Çocukluğumda geçirdiğim bir ameliyat nedeniyle ilk ve orta öğretim hayatım boyunca beden eğitimi derslerinden muaf tutuldum. Ailem ve okul idareleri tarafından beni korumak için bulunmuş bu yöntemin aslında koruyucu olmadığını yıllar sonra öğrendim. Ama daha da önemlisi, uygulandığı süre boyunca öyle büyük bir sıkıntı kaynağı idi ki, benim için korunmanın hiçbir önemi kalmıyordu.
Beden eğitimi dersleri günün ortasında bir saatte olurdu, bu ders sırasında herkes eşofmanlarını giyerek spor salonuna veya bahçeye giderken benim sınıfta oturup, beklemem gerekirdi. Bu gibi durumlarda çokça söylenen "sen de o sırada oturup ders çalış" demenin hiç bir faydası yoktur hissedilen sıkıntıyı geçirmeye.
İnsanların hak ve özgürlüklerini kullanmalarının güvencesi öncelikle, herhangi bir hak veya özgürlüğü kullanmanın kişiye bir külfet haline getirilmemesidir. "İşte sana bu olanağı yaratıyoruz, sen de biraz sıkıntıya katlan" dediğinizde yaptığınız iş bir hakkı güvence altına almak değil, bir lütufta bulunmak oluyor. Alevi inancı nedeniyle din dersine girmeyen çocuğun bu dersten muaf tutulması ve okulun kayıtlarına bu durumun derse devamsızlık gibi girilmesi, bana okul yıllarımı hatırlattı.
Bir çocuğun din dersine girmemek için sırasıyla; herhangi bir dine mensup olmadığını beyan etmek zorunda kalması, dersten muaf tutulması, derse devamsız gibi kayıt yapılması ve bu durum sınıf geçmesini etkileyince dava açmak zorunda kalması din ve vicdan özgürlüğünün ihlali ve ayrımcı muameleye maruz kalmak demektir.
BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesinin 14. maddesi ve TC Anayasasının 15 ve 24. maddelerine göre herkes din ve vicdan özgürlüğüne sahiptir. Bu demektir ki, herkes inanmak veya inanmamakta ve inanacaksa da istediğine inanamakta serbesttir ve bunu açıklamaya zorlanamaz ve bu sebeple ayrımcılığa maruz kalamaz.
Oysa biz, muaf tutma uygulaması ile inancını açıklamaya zorlamakla kalmıyor, bir de çocukları başetmeleri zor bir muamele ile karşı karşıya bırakıyoruz. Arkadaşları bir derse girerken bahçede gezinmek, herkesten önce çıkıp eve gitmek veya diğerlerinden geç gelmek. Neden? Onun inancı eğitimi verilmeye değmediği için mi, gerekmediği için mi? Neden? Bunun cevabını vermek gerekir. Aksi takdirde çocuk kendini damgalanmış, dışlanmış, küçümsenmiş hissedecektir. Eğer, onu bu dersten muaf olmayı isterken düşünecekti diyorsanız, hiç konuşmayalım, zaten özgürlükten bahsetmiyoruz demektir.
Sözleşme ve TC Anayasasının öngördüğü sistem, çocuğun inanacını açıklamak zorunda kalmayacağı ve inancı/inançsızlığı sebebiyle ayrımcılığa maruz kalmayacağı bir eğitim sistemidir. Bunun ilk şartı, din eğitiminin zorunlu ders olmaktan çıkarılması ve okullarda bütün dinlerin öğretilebileceği bir program sunulmasıdır. Din dersini seçmeyen öğrenciye o saatte başka ders olanakları sunulmalıdır. Din dersi veya alternatiflerini seçen kişi hiçbir şekilde inanç beyan etmeye zorlanmamalıdır. 1982 öncesi böyleydi, okula verilen bir dilekçe ile hiç bir gerekçe beyan etmeden din dersine katılmak istenmediğini bildirmek mümkündü.
Ancak burada kritik olan konu; bir inanca mensup çocuğun din eğitiminden ne anlışıldığıdır. BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi, çocuğun din ve vicdan özgürlüğünden, eğitim hakkından ve ana babanın hak ve yetkilerinden bahsederken, çocuğun ana babası veya Devlet tarafından bir kalıba dökülmesinden bahsetmez.
Ana babanın sorumluluğu, çocuğa onun yetenekleri ile bağdaşır biçimde haklarını kullanması için yol göstermektir. Elbette çocuğa mensubu olduğu dinin gereklerini öğretme hak ve sorumluluğuna sahiptir. Ama hiçbir anne baba çocuğunu sadece kendi dinini öğrenmeye, başka dinleri öğrenmemeye veya mensubu olduğu dine inanmaya zorlayamaz.
Hiçbir anne baba çocuğunu mensubu olduğu din dışındaki dinlere düşman biçimde yetiştirme özgürlüğüne sahip değildir.Bu çocuğun haklarına aykırıdır. Çocuk kendi seçimlerini kullanma olanağına sahip büyümelidir ve yetişkinler de çocuğa herşeyden once bunu borçludur. Bu durum çocuğun doğduğu andan itibaren anne babadan bağımsız bir birey olmasının gereğidir. Bunun güvencesi de devlettir.
Eğer anne babalar, çocuklarını gelişimleri ile orantılı olmayan biçimde din eğitimine veya öğretimine veya inançların açıklanmasına veya ifasına zorluyorsa, devletin bunu önleyecek tedbirleri alması beklenir. Burada söz konusu olan çocuğun anne babaya karşı haklarının korunması bakımından devletin alması gereken sorumluluklardır: anne baba destek programları, eğitimler, anne babanın yetkilerin kısıtlayıcı müdahaleler vb.
Dolayısıyla, aslında sunni mezhebine mensup müslüman çocukların din eğitimleri tamam da diğerleri sorunlu denilemez. Muaf tutulma işlemindeki garabet, bizatihi mevcut eğitimin garabetidir ve bütün çocukları ilgilendirmektedir. Din eğitiminin kendisi düşünülmeden ve düzenlenmeden yapılacak her düzenleme, sunni müslümanlık dışındaki inançlara mensup veya inançsız çocuklar bakımından doğal olmayan bir özellik taşıyacak ve bu da hem din ve vicdan özgürlüğü hem de ayrımcılık yasağı bakımıdan ihlallere neden olacaktır. (SA/NV)