Avrupa’nın geçtiğimiz aylarda “Sarışın çocuk Roman çıktı” haberiyle şaşkınlığa uğraması Romanlara karşı yükselen ırkçılığın da ortaya çıkmasına vesile olmuştu.
İrlanda’da Roman mahallesine yapılan polis baskınında sarışın bir çocuk “esmer” Roman aileye ait olamayacağı iddiasıyla ailesinden alındı. Aile ancak DNA testi ile çocuğun kendisine ait olduğunu ispatlayabildi.
Avrupa’da Roman düşmanlığı sadece bu olayla sınırlı değil, sokaklara taşmış durumda. Çek Cumhuriyeti’nde son üç ayda 40 kere Roman karşıtı yürüyüş düzenlenmiş.
Tüm Avrupa mahkemelik
Merkezi Budapeşte’de bulunan Avrupa Roman Hakları Merkezi (ERRC) tam da bu nedenle kuruldu. Avrupa’nın özellike Doğu Avrupa’da yoğunlaşan 15 milyon nüfusluk Romanların haklarını savunuyor. Hem hükümetlere davalar açıyor hem de bir yandan onları eğitiyor.
Türkiye’den bir grup gazeteci merkezin çalıştayı için Budapeşte’deydik.
Romanların uğradığı hak ihlalleri üzerinden şu ana kadar 15 ülkeye 500'ün üzerinde dava açan merkez, bunu bireysel tazminat için değil ülkedeki siyasi ve hukuki dönüşümü yaratmak amacıyla yapıyor.
Avrupa’da en çok Roman nüfusuna sahip (resmi kayıtlara göre 500 bin ancak gerçekte 4 milyonu bulan) ülkesi Türkiye de bundan nasibini aldı. Avrupa’nın ilk Roman yerleşim yeri Sulukule’den kentsel dönüşüm çerçevesinde yerinden edilen Romanlar için dava açan merkez, İzmir Budan Derneği’ne karşı açılan davaya da müdahil oldu.
Roman çocuklara engelli muamelesi
Davalar en çok barınma hakkı, nefret ve polis şiddetine karşı devletin tavrı, eğitimde ayrımcılık, serbest dolaşım hakkı ihlalleri üzerinden açılıyor.
Mesela Doğu Avrupa’da çocuklar ikinci sınıfta testten geçiyor. Testte düşük puan alanlar zihinsel engelliler sınıfına konuyor. Ne tesadüf ki bu sınıfların büyük çoğunluğunda Roman çocuklar var. Bu konuyla ilgili merkezin Çek Cumhuriyeti’ne açtığı davada AİHM ayrımcılık olduğuna karar verdi. Hükümet bu okulların adını değiştirdi ancak aynı uygulama devam ediyor.
Yine hükümetler ailenin “şiddet” uyguladığını bahane ederek Roman çocukları devlet korumasına alabiliyor. Bu çocuklar küçük yaştaysa hiçbir zaman Roman olduğunu bilmeden hayatına devam ediyor ve bu bir asimilasyon politikası olarak uygulanıyor. Roman kadınlarının kısırlaştırılması da başka bir asimilasyon politikası olarak 2000’lere kadar devam etti. Bu iki konuyla ilgili de davalar sürüyor.
2008’de İtalya’da olağanüstü hal ilan edilerek Romanlar giriş çıkışları kontrollü kamplara konmuştu. Merkezin açtığı dava sonucu bu yasa iptal edildi. Ancak kamplar hala duruyor. Yine Romanları trenlere bindirerek ülkelerine gönderen ya da Roman mahallelerini boşaltan Fransa’ya karşı da açılan birçok dava var.
Medyada "Çingene suçu" söylemi yaygın
ERRC Başkanı Dezideriu Gergely, devletlerin Romanlara karşı yapılan ayrımcılığı reddettiğini, etkin soruşturma yapılmadığını ve uzlaşmaya varmadıklarını belirtti.
Merkez iletişim koordinatörü Marianne Powel, Romanlara karşı ayrımcılıkta medyanın da büyük payı olduğuna dikkat çekti.
“Romanlar medyada hep negatif biçimde temsil ediliyor. Biri suç işlediğinde etnik kimliği belirtilmez ancak bir Roman yaptıysa mutlaka Çingene suçu olarak yer alır. Hükümetler tüm krizlerde Romanları günah keçisi ilan eder, medya da bunu böyle yansıtır.”
Roman mahallelerinde askeri yürüyüş
Düşünce kuruluşu Political Capital’den Péter Kreko da bunu doğruladı. Doğu Avrupa’da da Roman, Yahudi ve LGBT bireylere yönelik ayrımcılık olduğunu vurgulayarak Roman düşmanlığının özellikle aşırı sağ için en büyük siyaset malzemesi olduğunu belirtti.
Kreko, Roman düşmanlığının paramiliter gruplarca aşırı radikalleştiğini bir dönem üniforma giyen grupların Roman mahallelerinde askeri yürüyüş yaptıklarını ve beş sene önce sekiz Romanın bu gruplarca öldürüldüğünü hatırlattı.
Türkiye Roman Katılımı'nı imzalamıyor
Tüm bu Roman düşmanlığı sürerken hükümetler de Romanlarla diğerleri arasındaki uçurumu kapatmak ve koşullarını iyileştirmek için çabalıyor. Doğu Avrupa ülkeleri kendi arasında 2005’te “Roman Katılımı İçin 10 Yılı” sözleşmesi imzaladı.
Her bir ülke eğitim, sağlık, istihdam ve barınma alanında eylem planları hazırladı. Sorunlar aynı olunca çözüm deneyimlerini de birbirleriyle paylaşıyorlar. Türkiye tüm lobi faaliyetlerine rağmen bu sözleşmeyi imzalamadı.
Bu esnada özellikle Fransa’nın Romanlara karşı ayrımcılığının ayyuka çıkmasının ardından Avrupa Birliği de kolları sıvadı. 2011’de Romanlarla Bütünleşme Çerçeve Sözleşmesi oluşturdu. Üye ülkelerden Romanlarla ilgili 2020 Roman Ulusal Eylem planı hazırlamalarını istedi. Üye olmayan ülkelere de bunu tavsiye etti.
Ancak Türkiye bu ulusal eylem planını da hazırlamadı. Özellikle Roman açılımının konuşulduğu bu dönem Türkiye’nin ne bir ulusal eylem planı var ne de diğer ülkelerin deneyimlerden faydalanmasını sağlayacak “Roman Katılımı İçin 10 Yılı” sözleşmesini imzalamaya niyeti. (NV)