Cemal Süreya’nın 99 Yüz kitabındaki insan antolojisine yaklaşabilmenin bir denemesidir bu, ne kadar başarılı olurum emin değilim.
Doğan Hızlan’ın ‘yergide ve övgüde aynı ustalığı gösterdiği edebi dengeyi kurabilmiş’ dediği çizginin yanından geçebilirsem ne mutlu bana. Çıktığım yolun ne kadar zorlu geçeceğinin farkındayım. O zorluk daha çok insanları kırmadan, üzmeden az da olsa farklı bir pencereden gösterme çabası benimki.
İnsanların yaşarken ne kadar sevildiğini ya da sevilmediğini bilmesi, durduğu yeri tartmasına vesile olabilir. Özellikle güzel sanatları icra edenlerin öldükten sonraki ‘ünleri’ sanatçıya ne kadar fayda sağlar bilemiyorum. Elbette burada pragmatik bir yaklaşımdan bahsetmiyorum.
Santçının, yazarın, şairin, ressamın ürettiğinin karşılığını bir şekilde ( alkış, eleştiri, övgü, para ) alması, bilmesi en doğrusudur.
Eserinin kullanım değerinin kendisinden sonraki zamanda kıymetlenmesi eserin üretim sürecini ( birikimini, sancısını, sevincini ) sahibinden koparttığı kanaatindeyim. Bu minvalde bu yazı dizisine başlarken üç beş kelam edeceksem; yereceksem de öveceksem de sanatçının bunu dünya gözüyle görmesi ve duyması dileğiyle başladım.
Şarkılarındaki biz
Bir kuşak onun şarkılarıyla ağladı, hüzünlendi, sevdalandı, eğlendi, büyüdü. Küstüğü, tartıştığı, ayrıldığı eşinden, sevgilisinden onun şarkıları sayesinde barıştı.
Onun sesi ve şarkıları barışmak için en büyük mazeretti. Dinlediğinde, duyduğunda içgüdüsel bir refleksle sevdiğini arayan, sevdiğine koşan, sarılan duygusal insanların gönlüne taht kuran sanatçının adını çoğu kişi Minik Serçe olarak bilir. Sahneye sadece şarkılarını söylemek için çıkmadı. Çağdaşlarının aksine Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve siyasal açmazlar, tıkanıklar için her zaman bir çift sözü vardı; söylemekten çekinmedi, onu da büyük kılan bu yönüydü.
Minik Serçe’nin Fransa'nın Kaldırım Serçesi’yle benzeşikliği belki seslerindeki aromadan olabilir. Aşk ve sevgi adına ne kadar ikiyüzlülük, histerik, saplantı, takıntı varsa üzerine gitti, deşifre etti şarkılarında. Bu onu biraz daha samimi ve ‘çıkıntı’ yaptı. Aykırılığı ‘zıpırlığındaydı.’ Şarkı sözlerindeki bu düzendışılığı, ‘ahlak dışılığı’ ve geleneksele olan saldırısı insanların duygularına tercüman olurken en çok da her kesimi kucaklamasıyla geniş yankı buldu.
Bu haylazlığının en büyük kaynağı elbette ki Aysel Gürel’le olan yakınlığıydı. Yeri geldiğinde hoplatıp zıplatırken yeri geldiğinde buğulu gözlerle sevgiliye veryansında bulunabiliyordu. Birçok sanatçıya desteğini esirgemeyen Sezen Aksu, doksanlı yıllardaki pop müziğe damga vuran neredeyse bütün şarkıcıları deyim yerindeyse kendi elleriyle hazırlamış, elinden tutmuş, içlerindeki cevheri gün yüzüne çıkartmıştır.
Hep öncüydü…
Sanatçının halkının bir adım önünde olması gerektiği ilkesini aklından hiç çıkarmayarak bu ülkede dışlanan kavimlerin mensuplarıyla çalışmaktan çekinmemiş gelebilecek eleştirileri göze almayı başarmış nevi şahsına münhasır bir sestir. Kürt kelimesini ağzına almaktan korkan şarkıcıların aksine Kürtçe şarkı söyleyen çocuklarla sahneye çıkıp çıtayı yükselterek çağdaşı şarkıcıları bir adım atmaları için cesaretlendirmiştir.
12 Eylül darbesinde yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren için Son Bakış şarkısıyla Türkiye’deki siyasal ve sosyal olaylara müdahilliğini çok daha önce Ünzile ile çocuk gelin ve kadın sorunlarına olan duyarlılığıyla ilan etmişti.
Şarkılarıyla insanların hayatlarına dokunan Sezen Aksu, intiharın eşiğine geldiğini söyleyen Zeynep Casalini, Sezen’in son dakika gönderdiği bir şarkıyla hayata tutunduğunu ifade ederken müziğin iyileştirici gücüne somut olarak da şahit olduk. Sezeni bu kadar güçlü yapan insana olan inancı mı yoksa sevgisi mi?
Bana göre samimiyeti; düşüncelerindeki tutarlılığı. Karşısındakinin acısını hissetmesi, içselleştirmesi, bu da yaratıcılığına yansıyor.
Eserlerindeki duyguyu hissetmemizi bahsettiği acıyı damarlarımızda gezdirmemizi sağlıyor ya da sevincimizi bütün hoppalığımızla haykırmamıza vesile oluyor; sınırlarımızı kırıyor öncelikle. Sonrası saf insan davranışları, tepkileri…
Unkapan’ında kalkan tramvaya binip en büyük Grammy’i halkından alınca, altın kaplama gramofonda gözü olmayan sanatçı.
(HB/EMK)