Vurulsam kaybolsam derim,
Çırılçıplak, bir kavgada,
Erkekçe olsun isterim,
Dostluk da, düşmanlık da.
Hiçbiri olmaz halbuki,
Geçer süngüler namluya.
Başlar gece devriyesi jandarmaların...
Ahmed Arif
Karikatür karakterlerindeki gibi bir ismi vardı. Bir gün geldi bizde kalmaya başladı. Önceleri normal bir misafir gibi görsem de gün geçtikçe saklayamadığı tedirginliği ve ürkekliğinden işkillenip anneme sormaya karar verdim.
Anne, Cabbar Abi’nin kendi evi var, neden bizde kalıyor?
O zamanlar on sekiz, on dokuzumda falandım yanlış hatırlamıyorsam, Cabbar Abiyle aramızda da on yıl gibi bir yaş farkı vardı. Hiçbir zaman bunu bana hissettirmedi Allah için. Annemin akrabası olan Cabbar Abinin annemden başka kimsesi yoktu. Annem Cabbar’ın bu durumunu hiçbir zaman unutmadı, hep annesi gibi davrandı. Benden esirgediği şefkati ona gösterdikçe Cabbar Abimin evimizde işgal ettiği yer, hacmini de ismini de kat be kat geçti, büyüdü çok yer kaplamaya başladı. Anneme sorduğum soru Cabbar Abinin kapladığı yeri kemirmiş olacak ki annem bana dönüp,
Çünkü o korkuyor dedi.
Koskoca Cabbar Abim neden korkabilirdi ki, askerliğini doğuda yapmış birisinin korkması biraz garip hatta komik gelmişti, şaşırmıştım.
Ne! Neden korkuyor?
Ölülerden.
Cabbar Abimin evi Yeşilyurt Mezarlığı’na bakıyordu. O evi kendisi almamıştı, atalarından yadigâr kaldığı için değiştiremiyordu da evi. Ölülerden korkan Cabbar Abimle bir süre aynı evde yaşamaya devam ettik.
Ölülerden, cesetlerden korkan insanlarla aynı evin içinde yaşar gibi aynı ülkede yaşıyoruz. Bir insan neden bir cesetten korkar?
Uhrevi düşüncelerinden dolayı biraz sonra dirileceğinden mi?
Bir insan neden öldürdüğü birini zırhlı aracın arkasına bağlayıp dolaştırır? (Hacı Lokman Birlik)
Kininden mi, hırsını alamadığından mı yoksa hıncından mı? Hiçbiri mi, yoksa üçü birden mi?
Bir insan, ya da soruyu şöyle de sorabiliriz, insan kılığında biri neden öldürdüğü bir insanın kulağını, parmağını ya da başka bir uzvunu kesip anahtarlığına takar, neden? (Doksanlı yıllarda birçok örnek mevcut )
Kanıt için mi, kaç kişi öldürdüğü bilinsin diye mi, anlatacağı “şerefli” bir hikâyesi olsun diye mi yoksa bunun üzerinden para alacağını düşündüğü için mi?
İnsan kılığında birileri işkence ederek öldürdükleri bir kadını neden üzerindeki kanla, yara ve işkence izleriyle çıplak olarak sokağın ortasında teşhir etmek ister? (Ekin Van)
Kadınlar üzerinden “erkeklik” taslamak için mi, akılları sıra kadınları hayattan, üretimden, mücadeleden korkutup kaçırmak için mi?
Buraya sığamayacak kadar sebep sıralayabiliriz, ama bütün sebeplerin anası elbette ki savaştır. Bütün bu caniliklerin, gaddarlıkların, bozuk ruh hallerinin ana sebebi kirli bir şekilde yürütülen savaştır. Aslında savaş tam da budur işte. Savaş, insanı insanlıktan çıkarır, kirletir.
Uluslararası insan hakları sözleşmesinden savaş hukukuna, savaş ahlakından bilmem nereye kadar nereye bakarsan bak, hangisini incelersen incele, hangisini kendine röper noktası seçersen seç ölüye, cenazeye, cesede işkence yoktur, kötü muamele yoktur, hakaret, taciz yoktur.
Ne denilecek şimdi, görevi kötüye kullandı deyip geçiştirilecek mi, münferit bir olay denilip sistemli olmadığının mı altı çizilecek?
Toplum içinde elini kolunu sallayarak dolaşan psikolojisi bozulmuş caniler senin komşun, benim öğrencimin babası, Ayşe Teyze’nin oğlu ya da kızından başkası değil. Toplumsal barışın bu gibi insanlara iyi geldiğini hatta belki de en çok da bunlara iyi geleceğini görmek için “Barış hemen şimdi” demenin ihtiyacını da aciliyetini de görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Mezarları bile bombalayacak kadar şuurunu kaybeden bir hükümetin kolluk kuvvetlerinden faklı bir şey beklemek elbette ki saflık olur. Gerçi hükümetin uydurduğu “paralel” diye bir günah keçisi var ama bunun da kabak tadı verdiğini herkes gördü.
Geçen gün annem Cabbar Abimin mezarına gitmek isterken beni de çağırınca,
“Yok, ben gelmeyeyim anne,” dedim. Yüreğim elvermedi... (HB/HK)