Türkiye – ABD arasında ilişkiler epeyi gerginleşti. Mart 2016 yılında Reza Zarrab’ın ABD’ye gidişiyle (Bu gidiş hala bir muammadır) artan ve ondan tam 1 sene sonra Halkbank Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın tutuklanmasıyla devam eden ve 15 Temmuz FETÖ darbe girişimiyle derinleşen bir durum var. Son olarak ABD, Türkiye’den vizeleri askıya aldı. Bakalım daha neler göreceğiz?
Hani derler ya; “Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi!”
Aynen ben de bu gelişmeler karşısında “Havuz medyası”nın anti-emperyalist olacağı ve bunun üzerinden yazılar yazıp nutuk irat edecekleri hiç aklıma gelmezdi!
“Havuz Medyası”nın algı operasyoncuları mealen şöyle diyorlar: “Türkiye ABD arasındaki ilişkilerin gerilmesinin nedeni, Erdoğan’ın bağımsızlıkçı tutumu ve dik duruşudur! Erdoğan, ABD emperyalizmine teslim olmadığı için bu gerilimler yaşanıyor! Erdoğan’ın başta ABD olmak üzere AB’ye karşı yürüttüğü anti-emperyalist mücadeleye destek verilmesi gerekir. Emperyalizme karşı bir ülkenin bağımsızlık mücadelesi bir milli mücadele olduğundan, ülkede herkes siyasal parti farkı gözetmeksizin destek olmalıdır. Destek olmayanlar, vatana ihanet edenlerdir. İşte şimdi, tam da vatanseverliğin sırasıdır!”
Solun azılı, yeminli ve tarihi düşmanları, solun siyaset literatürüne soktuğu emperyalizm kavramını kullanıyorlar. Kullanmaları elbette iyi; hiç değilse emperyalizm nedir sorusu üzerine yüzeysel de olsa az buçuk düşünürler diyorum ama, düşündüklerine dair herhangi bir emare de görülmüyor. Üstelik emperyalizm üzerine en kapsamlı ve kavramsal ölçekte tanımlayıcı kitap yazan V. I. Lenin adından hiç bahsetmemeleri de bir başka ayıplarıdır.
15 gün önce Trump övgücüleri, bugün Trump sövgücülerine dönüyorsa, bu zihinsel dünyanın ne yapacağı belli olmaz! Bu zikzaklar bir siyasal görüş farklılıklarını değil, tamamen iktidarın hık deyiciliğinin ifadeleridir. Kuklacı ne derse… Durum bu olunca kuklalar için kavramların literatürdeki anlamlarının/tanımlarının bir önemi kalmaz. Onlar için önemli olan, kavramları işlerine geldiği şekliyle çarpıtarak kullanmaktır.
Erdoğan’ın ve AKP iktidarının emperyalizme karşı bir milli mücadele yürüttüğünü, toplumun bu mücadelede Erdoğan’ı desteklemesi gerektiğini bize propaganda eden cenah, daha emperyalizmin ne olduğunu bilmiyor ya da iki ülke arasında oluşan konjonktürel gerilimleri bize emperyalizme karşı mücadele diye çarpıtarak anlatıyorlar.
Emperyalizm, kapitalizmin ulaştığı bir aşama olup belirleyici özelliği, sermaye ihracıdır. Emperyalizmi sömürgecilikle, emperyallikle, askeri işgalcilikle karıştırmamak gerek. Bugün meta üretimi ve dolaşımı, sınai ve ticari yatırımlar, finans dünyası ve bütün bunların bir toplamı olarak sermaye hacimleri ve bileşenleri öyle bir noktaya ulaşmıştır ki, artık bu durum ulusal sınırların ötesinde küresel bir nitelik kazanmıştır. Böyle olmakla birlikte sermaye hükümranlıkları emperyalist ülke bazında da kendini göstermekte ve hareket etmektedir. Bu anlamda sermaye ihraç eden ülke, ihraç ettiği ülkenin siyasetinde karlılık ilişkilerini garantili ve uzun vadeli devam ettirmek için belli etkilerde bulunur.
Anti-emperyalistlik İddiası
Kapitalist toplum içinde kalarak emperyalizme karşı olunamaz! 20. Yüzyılın başındaki bağımsızlık mücadeleleri bir yanıyla (fiili işgaller vb.) emperyalizme karşı mücadelelerdi. Ancak o dönem geçti ve tarih bize gösterdi ki, hemen tüm ülkeler küreselleşen kapitalizmin şu veya bu ölçüde bileşenlerine dönüştü. Ve emperyalizm artık Lenin döneminden bu yana farklı özellikler kazandı.
İşin özü şudur: ABD yönetimine karşı söylemlerde bulunup da ABD sermayesine/bileşenlerine karşı tavır almıyorsan, bunun adı emperyalizme karşı mücadele olamaz. Emperyalist finans çevreleriyle yerli işbirlikçilerine karşı tavır alamıyorsan, bunun adı emperyalizme karşı mücadele olmaz. ABD ve NATO üslerini kapatmıyorsan bunun adı emperyalizme karşı mücadele olmaz.
ABD’den uzaklaşıp Rusya’ya yanaşıyorsan bunun adı emperyalizme karşı mücadele olmaz. Rusya veya Şanghay Beşlisi hikayeleri ABD’ye karşı anti-emperyalistlik değil, bir güç yerine diğer gücü tercih etmektir. Rusya emperyalist değil mi?
Daha önemlisi şu: AKP iktidarı, kamu kaynaklarının sermaye sınıfına sınırsız aktarımını alabildiğine hızlandırırken… Sermayenin karı uğruna doğa ve çevre katliamlarına göz yumarken… Emperyalist dediği sermaye ile içli dışlı olarak gerek artık değer gerekse faiz aktarımlarının hız kesmeden devamını sağlarken… AKP iktidarı emperyalizme karşı mücadele ediyormuş, öyle mi?
Peki, sorun ne?
Erdoğan’ın şahsında ifadesini bulan AKP iktidarı ile ABD yönetimi arasında çıkan birtakım sorunlardan hareketle bunun bir anti-emperyalist mücadele olduğunu söylemek, Erdoğan’ın politikalarına meşruiyet yaratma çabalarıdır.
2012 yılına kadar ABD yönetimiyle ballı börekli olan AKP iktidarının bugünlerde sorunlar yaşamasının iki temel nedeni olduğunu düşünüyorum.
Birisi, Türkiye’nin Arap Baharı sürecinde ABD ile olan işbirlikçi politikası, Mısır ve Suriye’de çelişmeye başladı. Arap Baharı hareketinin giderek radikal İslamcı bir dünyaya yönelmesi ABD’yi ve Avrupa’yı endişelendirdi. AKP iktidarının ideolojik damarından kaynaklı olarak, gözlerini İhvan-ı Müslim ve yeni Osmanlıcı stratejisi bürüdüğü için Ortadoğu’daki bu politik kıvraklığı görmedi veya görmek istemedi. AKP Hükümeti’nin bu politik tutumunu tamamen ideolojiye de bağlamamak gerektiğini, 17/25 Aralık meseleleri üzerinden FETÖ ile düşülen çelişkiler ve ABD’ye uzanan bağlarının da bunda etken olduğunu sanıyorum.
Bir diğeri ise, Kürt meselesidir. AKP Hükümeti ve Erdoğan, devletin 90 yıllık Kürt politikasına dönüş yaptı. Bunun nedenleri epeyi uzun politik tahlilleri gerektiriyor. Ancak Türkiye’deki milliyetçilerin hep bir İslamcı yanları olduğu gibi, İslamcıların da hep bir milliyetçi yanları oldu.
ABD ile gerilen ilişkilerin altında başka nedenler de olabilir. Ancak ne oldu ve oluyorsa bütün bunlar konjonktüreldir.
Türkiye ile ABD arasında 60 yıldan bu yana birtakım krizler yaşandı. 1962 Küba Füze Krizi, 1964 yılında Johnson’ın Başbakan İ. İnönü’ye mektubu, 1974 haşhaş ekiminin yeniden başlatılması, 1974 ABD silah ambargosu ve karşılığında İncirlik Üssü kullanımın askıya alınması, 2003 1 Mart Tezkeresi…
Bütün bu olanları hiçbir siyasi çevre Türkiye’nin ABD emperyalizmine karşı mücadelesi olarak görmedi!
Erdoğan, ABD elçiliği ve vize krizinin üzerine ABD’ye "Biz size muhtaç değiliz" dedi. Erdoğan’ı ABD kesmemiş olacak ki, partisinin il başkanları toplantısında AB’ye sert çıkarak "Bizim size ihtiyacımız yok” dedi. Erdoğan’ın bu sözlerini anti-emperyalist mücadeledir diye bizi kandırmaya çalışanlara sormak gerekiyor: 1964 yılında Johnson’ın mektubu karşısında İnönü “Yeni bir dünya kurulur, Türkiye’de orada yerini alır” tarihi sözü için ne diyecekler?
Kapitalizmin dışında bir dünya kurulamamışsa ya da kuramıyorsanız Rusya’nın, şuranın buranın yanında yer almanın ne anlamı var? Geçin bunları. İnönü o sözü söylediğinde ortada bir Sosyalist Blok vardı.
Bugün o da yok!
Evet, Türkiye başka devletlerin çıkarlarına, yönlendirmelerine ve egemenlik haklarına müdahalelere karşı durmalı. Bu anlamda bağımsız bir duruşa, eşitlikçi politik tutuma sahip olmalı. Ancak bunlar lafla olmaz! Bilim ve teknoloji üretimiyle, adaletle, insan hakları hukukuyla ve öncelikle ülke içi sorunlarını çözme siyasetiyle olur.
Bugün o da yok!
Bir ülkeyi güçlü kılan bunlardır; öyle ajitatif söylemler değil!
Anti-emperyalist mücadeleymiş. Hadi canım sen de…