On dokuzuncu yüzyılın Viktorya dönemi İngilteresinde, gelişen sanayi ve artan sömürgelerin egemen sınıflara sağladığı refah duygusundan son derece rahatsız olarak eserlerini karamsar bir havada yazan Thomas Hardy, çağdaşı romancıların aksine hayata bir tragedya yazarının bakış açısından yaklaşır.
Ancak son romanı olan Adsız Sansız Bir Jude’da, klasik Yunan tragedyalarında insanların kaderlerine müdahale eden tanrıların yerini, aydınlanma tasarısının dayattığı akılcılık anlayışının yol açtığı despotizm alır.
Kusursuz addedilen akıl yoluyla, insanın kendi kaderi ve doğa üzerinde egemen olacağı düşünülerek gerçekleştirilen aydınlanma hareketinin en büyük yanılgısı, insanı, kendine olan sonsuz güveninin kibre (hubris) dönüştüğünü fark edemeyecek kadar, doğadan koparmasıdır. İnsanı doğaya bağımlı kılan mitlerin aksine doğayı insana tabi kılan bu düşünce, aynı zamanda doğanın şeyleşmesine de yol açmıştır.
Her iktidar ilişkisinin sonucunda, iktidarın öznesi nesnenin kaderini paylaşır. Bu da nihayetinde insanın, doğayı dışsal bir varlık olarak nesneleştirmesine ve böylelikle kendini de, kendi içine hapsetmesine sebep olmuştur.
Modern bireylerin sonu: Eylemsizlik
Adorno ve Horkheimer’in Aydınlanmanın Diyalektiği eserinde belirttikleri en önemli toplumsal eleştiri, bu modern aklın hedefe kilitlenerek araçsal olarak kullanımıdır. Evrensel ve ilerlemeci bir tarih anlayışını da beraberinde getiren bu anlayışın kendi kendini inşa etmesi varsayılan otonom ve mutlak bireyinin sonu, beklenenin aksine eylemsizliktir. Yaratılmak istenen kusursuz modern bireylerin yerini, silinmiş insanlar alır. Özgürlük ve benlik bilincinin bedeli, tükenmiş öznedir.
İlk yayımlanışında "skandal"
Modernlik özneyi parçalar; hem iyi eş hem iyi anne hem de aydınlanmış birey olmanın yükünü taşıyamayan özne, bir süre ironiyle idare etse de, sonunda tamamen parçalanacağı melankoli sürecine girer. Bu bölünmüşlük, post-modern olarak addedilen günümüzde öznenin geri dönüşüne yollar açacak imkanları beraberinde getirse de, Thomas Hardy’nin ilk kez yayımlandığı 1895’te skandal olarak nitelendirilen romanı Adsız Sansız Bir Jude’un iki ana karakteri Jude Fawley ve Sue Bridehead için yıkım olur.
On dokuzuncu yüzyıl geleneksel Viktoryen toplumu içinde üniversiteye giderek öğretmen olmayı amaç edinmiş taşralı idealist Jude Fawley’ in trajik öyküsü olarak bilinen roman, ayrıca Jude’ un iki kadınla, entelektüel kuzeni Sue Bridehead ve karısı Arabella’yla, olan aşk ve cinsellik üzerine kurulu ilişkisini anlatır.
Kartezyen felsefe geleneğine sıkı sıkı bağlı Batı düşünce sisteminin yarattığı beden/ zihin ikiliğinin yol açtığı bu bölünmenin beden kısmını yansıtan Arabella, romanda "hayvani dişi" olarak tabir edilir. Hatta bu romanın, 1996’ da Michael Winterbottom tarafından çekilen popüler bir uyarlamasında Arabella yok denecek kadar azdır.
Üstelik yine aynı filmde Sue Bridehead karakteri özgürlük timsali, modern bir özne olarak çizilir. Filmde altı çizilmeyen ancak romanın temel meselelerinden biri Sue’nun frijit olmasıdır. Tüm yeteneklerine ve zekasına rağmen onu saran görünmez zincirleri fark edemeyen Sue için cinsellik katlanılması gerekilen bir zorunluluktan başka bir şey değildir.
Evlilik bağı olmadan birlikte yaşama fikrini savunan, kiliseye ve Tanrı’ya inanmayan Sue, Jude’ la uzun süre içinde cinsellik olmayan bir birliktelik yaşar. Sue’nun içselleştirdiği bilgi iktidarına yabancılaşmasını sağlayan yegane anlar Arabella’ nın ortaya çıktığı anlardır.
Akıl ve akıldışının keskin ayrımı
Michel Foucault Cinselliğin Tarihi’nin birinci cildinde iktidarın yalnız beden üzerinde değil, bedenin içinde de varlık gösterdiğini söyler. Jude’ un "medeniyet ürünü" olarak tanımladığı Sue’nun aydınlanmış zihni bedensel haz ilkesini reddeder. Jude için ise cinsellik, klasik bir tragedya kahramanının Aşil topuğudur. Arabella’ ya olan zaafından tiksinen Jude aslında sevdiği kadınla birlikte olmak isterken, onun isteksiz tavrı karşısında diğer kadına, "bayağı ve kaba" tabir edilen Arabella’ ya yönelir. Bu ikilem akıl ve akıldışının keskin ayrımını yansıtır. Aklın simgesi Sue, aşk ve cinselliği bağdaştıramazken, akıl dışı kabul edilen cinsel haz simgesi Arabella da zihinsel uğraşlardan tümüyle uzaktır.
Sonunda, Aydınlanma düşüncesinin akıl yoluyla yok ettiğini zannettiği korku, akıl dışı bir içselleştirme yoluyla, yaratmak istediği kendi otonom bireylerinin sonlarını kendi elleriyle hazırlatır. Romanın sonunda Jude ölüp, Sue kendi seçtiği hayatın karanlığında kaybolurken, Arabella sağ kalır.
Kendisinin de inandığı bir düşünce sisteminin çöküşünü trajik bir şekilde anlatan Thomas Hardy, romanın sonunda yazarın içindeki öteki yazarı çıkarır ve asıl olanın -son derece sancılı olsa da- değişim olduğunu bir kez daha kanıtlar. (YK/TK)
Adsız Sansız Bir Jude
Yazan: Thomas Hardy
Çeviren: Taciser Belge
İletişim Yayınları, 2. Baskı Mart 2008, 434 sayfa
* Yeliz Kızılarslan, [email protected]