Çeber ailesinin avukatı Taylan Tanay, Engin Çeber'in önce polis merkezlerinde, sonra Metris Cezaevi'nde işkence yapılmasından sonra ölmesiyle ilgili soruşturmada, altı cezaevi görevlisinin işkence nedeniyle değil, "ölüme neden olmak" suçlamasıyla tutuklandığını söylüyor.
"Savcılar 'İşkence ancak karakolda yapılır' dedi"
Radikal'de İsmail Saymaz'ın haberine göre, Tanay, "Savcılar işkence olmadığına kanaat getirmişler. Tartıştık. Bana 'İşkence ancak karakolda yapılır' dediler" diye konuşuyor.
Önceki akşam (3 Kasım) Metris Cezaevi’nin Çeber'in getirildiği sıradaki sorumlu müdürü Fuat Karaosmanoğlu, gardiyan Yavuz Uzun ve Murat Cise "kasten yaralamak suretiyle öldürmeye sebebiyet vermek"; Selahattin Apaydın, "kasten yaralamak suretiyle insan öldürmek"; Sami Ergazi ve Nihat Kızılkaya "kasten yaralamaya yardım etmek" suçlamasıyla tutuklanarak Paşakapısı Cezaevi’ne gönderildi.
Çeber ve arkadaşları Cihan Gün, Özgür Karakaya ve Aysu Baykal, 28 Eylül'de, Ferhat Gerçek'i vuran ve felç kalmasına neden olan polisin hâlâ tutuklanmamış olmasını protesto ettikleri basın açıklamasının ardından gözaltına alınmışlardı. Tutuklama kararının ardından Baykal Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi'ne, Çeber, Gün ve Karakaya Metris'e gönderilmişlerdi. Karakaya ve Gün, hem polis merkezlerinde hem de cezaevinde yapılan işkenceyi ayrıntılarıyla savcıya verdikleri ifadelerde anlatmıştı.
İşkenceyle ölümün cezası ağırlaştırılmış müebbet
Bu suçlamaların işkenceyi içermemesinin en azından iki olumsuz sonucu var. İşkencenin saptanmasıyla ve soruşturulmasıyla ilgili süreçler işlemezse, işkencenin cezasızlığı bir kez daha gerçekleşmiş olacak.
Ayrıca işkence sonucu ölümün cezası çok daha ağır. Tanay’ın yorumuna göre şu durumda, gardiyan Apaydın için sekiz-12 yıl, diğer beş sanık için ise iki-beş yıl hapis cezası istemiyle dava açılabilir. İki-beş yıl hapis istemiyle yargılanan sanıklar, "suçlu bulunsalar bile" eğer alt sınırdan ceza alırlarsa, iki yıllık cezaları da ertelenebilir.
Oysa yeni Ceza Yasası'nın işkenceyle ilgili bölümünde, ceza 3-12 yıl. Bu durumda alt sınır iki yıldan fazla olduğu için cezanın ertelenme olasılığı yok.
İşkence sonucunda ölüm varsa, ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis. Yani yasada var olan en ağır ceza.
İşkencenin cezasının arttığı durumlar
Ayrıca, işkencenin cinsel taciz içermesi durumunda ceza 10-15 yıla çıkıyor. Baykal, işkence sonrasında cinsel tacizin gerçekleştiğini bildirmişti.
İşkenceye katılanlara da aynı ceza veriliyor; ihmal nedeniyle gerçekleşmesinde de cezada indirim olmuyor.
İşkence yaşamı tehlikeye sokmuşsa, duyulara, organlara kalıcı zarar vermişse, konuşmada kalıcı zorluğa, yüzde sabit ize, gebe kadının çocuğunun erken doğmasına neden olmuşsa ceza yarı oranda artıyor.
Eğer işkence duyuların, organların işlevinin yitirilmesine, bitkisel hayata, iyileşmesi olanaksız hastalığa, konuşma, çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, yüzde sürekli değişikliğe, gebe kadının çocuğunun düşmesine neden olmuşsa, ceza bir kat artırılıyor.
İşkence sonucu kemik kırılmışa, kırığın etkisine göre, ceza 8-15 yıla çıkıyor.
İşkence yalnız karakolda olmaz
Yasada işkencenin nerede gerçekleştiğine dair mekan sınırlaması yok: "Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında..." diyor.
Ayrıca, Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşmenin tanımı da çok net:
"İşkence, bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ayrımcılığa dayanan herhangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmî sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir edimdir."
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Yavuz Önen, özellikle polislerin yetkisini artıran yasa değişikliğinin gündeme gelmesinin ardından resmi mekan dışı, hiçbir gözaltı kaydı olmaksızın yapılan işkencede artış olduğuna dikkati çekmişti. İnsan Hakları Derneği (İHD) de raporlarında bu vakaları belgelemişti.
Önen bianet'e şöyle demişti:
"İşkenceye karşı hukuk özgürlüğünden alıkonulmuş insanları konu alıyor. Psikolojik şiddetten ağır acı vermeye kadar bütün uygulamalar bu kapsamda. Bir grup insan, bir meydanda çevrelendikten sonra kötü muamele görüyorsa da bu kapsamdadır. Bir insanın bedenine hiç dokunmadan, korkutarak da işkence yapılabilir. İnsanın gözünü bağladığınız anda işkence yapmış olursunuz. Bu tanımlardan taviz verdiğiniz anda, gerisi çorap söküğü gibi gelir; işkenceyi meşrulaştırmaya başlarsınız."
Uluslararası İşkence Mağdurları Rehabilitasyon Konseyi'nin (IRCT) kurucularından nörolog Inge Genefke de, bianet'e verdiği röportajda "Devletler bu tanımın dışına çıkmanın, işkenceyi meşrulaştırmanın peşinde. Tanım, bizim en güçlü kozumuz" demişti.
Ek Protokol bu yüzden önemli
BM'nin İşkenceye Karşı Sözleşme'ye Ek Seçmeli Protokolü bu yüzden çok önemli. Türkiye'nin 2005'te imzalayıp hâlâ onaylamadığı, işkenceyi önlemedeki önemli araçlardan biri sayılan bu protokol, bağımsız kurulların her türlü özgürlükten alıkoyma mekanında bildirimsiz, izinsiz denetim yapmasına olanak veriyor. Bu mekanlar arasında cezaevleri de var, ruh sağlığı merkezleri de.