Yakın zamanda evlenmeyi düşünmüyordum. Yani hayatımdan memnundum böyle, "Çocuğum olunca evlenirim belki" diyordum.
Çok kafasızım. Bugün Muharrem Bey'le konuşunca fikrim değişti. Olabildiğince kısa sürede evlenmem gerektiğini anladım.
Avukat Muharrem Balcı, Yeşilay Başkanı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin'in duyurduğu "zorunlu evlilik kursu" tasarısının fikri ondan çıkmış.
Balcı, Bakanlığa sunduğu öneriyi bana detaylarıyla anlattı.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürü Ömer Bozoğlu, Balcı'yla görüşmüş. 1 Kasım'daki görüşme sırasında Balcı, evlilik kursu teklifini sunmuş. Demiş ki, "Otomobil sürmek için kursa gidiyoruz da evlenmek için neden gitmiyoruz?"
"Nikâh öncesinde evlenecek adaylar, Bakanlık, Belediye ve Yeşilay işbirliğiyle düzenlenen kurslara katılacaklar. Dersleri dinleyecekler. Sertifika alacaklar. Nikâh memurunun önüne o sertifikayla çıkacaklar."
Bir ara "Neyse ki sınav yok" diye rahatlayacak oldum ama Muharrem Bey, "Şimdilik yok. Gelecekte o da olabilir, oraya gelmedik henüz" dedi.
"Kursa katılmak istemiyorum diyenlere, ikinci evliliğini yapanlara ne olacak?" diye sordum.
"Öyle bir şey yok" dedi. "Ehliyet istiyorsa nasıl ki kursa gidecek, evlenmek için de gidecek. Kaçıncı evliliği olursa olsun."
Birden gözümün önüne babam geldi. İkinci kez evlenmek istiyor; Bakanlık 58 yaşındaki babama "Hayır Ergin!" diyor, "Önce kursa katılacaksın yoksa evlenemezsin!" Sonra davalar, adliye koridorları...
Balcı, "Bakanlık öneriyi olumlu bulmasaydı Sayın Şahin böyle bir açıklama yapmazdı" dedi. Haklı.
O yüzden durum biraz korkutucu.
"En sağlam tarafımız hep ailemiz"
Şahsen böyle bir önerinin hayata geçmesini imkânsız buluyorum. Ama sorsanız Bakanlığın bunu imkânlı bulmasına da ihtimal vermezdim.
Oysa Bakan Şahin bunun neden mümkün olduğunu açıkladı. "Aile ve toplum hizmetleri alanında en sağlam tarafımız hep ailemiz diyoruz. Evlilik birliği dediğiniz, ömür boyu devam edilmesi gereken ve toplum açısından çok önemli bir müessese" dedi.
Şahin, "Evlilik kurumunu güçlendirmenin yolu çiftlerin bir ön eğitimden geçmesi. Yaşama ihtimali olan sorunları ona baştan söyleyip bunu nasıl yöneteceğini, buna karşı nasıl davranacağını anlatacağımız bir modeli ortaya koymamız lazım" diyerek boşanmayı engelleyecek yöntemleri açıklamış oldu.
Sonuçta da, "Üniversitenin, milli eğitimin, sağlığın, müftülüğün" birlikte yürüttüğü benzer bir çalışmada, birçok eşin "Bu eğitim sayesinde bilincimiz yükseldi" dediğini duyduğunu söyleyerek zorunlu evlilik kursuna desteğini belirtti.
"İnsan tabiatını anlamamış bir tasarı"
İlişkilerinde sayısız farklı sorun yaratabilen, yaşatabilen ve çözebilen bir insan olarak, konuyu hemen bir psikiyatriste götürdüm. Çünkü kazara evlenecek olursam özel hayatımda sorunlarımı nasıl çözeceğimi devletten öğrenecek olmak bana demokrasi dışı olmasının ötesinde psikolojik olarak da hayli sorunlu geldi.
Psikiyatrist Erdoğan Çalak, ilişkilerin aynı sorunları ve aynı çözümleri olduğunu düşünmenin, primitif bir dünya algısının tezahürü olduğunu söyledi. "Bu özetle, insan tabiatını anlamamış bir tasarı, evliliği evcilik oyununa dönüştürme projesi" dedi.
Tek bir doğru yokmuş yani.
Çalak ilişkilerin, kişilerin duygu dünyası ve beraber ortaya çıkardıkları gerçeklikle oluştuğunu söyledi. Öğrenilmez ve anlatılmazmış.
"Farklı eğitim seviyelerindeki kesimlerin hiçbiri için yararlı olamaz bu. Çünkü şiddet ya da boşanma "daha cahil" insanların sorunu değil. Eğitim, öfkenin ve bir takım duyguların bastırılmasına sebep olursa bu daha ciddi psikolojik sorunları da beraberinde getirebilir. Bastırılan neyse, başka bir kanaldan geri döner."
Zaten bildiğim kadarıyla sorunlar baştan değil, ancak ortaya çıktıklarında çözülebilir.
Mesela evlilik terapilerinde yöntem öğretmek değil, sorunları ortaya çıkarıp konuşulacak bir hale getirmektir. Sonra bu sorunlar çözülebilir ya da çözülemez. Çözülemiyorsa, terapi çiftin ayrılmasına yardımcı olur.
Çünkü Çalak'ın da dediği gibi, en kötü durum, birbirini sevemeyecek hale gelen iki insanın birlikte yaşamaya çalışmasıdır. Bu çocuklar için de son derece zararlıdır. Bazen, ayrılabiliyor olmak da bir çözümdür.
Avrupa'da boşanma oranları yüzde 70'i buldu
Bu kurs tasarısı biraz da artan boşanma oranlarından duyulan endişenin sonucu. Oysa Türkiye'de evliliklerin yaklaşık yüzde 20'si boşanma ile sonuçlanıyor. Durumumuz, dünyaya kıyasla gayet iyi. Çünkü araştırmalar son 30 yılda dünyada boşanma oranlarında büyük bir artış olduğunu örneğin, Amerika'da yeni ve ilk evliliklerin en az yarısının boşanma ile sonuçlandığını ortaya koyuyor.
Eurostat'ın 2011 verilerine göre üye ülkelerde boşanma oranları yüzde 70'lerdeymiş. Estonya'da boşanma oranı yüzde 70. Belçika'da her 100 evlilikten 75'i boşanmayla bitiyor. Diğerleri de, İsveç'te yüzde 50, Finlandiya'da yüzde 49, İngiltere'de yüzde 45, Danimarka'da yüzde 41.
Hindistan ve Sri Lanka ise en düşük boşanma oranlarına sahip ülkeler.
Ama bu arada 1920 Belçika'sında boşanma oranı sadece yüzde 2'ymiş.
Yani dünya değişiyor.
Uzman Psikolog Güneş Sevinç, boşanma oranlarının nedenlerini evlilikte değil, genel olarak kişiler arası ilişkilerde aramak gerektiğini söyledi.
Çünkü bu oranların arkasında geleneksel toplumun çökmesi, küreselleşme, toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi gibi sosyoekonomik temeller var.
"Bu evlilik kursu ile çözülemez. Bu uygulamalarla, durum görmezden gelinerek, toplumsal meseleler aile içinde çözülebilirmiş algısı yaratılıyor. Bu, tabii ki, depolitizasyona neden oluyor" diye anlattı Sevinç.
Evlilikte uyulması gereken kurallardan bahsedilemez
Aile kurumunun bu kadar önemsenmesinin arkasında da muhafazakâr ideoloji olduğunu söyledi. "Her birey evliliği kendi kültürüne ve ideolojisine göre yaşar, dolayısıyla evlilik içerisinde yapılması gerekenlerden, uyulması gereken kurallardan bahsedilemez."
Evliliğin nasıl olması gerektiğine dair bir ön kabulün olamayacağını daha evlenmeden biliyorum. Ama görünen o ki Bakanlıkta böyle bir inanış var. Bu da Sevinç'in dediğine geliyor: "Tasarı, toplum mühendisliğine soyunmaya benziyor."
Eğitimleri kimlerin vereceği, içeriğinin toplumsal cinsiyet rolleri açısından nasıl olacağı, devletin kişilerarası ilişkilere nasıl bu kadar müdahil olabildiği gibi sorunlara henüz gelemedim bile.
Fatma Şahin çok çalışıyor. Bunu görmeyen yok, takdir etmeyen de az. Hakiki bir çaba görmeye fazla alışık olmadığımızdan dolayı çoğu kişi hala umutlu. Ancak, zamana uygun olmayan ve devletin özel hayata doğrudan müdahalesini içeren bu gibi önerileri duyunca bütün o pozitif hava yerini endişeye bırakıyor. (IC)