Bangkok'a uyandığım üçüncü sabah, artık çantaları sırtlayıp tren istasyonuna uzandım. 15 bahta aldığım 3.sınıf tren biletiyle iki saatlik Ayutthaya yolculuğuma başladım.
Bindiğim vagonda Taylandlı yerel halkın dışında benim gibi üç beş yabancıyla birlikte tıngır mıngır 2 saatte vardı eski başkente.
İndiğimde yanıma yaklaşan tuktukçular(*) arasından sıyrılıp çantalarımı emanet bölümüne bıraktım. "Tourist Information"dan aldığım haritayla neyin nerede olduğunu anlamaya çalışırken gideceğim tapınakların birbirinden uzak olduğunu fark ettim. Belli ki bunu tuktukçular benden çok daha iyi biliyordu! Yanıma yaklaşan birkaçını atlattıktan sonra, son gelen tuktukçu bana tren istasyonundaki büyük harita üzerinden Ayutthaya'daki tapınakları ve bulundukları yönleri gösterdi ve yasal bir tuktukçu olduğunu söyleyip kendisinin bir tabloda asılı resmine işaret etti. Ben durumun şaşkınlığı içinde tablodaki yan yana asılı tuktukçularin vesikalık fotoğraflarına garip bir edayla bakarken, adam bana nereli olduğumu sordu. "Turkey" dediğimde ise "ooohh, İstanbuul" diye bir dönüş gelince, içimden "bu arkadaşla anlaşacağız o zaman" dedim.
Uzlaşmacı tavrımla, dört farklı tapınak toplamda üç saate 400 bahta anlaştım ve yolculuğumuz başladı.
Burada durup, biraz tarih bilgisi vermek gerekirse, Tayland, o zamanki adıyla Siyam'ın eski başkenti olan Ayutthaya, 1350 yılında kurulmuş ve 400 yıl kadar bu özelliğini sürdürmüş; bu süre içinde kanalları, sarayları, tapınakları ve ticaret merkezi haline gelmesiyle Asya'nın en gözde şehri olmuş. Komşuları Burmalılar tarafından yıkılan ve bir harabe haline getirilen şehrin yağmalanmış hali bile, gördüğüm kadarıyla çok görkemliydi!
İlk durak: "Wat yai chai mangkhon"du.
"Ooo İstanbuul!" diyerek sempatimi kazanan tuktukçu ilk durağımızdan sonra benim daha çok ilgimi çeken Wat Maha That'a götürdü. Burada da ilki gibi geniş bir alana yayılmış yeşillik içinde tarihi mirasın içinde dolaştım. Bir ağacın kökleri arasına sıkışıp kalmış ahşaptan oyulmuş bir Buda başı vardı ki, gerçekten görülmeye değerdi...
Hava güzeldi ve keyfim yerindeydi!...
Özellikle Bangkok sonrası buranın yeşilliği ve görece temiz havası iyi gelmişti. Ayrıca rotama Ayutthaya'yı aldığım için memnundum...
Diğer uğrak yerimiz Wat Phra Si Sampet'ti. Burada da tapınağın içinde Buddha heykelini ve sessizce dualarını eden kişileri izlerken geleneksel muson yağmurunun yağma zamanı gelmişti. Bu güzel tapınağın altında bir grup insan, iki köpek ve bir de ben yağmurun dinmesini bekledik.
Sonrasında dinmeyen yağmura inat, on dakika uzaklığındaki tuktukçuya doğru koşup sonuncusuna gidelim dediğimde, tuktukçu "bu yağmurda gerçekten gitmek istiyor musun?" diye sordu. "Evet..sonuncusu" deyip yarı ıslak bir halde, kamyonetvari şeyin içine attım kendimi.
Buradaki tuktuk modeli biraz daha değişikti ve daha çok kamyonete benziyordu.
Son hedef Wat lokayasutharam ise ilginçti...
Uzanıp yatmış kocaman bir Buddha (Reclining Buddha) karşıladı beni.. ...
Ben onun izlerini gün boyu takip etmekten, o ise beni izlemekten yorulmuş, en sonunda uzanmıştı. Benim için gerçekten ironik bir son oldu...
Amerikalı "moruk" ve Taylandlı kız
Turum bitmiş, üç saatim dolmuş, yağmur yemiş ve karnım acıkmıştı!
Tuktukçuya sorduğumda, dönüşte bana bir güzellik yapıp yerel pazarlardan birine götürdü beni. Oradan aldığım muz ve mevsim salatası ile (yiyebilecek en iyi onları bulabildim:) akşam yemeği de aradan çıkmış oldu.
Artık istasyona dönme vakti gelmişti. Trenin kalkmasına 4 saat vardı ama gerçekten benim umurumda değildi. Bir köşeye oturup istasyon çevresindeki insanları seyrettim.Keşfedilmeyi bekleyen onca doğal ve kültürel güzelliklerinin yanı sıra Tayland'in özellikle seks turizmi açısından birilerinin iştahını kabartan bir ülkeye dönüşmesi trajikti..İstasyonda denk geldiğim zengin "moruk diye tabir etmekten geri duramayacağım bir kısım aç ihtiyar ile genç Taylandlı kız kombinasyonuna maalesef ilk kez burada denk geldim.
Tren istasyonundaki diğer Taylandlılara baktım; karşımdaki bankta oturan Taylandlı aile babası özellikle bu durumdan hiç hoşlanmadığını belirten gözlerle uzun süre onlardan gözlerini ayırmadı.Tabii ben de ondan.
Uzun uzun gezinip, mp3'ümün şarjını bitirince tren geldi. 2.sınıf yataklı bölüme doğru yönelip üst ranzadaki yerimi buldum.Oraya çıkmak çantalarla zorlayıcı olsa da, yatak gerçekten rahattı. Artık uyku vakti gelmişti ve Ayutthaya'nın da sonu.
Günün yorgunluğu ve mutluluğuyla Chiang Mai'ye doğru, Tayland treninin bir üst ranzasında yol almaya başladım! (AK/MS/ÇT)
(*) Tuktuk, üç tekerlekli üstü kapalı motorlara verilen isim.