11 Aralık günü TBMM’de 2024 Merkezi Bütçe açılışı vardı.
36 günlük komisyon sürecinden sonra başlayan genel kurul süreci kendi halinde giderken, sıra HEDEP’e geldiğinde dakika bir olay bir olarak kayıtlara geçti.
Söz alan Tuncer Bakırhan doğrudan Kürtçe giriş yaptı.
İlk cümlesi “Ez dixwazim bi Kurdî, bi zimanê dayika xwe destpê bikim” demek oldu.
Yani anadiliyle başlamak ve selamlamak istediğini söyledi.
Devamında ise:
“Silav ji gelê me re,
Silav ji hemû temaşevanan re,
Silav ji hevalên me yî li zindanan,
Silav ji şopdarên jin, jiyan, azadî re
Silav ji keda demokrasî û heqîqetê re…” dedi.
Halkı, izleyenleri, cezaevindeki arkadaşları selamladı ve jin, jiyan, azadî takipçileri ile hakikat ve demokrasi için emek verenlere de özel selam gönderdi.
Hepsi üç-dört cümle.
Bakırhan’ın daha cümlesini bitirmeden neler olmuş meclis tutanaklarına dönerek bakalım.
HEDEP GRUBU ADINA TUNCER BAKIRHAN (Siirt) – “…”[*)] (HEDEP sıralarından alkışlar)
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Anlamadık.
BAŞKAN – Sayın Bakırhan, bu konuştuklarınızın bir de Türkçe açıklamasını istiyoruz Meclis olarak. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, burada Türkçe konuşulacak, resmî dilimiz Türkçe olduğu için Türkçe konuşulmasını bekliyoruz. Sizden de arkadaşlarımız adına bunun Türkçesini istiyoruz.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) – Bir mecburiyet efendim ayrıca.
Kürtçe * olarak kayıtlara geçmiş. Bakırhan daha bitirmeden ilk tepkinin İYİ Partili Grup Başkanvekili Müsavat Dervişoğlu’ndan “anlamadık” olarak geldiğini görüyoruz.
Daha sonra Meclis başkanı Numan Kurtulmuş’un “Türkçe açıklama da istiyoruz. Burada Türkçe konuşulacak” buyruğu geliyor.
Son yıllarda Kürtçenin tutanaklarda yer alma meselesi yoğun tartışmalara neden oluyor. Fakat 103 yıl önce, 1920’de tutanaklarda yer alabiliyorken bugün yer alması devletin varlık ve yokluk meselesi haline gelmiş durumda.
TBMM Zabıt Ceridesi'nin, 30 XI 1336 (30 Kasım 1920) tarihli 106. içtimasında yer alıyor. Tutanaklarda, Kürtçe sözlerin Muş Mebusu Hacı Ahmet Hamdi Bey tarafından söylendiği görülüyor. Tabii tutanaklarda Hamdi Bey, ‘Kürtçe konuşacağım, dikkatli yazın’ diye uyarmayı da ihmal etmiyor. Bu sözler üzerine Erzurum mebusunun da ‘Türkçe konuş, anlamazlar’ uyarısı var.
Cumhuriyet’in Kürtçeye alerjisi hep oldu. Gelinen aşamada ise mecliste konuşmalar ‘kaba ve yaralayıcı’ olarak ifade ediliyor.
Bakırhan’dan sonra Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları kürsüye çıktı. O da Arapça selamladı, bir cümle ile.
Herhangi bir ses edilmedi.
Bu konuşmalardan sonra Meclis'te olan Devlet Bahçeli, iki kelime Kürtçenin devletin tüm kodlarını yerle bir etmiş olduğunu düşünmüş olacak ki, ilginç bir açıklama yaptı.
Bahçeli’nin bir dakika süren açıklamasında yüzyıldır Kürt meselesinin neden çözülmediği değil, neden bilerek ve isteyerek çözümsüzlükte ısrar edildiğinin tüm emareleri vardı.
Bakalım ne demiş:
- "Bazıları bunu hoş görebilir. Ama AYM Başkanı ve değerli üyelerinden bundaki konuşmanın ruhundan hareketle Türkiye'ye sahip çıkmalarını tavsiye ederim.”
Evet, Türkiye’ye sahip çıkılması gerekiyormuş. Neden? Çünkü iki kelime Kürtçe her şeyi alt üst edebilir. Her gün kapatmakla tehdit ettiği, daha birkaç hafta önce ‘terör’ olarak ifadelendirdiği mahkeme üyelerinden de ülkeye sahip çıkmalarını, müdahale etmelerini talep etmek ilginç olmuş.
Bu durumu fark etmiş olacak ki devam cümlesinde tekrar oraya dönüp, anayasa yüzünden herkesin şımardığını söyledi:
-“Bunun gittikçe yaygınlaştığı ve Anayasa Mahkemesinin tavrı sebebiyle de birçok kesimin şımardığı görülüyor. Bunlara dikkat etmek lazım”
Bakın arkadaşlar, insanlar anadilini konuşunca şımarıyormuş. Şımarık bir durummuş bu!
Valla Kürtçenin güzelliği ve konuşulduğunda verdiği tat elbette şımartabilir, ona bir şey diyemem ama sırf anadilini konuşmaktan ötürü de şımarıklık olacaksa, can kurban.
Bahçeli, kısaca ‘böyle bir şey olamaz, tercümesinin istenmesi ise en büyük hata olmuştur’ diyor. Tabii ya, olmayan şeyin tercümesi neden olsun ki? İnsan daha şımarmaz mı?
Bahçeli’nin devlet erkanına ‘Kürtçe’ fırçası, Meclis'i hareketlendirdi. Kurtulmuş fırça yemiş oldu. Tüm bürokrasi kadrosu ‘saldırıyı’ bertaraf etmeye davet edilerek defansa çağrıldı.
Bana kalırsa burada işin en ilginç yanı şuydu:
Bakırhan’ın konuşmasının yarısı Kürt sorununa ayrılmıştı. Tespitler, nedenler ve çözüm önerileri vardı. En önemlisi de inkâr retoriğinin yol açtığı tablo vardı ve bunun son bulması gerektiği tane tane anlatıldı.
Konuşma bu çerçevede iken, edilen iki kelime Kürtçe her şeyi alt üst etti ve konuşmasında bahsettiği dünya ile olması gerektiği dünya arasında farkı hızlıca deneyimledik.
Ama olaylar bitmedi…
Bu mesele öyle kolay kapanmaz!
Gece 12’de, son konuşma için DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar bütçe aleyhinde söz almak üzere kürsüye çıktı.
Konuşmasına Kırmanckî (Zazaca) dilinde iki cümle ile başladı. Sadece selam verdi…
Vay sen misin Kürtçe konuşan!
Bir de Bahçeli şerh koymuş, Numan Kurtulmuş söze daha sert girdi:
“Anayasa’mızın 3’üncü maddesine göre devletin resmî dili Türkçedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkçeden başka dil kullanılmaz.”
Hoş geldin Anayasa 3. madde! Sabah unutmuştu bu maddeye referans vermeyi.
Kılıçgün ise cevaben şunu dedi:
“Bu coğrafyanın gerçekliğine yakışan Meclis benim temsil ettiğim Kürt halkının, benim temsil ettiğim Alevi halkının anadili olan Zazacanın burada yaşayabilmesinin güvence altına alınmasıdır ve ben burada bir ‘merhaba’ dedim, bu coğrafyada yaşayan bütün halklara saygı ve selamlarımı gönderdiğimi ifade ettim, dolayısıyla bu Meclis'in bu coğrafyanın gerçekliği olan bütün dillere açık olması gerekiyor; buna dair yıllardır mücadele yürüttük, bundan sonra da mücadelemiz devam edecektir.”
Tam da burada AKP ve MHP tek kanaldan giderken bir hatırlatma yapmak istiyorum.
2015’e gidelim…
2015 yılında HDP Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, konuşmasının sonunda 21 Şubat Dünya Anadili Günü olduğuna işaret ederek, günü Kürtçe olarak kutlamıştı. MHP’nin itirazları üzerine AKP Meclis Başkanı Ayşe Nur Bahçekapılı "Kürtçe yaşayan bir dildir. Kürt Milletvekili albümünü Genel Kurul'a gösteren Meclis başkanı Bahçekapılı, "Bu albümde milletvekili arkadaşlarımızın yabancı dil konusunda Kürtçe, Zazaca biliyor diye yazısı var. TBMM yasakların değil, özgürlüklerin olduğu mekandır. Bu kürsüde şiddete başvurmadan herkesin düşüncelerini ifade etme hakkı var. Bugün, Dünya Anadili Günü... Hepinizin Dünya Anadili Günü kutlu olsun arkadaşlarım" sözleri Genel Kurul'da alkışla karşılandı.
Bu sırada MHP'li Faruk Bal, Başkanlık Divanı önüne gelerek, Bahçekapılı'ya Anayasa'yı ihlal ettiğini söyledi. Bunun üzerine Bahçekapılı "Anayasa'yı ihlal etmiyorum. Türkiye'nin resmi dili Türkçedir. Bu ülkede Kürtçe şarkı çalınıyor, Kürtçe televizyon var. Burası yasakların değil, burası özgürlüklerin olduğu bir mekân. Burası yasakçı bir yer değil" şeklinde konuşuyor.
Dün böyle düşünen AKP, bugün MHP ile böyle düşünüyor.
Bu dipnottan sonra devam edeceğim ama gerçekten bitsin artık dediğinizin farkındayım lakin durum sürdü.
Ertesi gün, hem de daha şiddetli!
Bu sefer daha saçma şekilde.
Şöyle ki:
Şêx Said’e yönelik hakaretlere Rojen Bernas’ın Ş.Saîd’ê atıf yapan Kürtçe şiirini okuyarak tepki gösteren Meral Danış Beştaş’a Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ, müdahale etti. “Anayasa devletin resmi dili Türkçedir diyor” Bozdağ, Kürtçenin her alanda özgürce kullanıldığını ileri sürerek, TRT 6’yı örnek verdi.
Beştaş da “Yahu bu anadilim anadilim, nasıl böyle derseniz” itirazını yükseltti.
Sonra HEDEP’li Süryani vekil George Aslan Süryanice konuştu, yine HEDEP’ten Beritan Güneş Türkçe altyazı ile kürsüye çıktı…
Sonraki gün de devam etti ama artık burada bırakayım.
Daha birkaç hafta önce “Kürtçe, Wikipedia’nın sözlük bölümü Wiktionary’de dünyanın en zengin 8’inci dili oldu” haberini konuşuyorduk. Hayat!
Buraya kadar her şey son derece anormal!
Normal görünen tek şey, İYİP’li vekilin “Bir mecburiyet” dediği Kürtçenin Türkçeleşmesi…
Yol filminde bir repliği hatırladım: “Sana göre rezillik, bize göre de mecburiyet” diyordu.
O mesele…
Devlet şahsında iktidarın Kürtçe ile kurduğu yeni bir ilişki var.
Var ama yok, olan ama görünmeyen bir strateji içeren bir ilişki bu… (ÖA/AÖ)