Bu yazı "Kaktüsler Susuz da Yaşar, Kadınlar Mamak Cezaevi'ni Anlatıyor" adlı kitaptan alınmıştır.
Demirel'e oy veren bir ailedendim. Mamak'ta 15 ay askerlik yaptım. İlk iki ay subaylar bizi çok korkuttular. Tutuklulara yaklaşamıyorduk. "Onlarla göz göze gelmeyeceksiniz, konuşmayacaksınız ve onları 'lan' diye çağıracaksınız" diyorlardı. Bu iki aydan sonra insanlık dışı baskılara karşı kızların direnişlerine tanık oldum ve etkilendim. Kimi erkekler bile beş altı copla bas bas bağırıyordu ama kızlara kırk elli cop vuruluyordu, sesleri çıkmıyordu.
Her tabutluk nöbetine girdiğimde 20 paket kağıt mendil 20 paket de Birinci sigarası üzerimde olurdu. Yanımdaki askerler görmesin diye onları avucumun içinde gizleyerek hücrelerin üstte bulunan deliğinden tek tek içeri atardım. Aynısını koğuş önü nöbetlerimde de yapardım. Bunları yoksul ailemin bana gönderdiği cep harçlığımdan karşılıyordum. Çünkü kızlara güvendiğim kadar asker arkadaşlara güvenmiyordum. Bu nedenle de hiç asker arkadaşım olmadı. O dönemde Mamak'taki askerlerin geneli cahil köylü çocuklarından oluşuyordu ve subayların dolduruşuna geliyorlardı.
O günlerden anımsadığım çok şey var ama birkaçından bahsedeyim. Bir gün 8-10 kız mahkemeden gelmiş, kafesin önünde kelepçelerinin açılmasını bekliyorlar. Pörtlek yüzbaşı, fırsat bu ya, kızın birinin sözde kelepçesini açmaya çalışırken bu işi uzatıp, kızın elini okşuyordu. Bunu görünce koşarak gidip elimdeki anahtarla çarçabuk kelepçeyi açtım. Bana ters ters bakmıştı.
Bir gün de tabutluklardayım. Askerden izne gidecektim. Kızlara veda etmek istedim. Kızların kendi aralarında İngilizce konuştuklarını duydum ama anlamadım. Sonra Gülgün, elindeki 35 lirayı bana uzattı ve "Aramızda topladık. Bunu izinde harçlık yaparsın" dedi. Çok bozulmuştum. "Bir daha böyle bir şeye kalkışırsanız ne yanınıza uğrarım ne de sizinle konuşurum" dedim ve parayı almadım.
Yine bir gün tabutluklarda kızlar "Ya bize yardım ederken yakalanırsan, başına ne gelir, ne yaparsın" diye sordular. Ben de onlara "19 no'lu hücre boş, oraya da ben gelirim" dedim.
Terhisim geldiğinde kızların bulunduğu koğuş mazgalına veda etmek için gitmiştim. Fatma "Yüzümüzün yanığından belli/Aynı halkın çocuklarıyız biz" diye başlayan ve benim için yazdığı bir şiir tutuşturmuştu elime... Bu dizeler de hâlâ aklımdadır.
Canan'ın hastalığını duydum. Şeniz'i aradım; ziyaret etmek istediğimi söyledim. "Yoğun bakımda, göstermiyorlar" deyince gidip göremedim. Kısa süre sonra acı haberi duydum.
O yıllardan bu yıllara hep aklımdaydınız. Benim askerlik arkadaşlarım sizlerdiniz. Adı soyadı aklımda olanlarınızı internetten google'a yazarak aradım. Sonuçta birkaçınıza ulaştım. Ama hepinize birden ulaşmam Sezgin'in yardımıyla oldu. Canan'ı anma toplantısında, 31 yıl sonra olsa da, sizlerle buluşabildim.
51 yaşındayım. Bugün o yıllarda sizin için yaptıklarımı yapacak cesareti gösterebilir miyim diye düşündüğümde "Evet, daha da fazlasını yaparım" diyorum. Şimdi sizleri yakından da tanıyorum. Artık dünyanın her yanında bir sürü kız kardeşim var. (K/EKN)