Görüngü ve sonuçlar üzerine konuşmayı seviyoruz. Oysa her şey kökende gizlidir. Sonucu yaratan nedendir ve o değişmedikçe sonuç da değişmez. Özellikle ayrımcılık ve pozitif ayrımcılık konularında bu yöntem bizi doğru sonuca götürecek tek yoldur. Kendi mağduriyetimizi, bize yapılan haksızlığı; başkalarına yapılan pozitif ayrımcılık üzerinden düşünmek uğradığımız haksızlığı gidermez. Demek ki karşımızdaki de belli haklarından mahrum edilmiş ki pozitif ayrımcılık ile o hak gaspının üzeri örtülmüş. İlerleyen satırlarda somut örnekler üzerinden işleyeceğiz bu konuyu.
Şunu özellikle belirtelim ki pozitif ayrımcılığı reddediyoruz. Reddedebilmek için de onun üzerinde yükseldiği koşulları da reddetmemiz gerekiyor. Öyleyse her ikisini de reddediyoruz. Son bir haftada ÖTV ve sınavlar üzerinden sosyal medyada dönen tartışmalar bu konuyu tekrar ele almama neden oldu. Çünkü dışarıdan pozitif ayrımcılık gibi görülen şey içeride öyle yaşanmıyor. Hatta karşı tarafın mağduriyetinden kaynaklı tepkiyle çifte mağduriyete dönüşüyor. Başkalarının hakkına girdim haksız düşüncesi de cabası. Burada tek karlı çıkan ayrımcılık yaratan sistem oluyor. Hadi örnek örnek inceleyelim.
Neden sonuç ilişkisi
İlk örneğimiz çok tanıdık. Adeta bu toprakların geleneği haline gelen sıra beklememe kavgaları. Hepimiz hayatımızda en az 8 kere tanık olmuş, 5 kere yaşamışızdır. Sıraya kaynak olan teyzeler, amcalar. Sıranın sonundan jet hızıyla öne geçip “Zaten ben sabahtan beri buradayım” diyerek, yuvasını koruyan atmaca gibi kabaran uyanıklar. Hatta bir dönem Türk filmlerinin vazgeçilmez sahneleri. Çeşme başında sulu sıra kavgaları. Buraların havasından mı suyundan mı bilinmez ama herkes doğuştan yeteneklidir sıraya kaynak olmaya. Muamele de kaynak olana göre değişir. Sıraya kaynak yapan kişi ötekileştirilmiş gruplardan değilse sadece kavga çıkar. Kişi göçmense nefret sözleri havada uçuşur. Kişi engelliyse kavga boyut kazanır. Önce laf söylerler, sonra diğer sıradakiler engelliyi savunmak amacıyla laf söyleyene laf söyler… İş uzar gider. Peki sırada öncelik gibi bir pozitif ayrımcılık istiyor muyuz? Tabii ki hayır. Koşullar eşit olsun, sonra isteyen kaynak yapıp küfür yesin, isteyen de sırasını beklesin.
Şahsen ben sıra beklemeyi tercih ederim. Ederim etmesine ama nasıl? Misal hastaneye gittim. Hastanelerdeki erişilebilirlik koşulları nedeniyle bir körün tek başına gitmesi zor ama inat ettim gittim. Sırayı söyleyen, oda numaralarını söyleyen sesli bir anons yok. Birisine sormasam saatlerce beklemek zorunda kalabilirim. Oysa orası erişilebilir olsa benim için sıra bekleme önceliğine gerek yok. Sıra beklemekte zorlanan engel grupları için bu hak her zaman tanımlı olmalı ama.
Bir diğer örneğimiz çok güncel. Son üniversite sınavından sonra gelişen iki durum. Yıllardır ÖSYM’nin okuyucu konusuna bir çözüm üretmesi için uğraşıyoruz. Öyle ki bizim uğraşımız başladığında doğan çocuklar üniversiteyi bitirdi. Hala sorun çözülmedi. Bu yıl Berra Berfin Yami arkadaşımız İngilizce sınavında nitelikli okutman verilmediği için bir yılını kaybetmenin eşiğine geldi.
Aynı zamanda etkileşimi bol bir hesap; bir arkadaşının sınavda görevli olduğunu, engelli olmayan birisine engelli diye 20 dakika ek süre verdiklerini iddia ederek kendi çocuğuna da bu hak verilseydi çocuğunun ful çekeceğini yazdı. Sanki her engel grubu görünür olmak zorundaymış, sanki görevli kişinin yüzüne bakınca engelli olup olmadığını anlayacakmış gibi. Sırf önyargı nedeniyle bir kişinin engelli olup olmadığına karar verip ona verilen ek süreyi haksızlık olarak gördü. Oysa haksızlık tam da burada. Yıllarca kendimizi ilgilendirmeyen kesimlerin mağduriyetlerine duyarsız kalıp sonra alakasız bir şekilde dahil olmak.
Aynı durum toplu taşımada ücretsiz geçiş hakkı için de geçerli. Yıllarca ücretsiz geçiş hakkımızı erişilebilir seyahat hakkımızın karşısına koyanlar için de söyledik. Toplu taşımayı tamamen erişilebilir yapın, ücretsiz geçiş hakkımızdan vazgeçebiliriz. Biz herkes için ücretsiz ya da makul ücrette erişilebilir seyahat hakkını savunuyoruz sonuçta. Bugün ÖTV indirimine dair düzenlemeler gündeme geliyor ama kaç tekerlekli sandalyeli toplu taşımayı eşit ve erişilebilir şekilde kullanabiliyor.
Sözün özü, ayrımcılığın pozitifini de negatifini de istemiyoruz. Erişilebilir koşullarda eşit bir yaşamı herkes için talep ediyoruz. Evet herkes için. Herkes, herkes için demeye başladığında ilk adımı atmış oluruz belki.
(BS/AS)