İfade özgürlüğü insan hakları, demokrasi ve barışın inşasına önemli katkılar sunar.
Konuşma, sesimizi duyurma, bireyleri veya toplumu ilgilendiren politik, sosyal kültürel, ekonomik ve sosyal meselelere katılabilme, karar alabilme veya kararları etkileyebilmemiz ifade özgürlüğünün güvence altında olma düzeyiyle yakından ilgilidir.
İfade özgürlüğü düşüncelerimizi açıklayabilmemizi, gerek kendi toplumumuzda gerekse diğer toplumlarda neler olduğunu öğrenebilmemizi, bilgi edinebilmemizi veya elimizdeki bilgiyi paylaşabilmemizi sağlar.
Esasen, ifade özgürlüğü bireylere ihlalleri gerçekleştirenlere karşı ses çıkarma alanı ve imkanı verir. İhlali gerçekleştiren failler genellikle ihlaller bilinsin ve görünsün ister zira böylece toplumda korku hakim olur. İnsan hakları ihlalleri kadar faillerini, planlayanları ve sorumluluğu olanları koruyanları görünür kılmanın temel araçlarından birisi ifade özgürlüğüdür. Bu sebeplerle, muktedirler ifade özgürlüğünün tam olarak kullanılmasından mutlu olmaz.
İfade özgürlüğü sadece kabul gören görüşler için değildir
Taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesi ifadesi özgürlüğünü düzenler ve “Herkes ifade özgürlüğüne sahiptir” der. Anayasanın 26. Maddesi “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” düzenlemesi ile ifade özgürlüğünü güvence altına alır.
Güvence altına alınan özgürlük sadece hoş karşılanan ifadeler için değildir. Aksine, netameli olarak değerlendirilen hususlarla ilgili eleştirel ifadeleri de içerebilir. Kişinin hükümetin ekonomi, kültür, sosyal yaşamı düzenleyen uygulamalarına yani izlediği siyasete yönelik eleştirileri ifade özgürlüğü kapsamındadır. Kişinin bu hakkını kullanmadığı için soruşturma geçirmeyeceğini türlü türlü baskılara maruz kalmayacağını bilmek ifade özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi bakımından yaşamsal öneme sahiptir.
İfade özgürlüğü sınırsız mı?
Tabii ki, diğer insan hakları gibi ifade özgürlüğü de spesifik koşullar altında kısıtlanabilir. Hem AİHS hem de Anayasa’da bu ifade özgürlüğünün kısıtlanabileceği spesifik koşullar kamu düzeni ve güvenliği, sağlık, başka kişilerin haklarının korunması vb. biçimde listeleniyor. Ancak bu spesifik koşullardaki temel nokta geniş ve keyfi bir biçimde yorumlanmaması ile ilgili. Kısıtlama gerektiren spesifik koşulların keyfi ve muğlak bir biçimde yorumlanması ifade özgürlüğüne yönelik baskıları, tehditleri ve riskleri arttırıyor.
İfade özgürlüğü kısıtlanması küresel bir problem
İsmini İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin ifade özgürlüğünü düzenleyen 19. maddesinden alan ve İngiltere merkezli Article 19’un hazırladığı 2024 Küresel İfade Özgürlüğü Raporuna göre ifade özgürlüğü dünya genelinde gerileyen bir seyir izliyor.
161 ülkeyi 25 gösterge ışığında izleyerek hazırlanan ve ülkelere 0-100 arasında bir puan rapor ülkeleri aldıkları puana göre Açık-Düşük düzeyde kısıtlayıcı-Kısıtlayıcı-Yüksek düzeyde kısıtlayıcı-Kriz kategorilerine göre listeliyor.
Avrupa Bölgesinde Danimarka 95 puanla en üst sırada, İsviçre 93 puanla ikinci yer alırken en alt sırada 1 puanla Belarus ve Türkmenistan yer alıyor. Rapora göre Türkiye 9 puanla 49 ülke içerisinde 44. sırada yer alıyor.
Gazetecilere yönelik baskı ifade özgürlüğü alanını daraltıyor
Gazeteciler bir kişiden öğrendiği ve toplumun genelini ilgilendiren konuları binlerce insanın bilgisine sunar. Gazeteciler insanların haber alma hakkı için çabalarken toplumun daha şeffaf olmasına katkı sunan önemli bir denge ve denetleme işlevi görür.
Gazetecilerin yargılanması, tutuklanmasına yönelik eleştirilere verilen neredeyse şablon yanıt yargı süreçlerinin parçası olanların gazeteci olmadığı veya soruşturmaların, yargılamaların gazetecilik faaliyetleri nedeniyle olmadığı yönünde. Alanda çalışan meslek örgütlerinin, insan hakları örgütlerinin raporları gazetecilerin ifade özgürlüğü kapsamında mesleki faaliyetlerine yönelik durumu gözler önüne seriyor.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFGD) Ocak ayı raporuna göre 18 gazeteci mesleki faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınmış bu kişilerden 9’u da maalesef tutuklanmıştır. Gazetecilere yönelik baskı Ocak 2025’te başlamadığından daha önceki tarihli soruşturmalar ve davalar nedeniyle de gazeteciler adliyelere gitmiştir. Gazeteciler adliyeye mesleki faaliyetlerinden dolayı yargılanmak için değil haber yapmak için gitmelidir.
Gazetecilerin mesleki faaliyetleri nedeniyle gördüğü baskılara, maruz kaldığı hak ihlallerine ilişkin bir diğer detaylı çalışma da BİA Medya Gözlem Raporu. 2024’ü iktidarın gazetecilere kan kusturduğu bir dönem olarak tanımlayan raporda da fiziksel şiddet, tehdit, yargı baskısı vb. uygulamaları belgeleniyor.
BİA MEDYA GÖZLEM RAPORU 2024
2024’te iktidar gazeteciye kan kusturdu
Gazetecilerin mesleki faaliyetlerini korumak esastır
Üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi gazetecilere yönelik baskıların artış eğilimine karşı gazetecilerin korunmasına yönelik bir tavsiye karar aldı. Bakanlar Komitesi'nin Üye Devletlere gazeteciliğin korunması, gazetecilerin ve diğer medya mensuplarının güvenliğine ilişkin CM/Rec(2016)4 sayılı tavsiye kararı gazetecilerin korunmasına yönelik bir dizi politika ve uygulama önerisi sunuyor.
Örneğin, 13. maddesi şu şekilde: “Üye Devletler, yasaların ve yaptırımların gazeteci ve diğer medya mensupları aleyhine ayrımcı veya keyfi bir şekilde uygulanmaması için dikkat sarf etmelidir. Aynı zamanda hukukun ve yasal işlemlerin gazeteci ve diğer aktörleri yıldırmak ya da susturmak için kasıtlı, kötü amaçlı ve gereksiz kullanımını önleyecek hukuki ve/veya diğer önlemleri almalıdırlar.” Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13 Nisan 2016 tarihli 1253 sayılı toplantısında kabul edilen tavsiye kararının Türkçe versiyonu da mevcut.
İfade özgürlüğü kurucu etkisi olan bir insan hakkıdır
İfade özgürlüğü ve bağımsız, tarafsız gazeteciler insan haklarına prensiplerine dayalı barışın ve hukukun üstünlüğünün tesis edildiği demokratik bir toplum için elzemdir.
bianet'in İfade Özgürlüğünün 10 Yılı 2001-2011 ve İfade Özgürlüğünün 10 Yılı 2012-2022 kitaplarını PDF olarak okuyabilirsiniz.
(Oİ/HA)