Tarih Nedir?
Tarihçilerin, araştırmalarının sonucunu paylaşmalarıdır, kolektif hafızanın hatırladıklarıdır.
Arşivlerdeki belgelerdir, geçmişten bugüne kalan çeşitli nesnelerdir, sözlü tarih çalışmalarıdır, kitaplardır, belgesellerdir, babaannenizin, anneannenizin anlatamadıklarıdır.
Hatta aşk kurgu fonuyla "Ev İçi Tarih Öğrenimi"ni sağlayan dönem dizileridir, okul müfredatına dâhil olabilen bilgilerdir.
Liberal tarihçiler konuşur bu ülkede. Liberal tarihçiler tarihi, "arka odalardaki" seslerin müdahaleleri ile münazara ederler.
Arşivlerdeki belgelere ulaşmak meseledir, ulaşabilenin bu belgeleri kullanabilmesi daha da büyük bir meseledir.
Bu ülkede geçmiş evlere, hatırı sayılır nostaljik dokunuşlarla ve reyting coşkusuyla hazırlanan dönem dizileri ile girer. O dizilerde üst üste senaryo hataları yapılır. Üst üste özür dilenir kimi çevrelerden. Kurgu ile gerçek birbirine karışır. Gene o dizilerin birinde canlandırılan Diyarbakır Cezaevi'nde yaşanan işkenceler şiddet "dozundan" dolayı uyarı alır.
Bir başka dizi Deniz Gezmiş'in idam sehpasında söylediği sözlerini "Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği" dediği yerde keser, reklama girer. Kanallar, iktidar tarafından dürtüklendikçe senaryo ekibi "aşkları" çoğaltır, olmadık yerlerde entrika, nefret duyguları kabarır, her şey saçmalaşır.
Okul müfredatının tarih bilgisi, Yavuz Sultan Selim'in Çaldıran'a kadar Alevi kellesi keserek ilerlediğinden, Kuyucu Murat Paşa'nın Celali İsyanlarını bastırırken kuyuları doldurduğu binlerce kişinin Alevi- Bektaşi olduğundan bahsetmez.
Herkesin din hanesine "İslamiyet" yazıldığı bu ülkede Alevi inançla büyütülen bir çocuğa tüm Kuran sureleri ezberletilirken, kendi tarihi öğretilmez. Toplumsal amnezi klinik bulguları içerisinde sözüm ona teferruat olan her bilgi aynı zamanda şok etkisi yaratacak gücü taşır. İşte bu yüzden bu ülkede halkı "Kin ve düşmanlığa" tahrik etmek kolaydır.
Yakın zamanda Çayan Demirel'in "Dersim 38", Aydın Orak'ın "Berivan" belgeselleri yasaklandı. Gene bu ülkenin yargısı şu an cezaevlerinde tutulan birçok kişinin evlerinde bulundurdukları Fre. Engels'in ve K. Marx'ın Komünist Manifesto, Lenin'in "Devlet Ve ihtilal", Mahir Çayan'ın "Toplu Yazılar", Oğuzhan Müftüoğlu'nun "Bitmeyen Yol" kitaplarını örgüt üyeliğine yeterli delil olarak gösterebildi.
Gene bu ülkede, Zini Gediği Katliamında öldürülen insanların yakınlarının açmış olduğu "Toplu mezarların açılması ve naaşlar üzerinde DNA tetkiki yapılması" başvurusu, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından takipsizlik kararı ile sonuçlandı.
95 Alevi köylünün kurşuna dizilerek öldürüldüğü Zini Gediği Katliamı "zamanaşımına uğradığı" gerekçesi ile kapatıldı. Bu arada bu başvurunun suç duyurusu niteliğinde olmadığını belirtelim. Buna rağmen mahkeme tarafından ancak suç duyurulurunda geçerli olabilecek "zamanaşımı" gerekçesi takipsizlik kararında kullanılabildi.
Tüm bunlardan anladığımız bu ülkenin geçmişi ile henüz ayıklaya ayıklaya, seçe seçe yüz yüze gelebildiği. Ne yaman çelişki, aynı ülkenin Başbakanı şimdi Dersim Katliamı için özür diliyor. Aldanmayın, bahsi geçen tarih, ezilenlerin, aşağı görülenlerin, öldürülenlerin tarihi değil. İkinci el tarih anlayışı ile "gerçek" farklı şekilde farklı amaçlar için gün yüzüne çıkartılmak isteniyor.
İktidar hırsından tez ihtiyarladığını düşündüğüm Başbakan, bir başka katliamın, Sivas Katliamı'nın sanık avukatlarının Adalet ve Kalkınma Partisi'ne (AKP) üye olan 19 kişi olduğunu unutuyor.
Her doğru vakitte "Gönül Sazını Titretenler" ayarında konuşmalar yapan Başbakan hangi acıdan hangi vakitte nemalanacağını iyi biliyor. Necdet Adalı ve Erdal Eren'in isimlerinin anıldığı o malum konuşma da referandum öncesine denk geliyordu. Bunun adı siyaset ticaretinde, acının patentini sahiplenmektir. Hâsılatın nasıl üleşildiğini anlatmak sayfalar sürer ki akıllar ermez.
Ha eksik ha yalan ha saptırılmış, "gerçek" ne yapar ne eder geriye döner. Ondan sonrası gerçeğin kimlerin elinde, dilinde murdar edildiği ile ilgilidir. Üç gün önce televizyonlarda izlediğimiz gibi.
Dersim Katliamı iktidar ile muhalefet partisi arasında oynanan yakan top oyununa benziyor. Tanıştırayım, yakan top, Dersim Katliamı oluyor. Topu yakalayan seçmen potansiyelinin olasılığını artırıyor, gene o topla düşmanını vuruyor. Birkaç gündür bu oyunu izliyoruz. Bir özür furyasıdır esiyor. Özre giden cümleler ve özürden sonraki cümleler "özrün amacının" konudan bir hayli uzak olduğunu gösteriyor. Siyasete hizmet eden özür, acıları tartaklıyor, taciz ediyor.
Bazı özürler mağdur olandan çok mağdur edenin "yüksek erdem" nümayişi olur ya. Bu da terütaze, halisüddem örneği. Ne diyelim, yeni acı patenti vatana millete hayırlı olsun. (FG/HK)