Tarihte toplumların bir ideal etrafında topyekûn bir gelecek kurmaları için seferber oldukları örnekler vardır elbette.
Buna en iyi örnek Sovyetler Birliği’dir. Bu iddialı bir cümle olarak görülebilir ama, Sovyetler tarihine daha yakından bakıldığında bunun onca yıkıma rağmen çok büyük bir emek hareketi olduğu görülecektir. Dolayısıyla çöken sosyalist Sovyetler’e bir de bu açıdan bakılmalı.
Sovyetlerin yıkılması tarihin kapanan bir sayfası olarak görülebilir. Fakat tarihin sayfaları bugüne ve geleceğe dair birçok hikâye taşımaktadır.
Bunlar salt siyasi anlamda değil, insanların ve toplumların hikayeleridir de. O hikayeler iktidar istatistiklerinin kuru rakamlarını ve propagandist söylemlerini değil, insana dair halleri ve geleceğin toplumunun inşasının emek ürünlerini, anı ve izleklerini barındırır.
Gezi programları yapan Trady Travel adı Youtuberın Rusya gezi dizisinin “Sovyetlerin yasını tutan kadınlar, Magnitogorsk” bölümünü izlediğimde yazmaya karar verdim.
Bu yazıyı yazmamda ayrıca “Sovyet Deneyimi ve Arayış” kitabımda yoğun bir Sovyet sosyalizmi eleştirisi yaptığım için, madalyonun diğer yüzü olan Sovyet toplumunun emeğini ihmal edişimin de büyük etkisi oldu.
Magnitogorsk 1928 yılında sosyalist ideallere neredeyse sıfırdan kurulmuş bir şehir. Youtuber “Bu kadar yarınlar güzel olacak diye gece gündüz büyük bir özveriyle çalışan bunca emeğin sonu ne oldu?” diye trajik bir soru soruyor ve “Evet şanıyla şerefiyle ölen bütün ölüler biraz yası hak ediyorlar. Bir çeşit yas.” diye gezi anlatısına noktayı koyuyor.
Bu yazının dürbünü SSCB iktidarından ‘bağımsız’ olarak, halkların emeğine dönüktür. Dolayısıyla sosyalist iktidarlara yönelik mesafe ve eleştiriler bagajı ayrı tutulmuştur.
Sovyetler ve Birinci Dünya Savaşı dönemi
Öncelikle bütün savaşların cephe ve cephe gerisi yıkıcılıkları vardır ki, savaşan ülke halkları bu yıkımları, ölüm ve acıları şu veya bu ölçüde yaşarlar.
1914 yılında Birinci Dünya Savaşı başladı. Çarlık Rusya’sı bu savaşta İtilaf devletleri safında İttifak Devletlerine karşı savaşa girdi.
Bu büyük savaşa yalnızca Rusya’nın Lenin önderliğindeki Bolşevik Devrimcileri karşı çıktı. Avrupa’nın savaşa giren her bir ülkesinin solcuları bu savaşta kendi ülkelerine destek verdiler.
Halk, ekmek ve barış sloganlarıyla gösterilerini artırdı. Askerler halka ateş açılması emrine karşı geldiler.
1917 Şubat Devrimi ile Çar tahttan feragat etti. Kerenski başkanlığında Geçici Hükümet kuruldu. Ancak Hükümet savaşa devam kararını verdi. Bu karar Ekim Devrimi’ne yol açan başat bir faktör oldu.
Bolşevikler Ekim Devrimi ile iktidarı ele geçirdiler. Cephelerden askerler zaten geri çekilmeye başlamışlardı. Burada bir parantez açalım: Hani Rusların işgali altındaki doğu illerimizde kurtuluş günleri tertip ediliyor ya; buralardan Ruslar çekildi zaten.
Rusya’da sosyalizm ilan edildi. Derhal barış görüşmelerine başlandı. 31 Mart 1918 tarihinde Rusya tavizler verme pahasına Brest Litovsk Antlaşması’nı imzaladı. Fakat bu defa da iç savaş patladı.
İngilizler'in desteklediği Çarlık yanlısı Beyaz Ordu ile Sovyet iktidarının o zor koşullarda kurduğu Kızıl Ordu arasında savaş başladı. 4 yıl süren iç savaş 1922 yılında Beyaz Ordu’nun yenilmesiyle sonuçlandı.
Rusya 1914’den 1922’ye kadar 8 yıl savaş yaşadı. Bu durum bizim 1912 Balkan Savaşından 1922 yılına kadar süren 10 yıllık savaşa benziyor.
Kapitalizmin az geliştiği ve aslen bir köylü toplumu olan Çarlık Rusya’sında kurulan Sovyetler büyük bir kalkınma, sanayileşme faaliyetine girdi.
Toplumdaki sosyalizm ideali öylesine güçlüydü ki, yarınlarını kurmak için en zor koşullara sahip bölgelere çoğu gönüllü giderek büyük bir özveriyle oralarda madenler çıkardılar, fabrikalar kurdular.
İkinci Dünya Savaşı dönemi
1941 Haziran’ında Nazi Almanya’sı Sovyetler'e saldırdı. Teknoloji ve askeri eğitim üstünlüğüne sahip Almanlar kısa sürede Moskova’ya dayandılar. Sovyetler'in “Büyük Yurtseverlik Savaşı” olarak adlandırdıkları bu savaş, Sovyet halklarının faşist işgale karşı topyekûn direnme savaşıdır.
İşgale maruz kalarak düşmanın eline geçmesini önlemek için, Urallar'ın batısında kalan bütün sanayi tesisleri çok kısa bir zamanda Uralların doğusuna taşındı.
Traktör fabrikaları tank üretim tesislerine dönüştürüldü. Milyonlarca kadın-erkek işçi, gecesini gündüzüne katarak Kızıl Ordu’nun ihtiyaçlarına yönelik üretim sürecinde çalıştı.
Sovyet halklarının ve Kızıl Ordu’nun Nazi Almanya’sının işgaline karşı destansı mücadeleleri unutulmaya yüz tutmuş olabilir.
İkinci Dünya Savaşı’ndaki asker ve sivil kayıplarının 60 milyon civarında olduğuna dair bir mutabakat vardır. Bunun 27 milyonu Sovyetlerin kaybıdır; savaştaki tüm kayıpların neredeyse yarısı.
İç savaşın bitiminden daha 20 yıl geçmeden İkinci Dünya Savaşı’na giren Sovyetler Birliğinin insan ve ekonomik değerler kaybının olağanüstü ölçeklerde oluşunun bir topluma getirdiği yükü tahayyül edebilir miyiz?
Daha bitmedi
İkinci Savaş bitti. Daha doğrusu sıcak savaş bitti ama, ABD ve Batı tarafından daha uzun vadeli ve yıpratıcı Soğuk Savaş başlatıldı.
Batının Sosyalist Bloka ambargoları, karşılıklı olarak ABD ve SSCB arasında sürekli bir silahlanma yarışı…Öyle ki dünyayı birkaç defa yok edecek boyutlara varan nükleer silahlar üretildi.
Bu silahlanma ve etki alanları yarışı daha çok Batı için değil ama, Sovyetler Birliği’nin içte içe gücünü tüketti, halkların refahını tıkayan sonuçlar oluşturdu. 70 yıllık bu sürecin ceremesini Sovyet halkları çekti.
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı, İç Savaş, İkinci Dünya Savaşı; Sovyet halklarının 30 yıl içiresinde maruz kaldıkları bu korkunç yıkımı aşma ve Soğuk Savaş’ın cenderesine karşı verilen çabalara ve genel olarak taşıdıkları sosyalizm ideali için sarf ettikleri o devasa emeğe ve özveriye saygı duyulmaz mı?
Elbette tüm bu yaşanmışlıklarda madalyonun diğer yüzünü oluşturan Sovyet iktidarının siyasal uygulamalarının topluma yaşattığı bir yığın olumsuzluklar (ölümler, sürgünler, acılar, yokluklar, baskılar vb.) görmezden gelinemez.
Sosyalist ideolojinin yapısallığından olsun, Sovyetlerde iktidar olanların insana dair uygulamalarından olsun, silahlanma yarışından olsun, emperyalist kuşatmadan olsun; sonuçta sosyalizm çöktü. Bunları konuşmanın yeri değildir, gereği vardır, yoktur vs.
Antik dönem eserlerine, şehirlerine bakarken o eserlerdeki tarihsellik, mühendislik ve estetik öyle etkileyicidir ki, bunu anlamaya çalışırken parmak ısırırız.
Halbuki o eserleri ve şehri kuran köle emeğini de düşünmeliyiz. Arenalarda nasıl ki gladyatör kanı varsa, antik dönemin şehirlerinde, yollarında da yoğun köle emeğinin teri vardır. Bunlar birlikte düşünüldüğünde, döneme dair daha bir bilgi ve hissiyat elde ederiz.
Sovyetler'e ve sosyalist toplum dönemine bakarken de tıpkı o antik döneme bakışın yöntemini kullanmalıyız.
Bunca emeğin ürünleri talan edildi; bu talan ekonomisinden Rus oligarkları doğdu, gelişen teknoloji karşısında zaten talan edilmiş ağır sanayi tesisleri hurdalık haline geldi.
Ve geleceğin komünist toplumunu kurma ideallerinin taşıyıcıları olan o sosyalizmin kurucuları kuşağının büyük bir kesimi öldü, kalanların da neredeyse ömürleri tükenmek üzere.
Bu ideal ve onun ölen emekçileri saygıyı da yası da hak ediyor.
(HŞ/EMK)