman Baydemir önemli bir isim.
12 Kasım'a kadar devam edecek duruşmalarla ilgili genel öngörü, mahkemenin gerilimi düşürmek için İnsan Hakları Derneği (İHD) şube başkanı Muharrem Erbey gibi bazı tutuklu sanıkları tahliye edeceği, bir kısmı zaten 18 aydır cezaevinde olan diğerleriniyse tutuklu kalacağı yönünde. Baydemir'in tutuklanması gibi bir ihtimaliyse kimse düşünmek istemiyor.
Öte yadan, "ne sağcı ne solcu" olduğunu söyleyen birkaç kişi farklı bir noktaya dikkat çekiyor. Varolan durumun kentin sorunlarının üstünü örttüğü, örneğin belediyenin bazı altyapı hizmetlerini eksik bıraktığı gibi eleştiriler dillendiriyor. Uzmanlığını yaptıktan sonra kente dönen bir doktor, hükümetin doktorları işçileştirdiğini, şimdilik Doğuya kimse gelmek istemediği için rahat olduklarını ama barış sağlanırsa sağlık reformunun hem çalışanlar hem de hastalar üzerindeki olumsuzluklarının görüleceğini söylüyor.
Kısacası, çatışma durumunda düzen farklı işliyor.
Demirtaş: Davadan daha fazlası
BDP eşbaşkanı Selahattin Demirtaş davayı izlemek için gelenlere teşekkür ederken gösterilen dayanışmanın sadece Kürt halkıyla değil, ezilenlerin ezenlere karşı dayanışması olduğunu vurguladı. Toplumsal mücadelenin sadece Türkiye'de değil, dünyada anlamsız addedildiği bir dönemde bu somut durumun örnek olduğunu; hem Türkiyeli hem de dünyanın farklı yerlerindeki devrimciler için anlamlı olduğunu belirtti.
Gerçekten gün boyunca Türkiye sosyalist hareketi ve sendikal hareketinin tanınan isimlerinin büyük bir bölümü, Kürt sorununa ve Kürt muhalefetiyle ilişki kurmak konusunda farklılaşan tutumları olmasına rağmen oradaydı. Bir kısmı o akşam, bir kısmı da ertesi gün kentten ayrıldı ve nöbet yine bölgedeki insanlara kaldı ama Demirtaş bu dayanışmanın sürmesini umut ettiğini "devletin de bu dayanışmanın anlamını görmesi gerektiğini" ekledi. (EÜ)