Bugün sayıları 528'i bulan çevirmenler örgütlenme adımlarını üç yıl kadar önce İnternet'te atmışlardı. BU yaratıcı ve canlı grupta çevirmenlerin yanı sıra çeviri bölümü öğrencileri, akademisyenler, editörler, redaktörler de bulunuyor.
Meslek birliği, üyelerin haklarını arama, yaşam ve çalışma koşullarını iyileştirme, meslek kalitesini yükseltme gibi amaçlarla çevirmenlere pek çok olanak sağlayacak.
Çevirmenlerin işi çok. Önce Tolkien'in "Noel Baba'dan Masallar" kitabında yapılan 1453 tarihinin çıkarılması ile şimdi de George Perec'in "Kayboluş" kitabının özgününde olmayan bölüm eklemeleriyle iki çevirmenin yaptıkları kültür çevrelerinde tartışılıyor.
İyi çevirileri, kültür dünyamıza katkıları ile değil, olumsuzluklar üzerinden birden görünür olan onlardan biriyle, çevirmen Aslı Biçen'le konuştuk, çevirmeni, sansürü, ifade özgürlüğünü ve örgütlenme süreçlerini sorduk.
Biçen 15 yılda 35 kitap çevirdi. En sevdiği çevirileri Kasvetli Ev, Charles Dickens; Abşalom Abşalom, William Faulkner; Geceyarısı Çocukları, Utanç, Salman Rusdie; Doğmamış Kristof, Fuentes; 62, Cortazar; Geceyi Anlat Bana, Djuna Barnes; Muhtaç Olduğun Her Şey, A.L. Kennedy.
Neden çevirmen oldunuz, çevirmenlik nasıl bir iştir?
Sabah sekiz akşam altı çalışma fikri pek hoşuma gitmediği için, tabii bir de edebiyata oldum olası düşkün olduğum ve çeviri yapmaktan zevk aldığım için çevirmen oldum. Emeğinizin maddi karşılığını almamayı fazla kafaya takmıyorsanız çevirmenlik iyi bir iştir ama sevmeniz gerekir. Sevmeden yapılacak bir iş değildir.
Çevirmenliğin sıkıntıları, gerilimleri neler buna rağmen sürdürmenizin nedenleri?
Çevirmenliğin iki tür sıkıntısı vardır: Birincisi cümlelerle, kelimelerle boğuşmak, sürekli kendi haddini hududunu sorgulamak, her gün yüzlerce karar vermek.
İkincisi de yayınevleriyle boğuşmak. Özellikle çevirmenin kıymetini bilmeyen yayıncılarla. Yegâne tasarruf kalemi olarak çevirmeni görmelerinin ve ondan kırptıkları her kuruşu kâr saymalarının yanı sıra, çevirmene insan muamelesi yapmaktan bile âcizdir bazıları.
Telefon ettiklerinde muhatap bulamayan, haklarını talep ettiklerinde hakarete uğrayan çevirmenler var. Buna rağmen sürdürmemin sebebi, bu işi sevmemden başka bir şey olmasa gerek.
Türk Dil Kurumu sözlüğünde yalvaç kelimesinin örnek cümlesi şöyle:"Biz dilmaç değiliz, yalvacız yalvaç!" Sizce ne demek?
Bu iki kelime de bana yabancı, anlamak için sözlüğe filan bakmam gerek. Sarf edene sormalı.
Çevat Çapan çeviri yaptığı için daha az şiir yazdığını söylüyor, Işık Ergüden de başkalarının eserleri için kendi sözcüklerini eksiltmekten söz ediyordu. Yaratıcılık ve çevirmenlik arasında nasıl bir ilişki var?
Çeviri gerçekten müthiş zihin emeği gerektiren ve zihni acayip yoran bir iş, ayrıca bütün vaktinizi alır. Öyle ki değil oturup şiir, roman yazmak, akşam içinizden kitap okumak bile gelmez. Çeviri, biraz kıskanç ve talepkâr bir iştir, başka alanlardaki yaratıcılığı engeller, bütün yaratıcılığı kendisine ister.
Çevirmen işini yaparken ne kadar özgür, ifade özgürlüğü bağlamında yaşadığınız sıkıntılar ne ve özgürlüğün yolu sizce ne?
Çevirmen, kendisine izin verdiği kadar ve yayınevi ona izin verdiği kadar özgür. Ben roman çevirdiğim için ifade özgürlüğü konusunda pek sıkıntı yaşamadım. Özgürlüğün yolu bence onu çok istemek ve herkesin istemesi için de bir şeyler yapmak. Neden kıymetli olduğunu insanlara iyice anlatabilmek.
Tolkien'in "Noel Baba'dan Masallar" adlı kitabındaki sansürü ve son olarak gündeme gelen George Perec'in "Kayboluş" kitabındaki "yaratıcı çevirmenlik" işini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sansür sevimsiz bir kelime en başta, ama aynı zamanda bir dayatma. Okura bir şey dayatmış oluyorsunuz, onlardan bir şey esirgeyerek ya da Kayboluş'ta olduğu gibi ekleyerek. Beni daha çok işin bu tarafı ilgilendiriyor yani biri adına karar verme tarafı.
Çevirmenin yazardan ziyade okura sadık olması gerekir bence, okur adına karar vermemesi, bir şeyleri ondan saklamaması gerekir. Okura verilmiş bir sözdür çeviri.
Bir metinde tahrif sayılabilecek şeyleri onayladığımı söyleyemem. Ama bilinçli ya da bilinçsiz sansür uygulayan bir çevirmeni de anlamak gerekir bence. Ahlak çok ilginç bir konu, şahsi ahlakınızla iş ahlakınızın çatıştığı yerde tercihinizi hangisinden yana kullanmalısınız? Bu çok geniş ve tartışılmaya muhtaç bir konu.
Siz, Salman Rushdie çevirmenisiniz. Ölüme yazılmış birine Türkçe'de can olmak size neler hissettirip düşündürüyor?
Salman Rushdie'ye baktığımda ölüme yazgılı birini görmedim hiç. Tuhaf ama yazarların özel hayatlarıyla yazdıklarını tümüyle ayırıyorum sanırım. Bence Rushdie iyi bir yazar, ve bir çevirmen olarak beni bu ilgilendiriyor. Kötü bir yazar olsa çevirmek istemezdim. .
İfade özgürlüğü ve inanca saygı ilişkisinde son yaşanan karikatür krizini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yine Salman Rusdie ve çevirmenleri gündeme geldi, bir çevirmen daha önce öldürülmüştü, bu yaşananlara sözünüz ne?
Karikatür krizinde bir lafa takıldım, "İslam'ın tabularını yıkma" lafına. Bu bana haddini bilmezlik gibi geldi. Diyelim ki tabu, bunu yıkmaya soyunmak ne büyük kibirdir. Diyelim yıkıldı, o zaman ne olacak?
Sansürü tartışıyoruz ya, bu derginin editörü, dini hassasiyetleri düşünerek bu karikatürleri sansürleyebilirdi elbet. Burada sansür o kadar da kötü bir şey olmazdı, bir sürü insan ölüp duruyor bu karikatürler yüzünden. Sansür ve ifade özgürlüğü konusunu bir "gri" bölge haline getiren de bu.
Kitap Çevirmenleri Girişimini (KÇG) ve gelinen noktayı anlatır mısınız, ne oldu da iflah olmaz "münzeviler" birleşmeye karar verdiler?
KÇG ilk başta deneme mahiyetinde kurulmuştu aslında. Bir sürü haksızlığa maruz kalıyoruz bari dertleşelim diye. Böyle aktif bir çizgiye geleceğini tahmin etmiyorduk hiç.
İflah olmaz münzeviler, inzivayı bir "şey" yüzünden seçiyorlarmış demek. Romantik olacak belki ama çevirmenlikte bir tutunamama durumu var gibi. Ama tutunamasak da enayi değiliz demek.
İnternet'teki grup Babil Kulesi'ni hatırlatıyor bana bazen, herkes aynı anda farklı bir dilden konuşuyormuş gibi, velhasıl her çevirmen ayrı bir âlem. Bunun örgütlenmenize etkileri nasıl oluyor?
Herkesin farklı dillerden konuşması bence güzel bir şey. Farklı diller olmasa bizim mesleğimiz de olmazdı. Grubumuz pek ateşli bir grup, ortalık aniden toz duman olabiliyor.
İlk başta canım sıkılıyordu ama sonradan bunun yaratıcı bir süreç olduğunu fark ettim. İnsan zihni kavga esnasında daha yaratıcı oluyor. Bunun örgütlenmeye etkisi nedir bilemiyorum doğrusu.
Bana olumlu gibi geliyor. Bir sürü farklı fikir ortaya atılıyor, eninde sonunda da mutlaka iyi bir şey ortaya çıkıyor. Geldiğimiz nokta, yaptığımız şeyler azımsanacak gibi değil.
ÇEV-BİR'in gündeminde neler olacak sorunlarınız ve çözümleri doğrultusunda?
Meslek Birliğimizin gündeminde pek çok şey var aslında. Öncelik, çevirmenlerin haklarını yayınevlerine karşı korumakta tabii. Bir anlaşmazlık çıktığında arabuluculuk yapmak. Okurların ve yayınevlerinin gözünde çevirmenin itibarını arttırmak.
Çeviri kalitesinin artması için faaliyetlerde bulunmak. Mesela bir çevirmenevi kurmak: yabancı çevirmenleri de ağırlayabileceğimiz, kütüphanesi, toplantı salonu olan, pek çok kişi toplayacak bir tartışma ve üretme alanı. Atölyeler düzenlemek ve daima canlı bir grup olmayı sürdürmek.
ÇEV-BİR'in kurulması ve sonrası süreçte çevirmenliğe gönül vermişlere düşen nedir sizce, meslektaşlarınızdan beklentileriniz neler?
Çevirmenliğe gönül verenlerin, çevirinin bir gönül işi olduğu fikrinden uzaklaşmalarını bekliyoruz öncelikle. Çeviri çok üst seviyede bir emek işidir ve bunun maddi bir karşılığı olmalıdır.
Ayrıca yayınevlerinden maddi ve manevi iyi muamele talep etmelerini bekliyoruz. Çeviriyi bir meslek olarak kabul etmelerini ve sürdürmelerini, bunu yapanlara destek olmalarını istiyoruz. Elbette gelip Meslek Birliği'nde bizimle birlikte çalışmalarını da rica ediyoruz. (SS/BA)