Devletlerin dış politikaları duruma göre, hele çatışmacı dönemlerde sıkça değişebilir. Bu yazının konusu Türkiye’nin değişen politik tutumları değil, aynı anda/aynı konjonktürde çifte standart politik tutumlarını ele almaktır. Dış politika her ne kadar bağımsız bir alan gibi gözükse de, nihayetinde iç politikanın/iç durumun genel belirleyiciliğinde şekillenir.
İktidar ve onun medyadaki hık deyicileri daha dün ABD’yi kastederek bir “Üst akıldan” bahsediyorlardı. Erdoğan ve AKP iktidarı Türkiye’nin güçlenmesini, ülkenin uluslararası alanda söz sahibi olmasını istemeyen batının bir üst akıl oluşturduğunu ve bu yolla Türkiye’deki muhalefeti desteklediğini, onlara akıl verdiğini vs. anlatıp duruyorlardı.
Erdoğan büyük bir liderdi ve bu durum, Osmanlı dirilecek korkusuyla batının hoşuna gitmiyordu! Paralel (FETÖ) örgüt boşuna kurulmamıştı vs.
Üst akıl uydurukçuları, bu saçma görüşler üzerinden Erdoğan ve AKP iktidarının etrafının düşmanlarla çevrili olduğu algısını oluşturmaya çalıştılar. Bunu yaparken küçük ama önemli bir kurnazlığa başvurarak, iktidar ile Türkiye’yi özdeşleştirdiler. İktidarın etrafı (Türkiye’nin etrafı), (iç ve dış) düşmanlarla çevriliyse, yapılması gereken, koşulsuz olarak iktidarı (Türkiye’yi) savunmaktır!
Peki, ne oldu?
Daha düne kadar batıya saldırırken, Suriye’deki son gelişmeler ve özellikle Rus uçağının düşürülmesinin hemen arkasından koşa koşa o üst aklın kollarına sığındılar! Bütün o üst akıl iddiaları, yine kendi elleriyle iki gün içerisinde çöktü!
İşte iktidar ve cenahı, bu kadar sığ ve güvenilmez!
Çifte standardın bir diğer örneği de, Kürt sorununda görülüyor.
Daha düne kadar Barzani ve Talabani’ye bırakın politik tavır alışı, her türlü hakareti yaparak aşağılayan bu devletin şimdilerde neredeyse en iyi dostu Barzani oldu!
Peki değişen ne?
Türkiye, Irak’taki Kürt özerk bölgesi gerçekliğini kabul etmek zorunda kaldı. Elbette iyi de yaptı.
Ancak devletin ve yürütme gücünün Kürt paranoyası şu sıralarda yine tavan yaptı.
İşte bu paranoya yüzünden önemli ve hatta uluslararası ilişkilerde sorun çıkarma potansiyeline sahip bir çifte standart yaşanıyor.
Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki Kürt özerk bölgesini kabul ediyor; Musul’a asker göndermenin Peşmerge eğitimi adı altında kamuflajını yapıyor; Irak Kürdistan’ından yüklü miktarda petrol alıyor; Irak Kürdistan’ına önemli ekonomik yatırımlarda bulunuyor vs. İyi, güzel.
Peki, bütün bunlar böyleyken, yani Türkiye, Irak’ta Kürt özerk bölgesini tanırken, Suriye’de oluşturulmaya çalışılan Kürt özerk bölgesini ne diye tanımıyor?
Bırakalım Türkiye’nin Suriye kuzeyindeki Rojava Kürtlerinin özerkliğini tanımasını, bunu bir kırmızıçizgi olarak görüp o bölgedeki Kürtlerin ve onların siyasal gücü PYD’nin fiilen ezilmesi için elinden geleni yapıyor. Türkiye’nin IŞİD ilişkisindeki zigzaglarının nedenlerinden birisi, işte bu Kürt paranoyasıdır!
Irak’taki Kürt özerk bölgesiyle Suriye’de oluşturulmaya çalışılan Kürt özerk bölgesi arasında Türkiye’nin uyguladığı bu çifte standardın bir izahı var mı?
Irak’taki Barzani yönetimiyle PYD’nin yönetimi arasındaki siyasal farktan dolayı böyle bir tavır alıyoruz demek, bu soruya bir cevap oluşturmaz!
Neden?
Çünkü buradaki konu her iki bölgede bulunan Kürt yönetimlerinin siyasal niteliği değil, bir halkın bir toprak parçası üzerinde özerk, federe, eyalet (kavramlara takılmayalım) şeklindeki bir yapının kurulması konusudur. Oradaki özerk bölgenin varlığı ile bölgenin siyasal yönetim biçimi iki ayrı olgudur. Özerk bölgedeki yönetimin siyasal yapısına karşı olmak, bizatihi bölgenin özerk yapısına karşı olmak anlamına gelmez!
Yarın Türkiye bu çifte standart tavrın sıkıntılarını yaşayacak!
Bütün bunlardan ne sonuç çıkarabiliriz?
Suni sınırlardan (Kaldı ki bunun doğalı nedir?) oluşturulmuş Ortadoğu coğrafyası kapsamlı bir savaş bölgesi haline gelmeye başladı. Türkiye elbette bunun dışında kalamaz! Ancak bu iktidarın Ortadoğu politikasındaki ideolojik körlükleri, Osmanlıcılık sevdaları ve mezhepçi görüşleri Türkiye’yi tehlikelere sürüklüyor. Erdoğan ve AKP iktidarı, güvenilmez bir durumda. AKP iktidarının dönemleri, bu güvenilmezliğin uygulamalarıyla, söylemleriyle dolu!
Dimyat’a pirince gitme sevdalıları yüzünden evdeki bulgurdan olma tehlikesi gittikçe büyüyor. Tamam, Türkiye küçümsenecek bir ülke değil. Türkiye, Baskın Oran’ın dediği gibi, orta büyüklükte bir ülke ama Erdoğan ve AKP iktidarının dış politikası da güvenilmez ve tehlikeli bir hal arz ediyor.
Böylesine çok faktörlü bir Ortadoğu çatışmasında Barzani ittifakı üzerinden Musul’un Başika bölgesine asker göndermenin getirisinden kat kat fazla götürüsü olabilir!
Hele bu askeri sevkiyatın gerekçesini, Musul’u IŞİD’in elinden kurtarmak diye sunmak, uluslararası aktörler için bir komedi, bizler içinse aklımızla alay etmektir!
Türkiye, başta Kürt sorunundan kaynaklı korkularını aşmak zorunda. Kürt sorununu çözemeyen bir Türkiye kesinlikle rahat yüzü göremez! Suriye ve Irak üzerinde yeni sınırlar çizileceğini ve Türkiye’nin de bundan gerekli payını alması gerektiğini söyleyen iktidar çevreleri, Kürt meselesinden dolayı bu yeni sınır çizme hususunun Türkiye’yi de kapsayabileceğini hiç düşünüyorlar mı?
Böyle bir durumun manivelası ise, işte o çifte standart olacaktır! (HŞ/HK)