Geçen yıl Kürt sorununun (tersinden okunarak buna Türk sorunu da denilebilir) çözümü yolunda bir ilerleme kaydetmek için hükümet tarafından “Akil İnsanlar Heyeti” oluşturuldu. Bölgelere göre oluşturulan heyetlerin her biri, bölge insanlarıyla ve bölgede bulunan STK’larla soruna ve çözüme dair görüşmeler yapacak, tabanın görüş ve taleplerini kendi izlenimleriyle birlikte bir rapor haline getirerek hükümete sunacaklardı. Bu çalışmayla aynı zamanda sorunun çözümü yolunda meşruiyetin yaygınlaştırılması da amaç edinilmişti. Bu açıdan Heyet’in çalışmalarında bazı sıkıntılar yaşanmasına rağmen, toplumda çözümden yana güçlü bir eğilimin olduğu da gözlendi.
Hükümetin “Demokratik Açılım” adı altındaki sürecin bir parçası olarak çalışan Heyet, hükümete raporlarını sundu. Elbette heyetin bir yaptırımı yoktu. Ancak bu raporların görüşmelere açılacağı ve işin doğası gereği, hükümet ile Heyet arasında konu üzerinde fikir alışverişlerinin yapılacağı bekleniyordu.
Beklenti hükümet tarafından boşa çıkarıldı!
Nisan 2013’ten bugüne (Akillerin çalışmalarının akamete uğratıldığı tarih), “Demokratik Açılım”ın yerini demokratik kapanım aldı. Aslında mevcuttaki bir parça demokrasinin kırpılması daha önceki yıllarda başlamıştı. Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle içe kapanma çemberi tamamlandı sayılır.
Yıllardır “Çözüm Süreci” deniliyor.
Daha da denilebilir; kolay değil ve gerçekten de böylesine temel bir sorunun çözümü, zamana yayılmayı gerekli kılabilir.
Ancak o zamanın içi, çözüm için başta hukuk olmak üzere gerekli araç gereçlerle doldurulması gerekir. Bütün bu adımların atılması ise, tarafların dilinin çözüme odaklı, şiddetten uzak olmasına bağlıdır.
Konuya Akil İnsanlar Heyeti’nin oluşturulmasından bu yana bakalım:
Hükümetin her açıkladığı “Çözüm Paketi” fare doğurdu!
Başta Erdoğan olmak üzere hükümet kanadının dili ayırımcı, şiddet içeren, tehditkâr, oyalayıcı ve bölücü oldu.
Akil İnsanlar Heyeti’nin raporları hiç dikkate alınmadı. Belki okunmadı bile!
İktidarın dilinin attığı taşlarla parçalanan aynada Akillerin akisleri yitti!
Akil İnsanlar Heyeti’nin akisleri, bir kara delik gibi hükümet tarafından soğuruldu.
Tüketen, kıran, bozan, yıkan, bölen, toplumu birbirine düşman kılan hükümetin aklına bir buçuk sene sonra Akil İnsanlar düştü.
Gerekçe; Davutoğlu Hükümeti, Heyet ile tanışmak istiyormuş.
Akil İnsanlar sürecinin geldiği nokta, bir yol ayrımıdır: Akil İnsanlar, çözümü kolaylaştırıcı bir manivela mı olacak yoksa iktidarın ipe un serme politikasının bir aracı mı?
Demokratik siyaset, içinde güven barındırır. AKP iktidarı bu güveni vermedi. Güç zehirlenmesinin çatışmacı ve savruk dili, çözüm sürecini makas atarak çözümsüzlük hattına sokuyor.
Muktedirliğin zirvesini yaşayan bir iktidarın Kürt sorununun çözümünde hiçbir bahanesi kalmamıştır. Ne toplumsal moral koşullar ne de devletin ‘derin’ elleri, çözümün önünde ciddi bir engel değiller. Elbette burada çözüm denilen ‘şeyin’ niteliği önemli. Bu da genel olarak demokratikleşme bağlamında ele alınmayı gerektirir ki, sıkıntı da burada yaşanıyor. Bu engelin/sıkıntının öznesi ise AKP iktidarıdır! İktidarın çözüm sürecini ben başlattım demesinin, içini doldurmadığı sürece hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur.
Heyet için son bir umut mu?
Türkiye’nin bataklığa saplanan dış politikasının içe yansımaları ve özellikle Kobani protestolarının toplumda çatışmacı bir potansiyelin güçlü ipuçlarını vermesi, bazı çevreleri endişeye sevk etti.
Aslında bu gelişmelerden herkes endişelenmeli ve ne oluyoruz sorusunu sormalı. Bu işin şakası yok ve yangın benim semtime uğramaz diyenler, büyük bir yanılgı içerisindeler.
Gidişatın vahametinden endişe duyan Can Paker ve Mehmet Uçum’un (Kaldı ki bir yurttaş olarak ben de endişeliyim) çağrısıyla bir araya gelen Akiller, hükümetin davetine 52 kişi olarak katıldılar.
Hükümetin davetine 11 kişi fire ile icap eden Akiller Heyeti’nin kimi katılımcıları, süreçten umutlu olduklarını açıkladılar.
Akilleri etkisiz ve yetkisiz kılan ve savurup bir tarafa atan bir geçmiş olmasına rağmen, karanlık fırtına bulutlarının dolandığı ortamda bir umuttur diyerek hükümetin davetine katılan Heyet’i anlamaya çalışıyorum. Akiller Heyeti’nin çözüme sunacağı küçücük de olsa bir katkısı varsa, bu yolda devam edilmeli.
Murat Belge, dönemin Başbakanı Erdoğan’ın Gezi Olaylarındaki korkunç tavrından sonra Haziran 2013 tarihinde Heyet’ten istifa etmişti.
Baskın Oran, IŞİD ile PKK’yı eşit gören hükümetin toplantısına katılarak Kürtlerin daha fazla oyalanmasına alet olamayacağını söyleyerek Heyet’te yer almadı.
“Bu ortamda akil olunmaz” diyen Kürşat Bumin de Heyet’te yer almadı.
Bu açıklamalar ve kimi haberler, Heyet’in hükümetin siyasetinin bir parçası olma ihtimalinin gittikçe güç kazandığına işarettir. Hükümetin ‘karakteri’, Heyeti siyasetinin bir aracı olarak kullanmaya çok uygun!
Tutarlı gerekçeleri olan bu görüş sahiplerinin yanılmalarını dilerim.
Endişe duyuyoruz, umut diyoruz; Akiller bu toplantıyla birlikte bir çaba daha sarf ediyorlar da ne oluyor?
Erdoğan yine bildiğini okuyor!
Erdoğan Cumhurbaşkanı oldu, başbakanlığı da yanında taşıyor. Başbakanın ve yürütmenin alanına giren her konuya müdahil olan Erdoğan’ın dedikleri, hükümetin politikası oluyor. Şimdiden bir Cumhurbaşbakan olarak, fiili başkanlık yapıyor.
Başbakan Davutoğlu, çözüm sürecinin bir parçası olarak Akiller Heyeti ile toplantı yapıyor. Abdullah Öcalan ile yapılacak görüşmeler için yeni yol arayışları görüşülüyor. Zaten hükümet, PKK’nin lideri Öcalan ile uzun zamandan beri görüşüyor.
Şimdi hal böyleyken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür” diyor. “Kobani düştü, düşüyor” diyecek kadar avam bir düşmanlık zihniyetinin sahibinden de bu beklenir zaten!
Yine Erdoğan, Öcalan’ın statüsü ile ilgili olarak, "Başmüzakereci, vesaire gibi böyle bir şey… Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış" şeklinde konuşuyor.
Arkasından da, Başbakan Davutoğlu’nun Akil İnsanlarla yaptığı toplantının kesinlikle faydalı olduğunu söylüyor.
Neyine inanıp, neyine güveneceksiniz?
PKK terör örgütüyse, lideri Öcalan’la niye görüşüyorsunuz?
Hem Öcalan’la müzakere yapılacak hem de ona baş müzakereci sıfatının verilmesi tehlike olarak görülecek!
Ardından da Akil İnsanlarla yapılan toplantının faydalı olduğu söylenecek!
Bütün bu birbirini dışlayan açıklamalar, sahibinin geçmişine bakıldığında hiç de şaşırtıcı değil.
Son olup olmadığını bilemem ama işte bu gerçeklik karşısında Heyet’in bu toplantısı için “Son bir umut mu?” diye soruyorum.
Haydi, kalmışsa küçük bir yol, bu yol da tüketilmeli. Ancak bundan sonrası, Akil Heyeti’nin iktidar tarafından kullanılması ya da Heyet’in gönüllü olarak iktidara kendini kullandırması olur ki, bu da Heyet’te değer verdiğim birkaç kişi için bende hayal kırkılığı yaratır.
Benim ve benim gibilerin hayal kırıklığının önemi yok!
Asıl olan, Kürt halkının kandırılmasının bir aracı olmaktır ki, vicdanı olanlar bunda bir vebal görürler.
Akiller için bu son bir sınavdır! (HŞ/HK)