Atilla Keskin “Bir Başka Kandil” kitabında Kandil yolculuğunun yanı sıra gençliğinde 10 arkadaşıyla birlikte eğitim için gittikleri Filistin Kurtuluş Örgütü’nün El Fetih kampında dönerken tutuklanıp konulduğu Diyarbakır Cezaevi günlerini ve bugünün Kürt halk mücadelesini de anlatıyor.
Atilla Keskin, Diyarbakır’da Hüseyin İnan, Teoman Ermete, Müfit Özdeş, Ercan Enç, Alpaslan Özüdoğru, Hamit Yakup, Ahmet Tuncer Sümer, Kadir Manga, Ali Tenk ve Bahtiyar Emanet ile birlikte yatmış ve ardından salıverilmişti. Daha sonra Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu davasında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte yargılanıp müebbet hapis cezası almıştı. 1974 affıyla salıverildi ve 1977’de Almanya’ya gitti. Hakkında devam eden davalar nedeniyle 27 yıl Türkiye’ye gelemedi.
Keskin, “Uzun süre Kürt Özgürlük Hareketi’ni uzaktan izledim” diyor, izlerken Roj TV’den gelen yayın davetlerine nadiren olumlu yanıt verebilmiş, “Bazı 6 Mayıslarda Roj TV’deki programlara" katılmış.
“Arkadaşlar anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. Türkiye’ye gitmek istiyorum. Bu nedenle de Roj TV’deki programlara şimdilik katılmak istemiyorum” demiş.
Daha sonra yasağı kalkmış ve Türkiye’ye gidip gelmesinde bir sorun kalmamış. Ondan sonra Roj TV aracılığıyla Kürt hareketini daha yakından tanımış.
“Arkadaşların çalışma tarzı, inançlarına bağlılığı beni çok etkiledi.”
“Otuz yıldır bastırılamayan son Kürt isyanı tüm dengeleri, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana değişmeyen statükoyu alt üst etti.”
Bir de Agos gazetesi yazarlarından Pakrat Estukyan’ın Köln’de yapılan Hrant Dink anmasında yaptığı konuşmayı alıntılıyor: “Kürt gerillalarının verdiği mücadele biz Türkiye’de yaşayan Ermenilere de örnek oldu. Zorla dayatılan asimilasyona karşı direnen Kürt gerillaları Türkiye’nin iklimini değiştirmeye başladı. Düne kadar tabu olan, konuşulamayan birçok konu bugün konuşulabiliyorsa; değişim arzusu, kimlik sorunu, demokratik haklar için her tür ötekileştirmeye karşı kavga sürüyorsa bunun fitilini ateşleyen Kürt gerillalarının baş eğmez mücadelesi olmuştur.”
Atilla Keskin Kimdir? |
1945 Afyonkarahisar doğumlu, ilkokul ve liseyi aynı şehirde okudu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, İdari İlimler Fakültesi'nde son sınıfa kadar devam etti. 1964’te Türkiye İşçi Partisi üyesi oldu. 1969 yılında ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü Başkanlığını yaptı. 1970 yılında, El Fetih eğitim kampından dönüşte tutuklandı. Diyarbakır Cezaevi'nde sekiz ay yattı. Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu davasında Deniz Gezmiş ve arkadaşlarıyla birlikte yargılanıp müebbet hapis cezası aldı. 4 Yıl Mamak Askeri cezaevi ve Niğde Cezaevi'nde yattı. 1974 affı ile salıverildi. 1977 yılından bu yana Almanya'da zorunlu sürgün olarak yaşıyor. Evli ve iki çocuk babası olan Atilla Keskin, politik dergilerde makale ve öyküler yazdı. Tekin yayınevinde yayınlanmış diğer kitapları “Dostluk”, “Otuz Yıllık Hasret”, “İlticacı İzine Gitmek İsterse”, “Çiçekler Susunca”, “Baba Ben Hiç Şeker Çalmadım” “Afyonkarahisar Bir Gençlik Rüyası”, “Herkesin Bir Deniz Gezmiş Öyküsü Vardır”, “Zorunlu Yalnızlık” Çocuk kitapları “Bisikletlerde Uçar”, “Yıldızlar da Yağar” ve “İki Dünya” (Özyürek Yayınevi); “Noel Ağacı” (Dipnot Yayınevi) . |
Atilla Keskin Kürt hareketini, tekrar uyutulamayacak bir “uyanış” olarak değerlendiriyor. “Bir halkın uyanışı olarak” yorumlanan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ise Kürt hareketiyle karşılandığında bir “yutturmaca” olarak tanımlıyor. Keskin bu başarının önemli unsurunu yani gerillayı yerinde görmek isteği duymuş ve “Kandile gideceğim” demiş.
“İki dizimdeki protez nedeniyle sağlık koşullarım elverişli olmasa da Kandil’e gitmeye karar verdim. Uçak biletini cebime koyduğumda sevinçliydim.”
“Kandile gideceğim” duyurusu üzerine eş-dost-akrabadan gelen yorumları aktarmış kitabında, dağ için yaşlı olduğunu söyleyenler olmuş; kendisinin beceremediği şeyleri başaranları ziyaret ederek tatmin olmak istediğini söyleyenler de.
Destek verenler de olmuş tabii. Bunların en anlamlısı Vedat Türkali’den…
“İstanbul’da Vedat Ağabey’i, Vedat Türkali’yi ziyaret ediyorum. Kulakları hiç duymadığı için ak kağıt üstüne kara kalemle:
‘KANDİLE’E GİDECEĞİM’ diye yazıyorum.
Yazıyı okuyan 95 yaşındaki Vedat Ağabeyimin gözlerinin içi gülüyor. İki elini dudaklarına götürüp öpücük işareti yapıyor: ‘Hepsini benim için öp, hepsine selamlarımı söyle. Çok iyi ediyorsun. Ben de çok gitmek istedim ama doktorlarım sağlık sorunlarım nedeniyle şiddetle karşı çıkınca vazgeçtim’ diyor.
Sonrası Kandil yolu. Atilla Keskin tüm yolculuğunu, yaşadıklarını canlı, akıcı ve detaylı bir anlatıyla aktarmış. Hızla okunan bir yol hikayesi bu. Ancak “yol hikayelerinde” olageldiği üzere mekana olduğu kadar yazarın kendisine, geçmişine, düşüncelerine uzanan bir yolculuk bu. Kitabın ikinci bölümü yolculuğun Diyarbakır günlerini ve Atilla Keskin’in 1970’te El Fetih dönüşü kaldığı cezaevi günlerini kapsıyor. Kitap Diyarbakır Cezaevi’nden çıkışıyla bitiyor.
“Biz dışarı çıktığımızdan kalabalık bir arkadaş grubu bizi kapıda bekliyordu. Bir yerlere oturduk, bir yerlerde yemekler yendi. Sohbet derinleştiği bir sıra ben sevgili Sinan Cemgil’e: ‘Gel hocam, biraz dolaşıp, içeride en çok arzuladığım şeyi yerine getirelim’ dedim.
Şaşkınlıkla peşime takılıyor, ama sormadan da duramıyor: ‘Hayrola Ato, neydi içerde en çok arzuladığın şeylerden biri?’
‘Sık sık dönmeden, önümüzde duvar olmadan, uzun, kesintisiz bir yürüyüş yapmak en çok arzuladığım şeylerden birisiydi. Gel şimdi şöyle on beş yirmi dakika ikide bir dönmeden yürüyelim.”
"Ve sonra kol kola girip sevgili Sinan’la Diyarbakır caddelerinde uzun bir yürüyüş yapıyoruz…” (HK)