1) Necmettin Erbakan , kararın kendi lehine çıkacağını düşünüyor ve bundan hareketle fiili durum yaratıp siyasete dönmeye , yani Saadet Partisi'nin başına geçmeye hazırlanıyordu . Kararın ortada çıkması durumunda bile, kendi lehine olan bölümlerini öne çıkartıp, benzer bir atakta bulunacak, siyasete dönemese bile yeni bir kriz çıkaracaktı. Olmadı
2) Erbakan'ın siyasete hemen dönemeyecek olması, zaten belli bir çözülme içinde olan Saadet Partilileri daha fazla umutsuzluğa sevk etti. Erbakan dönene kadar Recai Kutan'a razı olanlar, artık parti yönetiminin bir an önce gençleştirilmesini istiyorlar. SP'nin teşkilatlanmasını tamamlamasının ardından olağanüstü kongreye gitmesi ve muhtemelen FP İstanbul İl Başkanı ve SP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un bayrağı Kutan'dan devralması bekleniyor.
Geçmişe yapılan göndermeler ve rahatsızlık
3) İlk bakışta, SP'liler ne kadar üzüldüyse Yenilikçilerin o kadar sevindiği düşünülebilir . Fakat R. Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç'ın açıklamaları, onların da karardan ciddi bir şekilde rahatsız olduklarını gösteriyor. Bunun önde gelen nedeni yenilikçilerin hemen tümünün RP'de ve Refahyol hükümeti döneminde çok önemli görevler üstlenmiş olmaları; diğer bir deyişle RP ile birlikte onların siyasi geçmişi de mahkum olmuş durumda. Örneğin Erdoğan, "Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır"derken, kuşkusuz RP'li yıllara gönderme yapıyor. İşte o RP, Avrupa tarafından da mahkum edildi.
4) Yenilikçileri en çok rahatsız eden hususlardan biri de Avrupa'nın ve dolayısıyla Batı'nın, hiç de son dönemlerde resmetmeye çalıştıkları gibi olmadığının açık bir şekilde ortaya çıkmış olması. Bilindiği gibi 28 Şubat sürecinden itibaren, gelenekçisi ve yenilikçisi, Nurcusu ve Nakşisi, ılımlısı ve radikaliyle Türkiye İslamcıları, o ana kadar "beşeri ideoloji" olarak küçümsedikleri demokrasiye ve belli ölçülerde "gerçek laikliğe" -yani laikçiliğe değil- sahip çıkmaya başladılar. Bunu yaparken referansları da, o ana kadar "Hıristiyan Kulübü" olarak gördükleri Batı, özellikle de Avrupa oldu. Erbakan, RP'nin kapatılmasıyla ilgili olarak AİHM'e başvurunca herkes şaşırmış, o da tepkileri "Biz değil Avrupa değişti" diye savuşturmaya çalışmıştı. Ondan sonra da her vesileyle "Avrupa'daki gibi demokrasi ve laikliğe tabii ki evet" dediklerine tanık olduk. Örneğin Recai Kutan , FP Genel Başkanı olarak gittiği Avrupa'da, "Türkiye'nin en Avrupacısı biziz" dedi. En son olarak yenilikçiler de kuracakları partinin temelini Kopenhag kriterlerinin oluşturacağını söyledi. Dolasıyla AİHM kararı, Türkiye İslamcılarının bir kez daha hayal dünyasından sıyrılıp gerçeklerle yüzleşmesine vesile oldu.
İki Seçenek Var
5) Mecburi demokratikleşme ve Batıcılaşma süreci İslamcılardaki zaten varolan kimlik sorununu iyice çetrefillendirip derinleştirmişti. AİHM kararıyla iyiden iyiye kontrpiyede kaldıkları ortadadır. Artık önlerinde iki seçenek bulunuyor:
* Ya geçmişe dönüp tekrar "Batı kulübü" söylemlerine sarılacaklar
* Ya da AİHM kararının ışığında demokrasi ve laikliğe bakışlarını yeniden gözden geçirip İslamcı geçmişleriyle tam anlamıyla vedalaşacaklar.
6) AIHM kararı, Batı dünyasındaki "fundemantalizm korkusu"nun sürdüğünü ve kolay kolay da ortadan kalkmayacağını net bir şekilde göstermiş oldu. Dolayısıyla Yenilikçiler, her ne kadar birtakım Batılı iktidar odaklarıyla samimi ve yoğun bir ilişki içinde olsalar da onlara kendilerini tam olarak beğendirebilmelerinin zor olduğunu bir kez daha görmüş oldular. Diğer bir deyişle, hep bazı çevreler tarafından Batı'daki Hıristiyan Demokratlara benzetilmeye çalışılan yenilikçilerin, Batı dünyasında bu türden bir meşruiyete kavuşmalarının hayal olduğu söylenebilir.
Lehte mi Aleyhte mi ?
7) AIHM, İslam ve demokrasi, İslam ve laiklik gibi tartışmalı konular noktasında da çok önemli bir karar almış oldu. Bunun Müslüman toplulukların lehine mi, yoksa aleyhine mi sonuçlar doğuracağını söylemek için henüz erken . Fakat birtakım çevrelerin yaptığı gibi, bu kararı İslamiyetin demokrasi ve laiklikle bağdaşmayacağının hukuki bir kanıtı olarak yorumlamak yanlış ve artniyetli bir tutum olacaktır. Önemli olan İslamın değil, Müslümanların demokrasi ve laiklikle kurdukları ilişkidir. Bu karar, olsa olsa bir dönemin bazı RP'lilerinin demokrasi ve laiklikle sorunlu bir ilişki kurmuş olduklarını belgelemektedir. Bu nedenle kuşkusuz önemlidir, ama daha önemli olan, bundan sonrasıdır. Fakat görebildiğimiz kadarıyla, ne dinsel ayrımcılığa varacak ölçüde kaba bir Batı düşmanlığına dönüş sinyalleri veren SP'lilerin, ne de her türlü anti-emperyalist refleksten arınmayı bir maharet sayıp şaşırtıcı bir Batı kuyrukçuluğuna savrulan yenilikçilerin bu tür hesaplaşmaları yapmaları en azından kısa vadede mümkün görünmüyor.
8) Bu karar bir kere daha gösterdi ki İslam, İslamcılara bırakılmayacak kadar ciddi ve önemli bir olgudur.